AKŞAM POSTASI

Osmanlı'nın kahvehaneleri ve kıraathaneleri musiki mekanlarıydı

Ses sanatçısı Çağlar Fidan, “Kıraathanelerdeki müzikler aslında biraz konser tadında. Kıraathane sahipleri gazetelere ilan veriyorlar. Daha alt sınıfın olduğu semai kahvehaneleri için bu tür ilanları göremiyoruz. Mesela bir ramazan akşamında semai kahvehanesine gitmiş olsaydınız orada müzikle karşılaşmanız çok yüksekti” dedi.
Sitede oku
TRT İstanbul Radyosu ses sanatçısı Çağlar Fidan, Osmanlı zamanında İstanbul’un kahvehane ve kıraathanelerini araştırdığı tez çalışmasını Radyo Sputnik’te Atilla Güner’le Akşam Postası’na anlattı.
Fidan’ın İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İstanbul Araştırmaları Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi’nden anlattığı detaylar şöyle:
İstanbul’daki ilk kahvehaneler 1550’li yıllarda açıldı ve ilk zamanlardan itibaren müziğin olduğuna dair en azından 1620 yılından itibaren müzik icrası olduğunu görebiliyoruz. Osmanlı Türk müziği diye adlandırılan daha çok Osmanlı döneminde okur – yazar tabakaya hitap eden bir müzik. Orta ve üst sınıfın dilediği ve icra ettiği bir müzikti. Kahvehaneleri araştırdığımda 19’uncu yüzyılda mahalle kahvehanelerini hariç tuttuğumuzda bu mekanlar ikiye ayrılıyordu; bunlardan birisi kıraathaneler idi. Kıraathaneler ilk olarak 1857 yılında açıldı. Diğer ise semai kahvehaneleri idi. Semai kahvehanelerinde daha çok daha çok o dönemki isimlendirilmesiyle ayak takımının, alt tabakanın gittiği mekanlardı buralar. Semai kahvehanelerinde yapılan müzik daha çok Anadolu’daki aşık edebiyatından ve onun müzikal formlarından devir alınan müzikal formlarla icra ediliyordu. Bazı formlar öne çıkıyor mesela, semai, divan ve mani. Biraz daha doğaçlama söylenen ama diğer yandan kıraathanelerde bugünün Türk sanat müziği dediğimiz müziğin 19’uncu yüzyıldaki hali. O dönemdeki adlandırmasıyla da ince saz müziğiydi.

Manilerle atışıyorlardı

Kıraathaneler daha çok tanzimat bürokrasisinin çok yoğunlaştığı direklerarası bölgesi ve divan yolu bölgesinde yoğunlaşmıştı çünkü müşterileri de onlardı. Semai kahvehaneleri ise şehrin her yerine yayılmıştı. Anadolu Hisarı tarafında bile semai kahvehanesi olduğu bile yazılıyor. Kıraathanelerdeki müzikler aslında biraz konser tadında. Kıraathane sahipleri gazetelere ilan veriyorlar. İnce saz heyeti konser verecektir gibi. Semai kahvehaneleri için bu tür ilanları göremiyoruz. Mesela bir ramazan akşamında semai kahvehanesine gitmiş olsaydınız orada müzikle karşılaşmanız çok yüksekti çünkü ramazan ayı boyunca her akşam müzik vardı. Müzik hem kıraathanelerde hem de semai kıraathanelerinde.
Semai kahvehanelerinin müşterileri, müzisyenleri hatta bazen işletmecileri de tulumbacı kökenli oluyorlarmış. Bu mekanların baş aktörleri tulumbacılar. Şehrin kriminalize olmuş kişileri o yüzden böyle yerler tehlikeli olabiliyor. Mani, semai ve divan gibi formlar genelde bir hapishanede kalan kişilerin de dinlediği müzikler oluyor. Mani formu, iki tulumbacı aşığın karşılıklı atışarak meydana getirdikleri bir performans. Yenilen tulumbacı aşık çoğu zaman kavga çıkartabiliyormuş hatta bazen bu tip kavga çıkartmak amacında olanlar beraberinde bir taraftar grubu gibi kendi mahallesinden arkadaşlarını da götürürmüş.
Yorum yaz