EKSEN

'ABD’nin iki amacı var; savaşı uzatmak ve Rusya-Almanya ilişkisini geri dönülmez biçimde zedelemek’

Mehmet Ali Güller’e göre, ABD Ukrayna savaşını uzatırken Rusya ile Almanya arasındaki bağları geri dönülmez biçimde zedelemek istiyor. ABD’nin Avrupa’yı Soğuk Savaştaki gibi Rusya’ya karşı yedekte tutarken Çin’i sıkıştırma stratejisi güttüğünü belirten Güller, dünyanın ABD’nin istediği yere gelmediği ve işlerin yolunda gitmediği görüşünde.
Sitede oku
ABD öncülüğündeki Batı bloku, sahada ‘Ukrayna savaşı kazanıyor’ anlatısında oluşan sıkıntılı resim eşliğinde bu kez ‘Kiev için tank koalisyonu’ oluştururken, Batı’dan ‘çatışmanın uzamasının’ sıkıntılarına işaret eden sesler yükseliyor. Özellikle Almanya’daki koalisyon hükümetinde tartışmalar görünür oldu. Ancak tanklardan sonra Kiev’e ‘yeni savaş uçakları’ verilmesi gündeme taşınmış durumda.
Batı medyasında Çin ile Rusya’nın işbirliğine dair eleştiriler eksik olmazken, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ve Pentagon şefi Lloyd Austin’in Japonya ve Güney Kore ziyaretleriyle Asya cephesi de hareketlendirilmeye çalışılıyor.
Ukrayna çatışmasının tetiklediği küresel riskler, Batı bloku içindeki tartışmalar ve ABD yönetiminin ne yapmaya çalıştığını Cumhuriyet Gazetesi yazarı Mehmet Ali Güller ile konuştuk.

‘Tank işinin gerilemeyi biraz durdurmak ama ondan öte Almanya’yı işe bulaştırmak hedefli olduğu görülüyor’

Mehmet Ali Güller’e göre, ABD savaşı uzatabildiği kadar uzatarak Rusya’yı yıpratmak diğer yandan da Avrupa ekonomisini kırılgan hâle getirerek kendisine bağımlı kılmak istiyor. Güller, ‘tank koalisyonu’ krizinde de ABD’nin Almanya’yı Rusya ile çatışmaya geri dönülmez biçimde müdahil etme hamlesi yaptığını vurguladı.
“Burada Batı’yı Amerika ve Almanya-Fransa diye ayırmakta fayda var. İkisinin stratejisinin yüzde yüz örtüştüğünü söyleyemeyiz. Amerika ne yapmaya çalışıyor dersek, iki temel hedefi gerçekleştirmeye çalışıyor. Bir, bu savaşı uzatabildiği kadar uzatmaya çalışıyor. İki, zaten Ukrayna krizi bağlamındaki en önemli hedefi Almanya ve Rusya bağını koparmak. Mümkün olduğu kadar Almanya’yı işin içine katmaya ve Rusya ile işleri geri dönüşü olmayan noktaya sokmaya çalışıyor. Tank krizini böyle okuyorum. Çünkü bu mesele doğrudan sahada tablo değiştirmeyecek. Askeri uzmanların genel değerlendirmesi bu. Fakat Amerika’nın Alman tanklarını bu işin içine sokarak gitmeyi arzuladığı ortada. Ramstein üssünde yapılan pazarlık da buna işaret ediyor. Almanya, bu tank kampanyasına katılmaya çok gönüllü değildi. Özellikle Polonya’da bulunan tankların da savaş meydanına sürülmesine razı değildi. Avrupa’da Amerika’nın fedailiğini yapan Polonya’nın bastırmasıyla iş Ramstein üssünde bir pazarlığa dönüştü ve Almanya ‘Madem benim tanklarımı istiyorsunuz o zaman Amerika önce kendi Abrams tanklarını göndersin’ diye bir baraj kurdu. Bunun üzerine Amerika, ‘Biz de göndeririz’ dedi. Ve Leopard tanklarının gönderileceğine yönelik Alman hükümetinin açıklamaları oldu. Bu tank konusu öyle hızlı ilerleyen bir durum değil. Nitekim Pentagon ‘Aslında stoklarımızda fazla tank yok. Bugünden yarına gönderemeyiz, bu birkaç ayı alır’ demeye getirdi. Dolayısıyla bu tank meselesi, savaşta gidişatı değiştirme amaçlı değil. Daha ziyade bir iki aydır Ukrayna’nın Batı basınında gösterilmese de kasaba kasaba kaybettiği ve askeri kaybının büyük oranlara çıktığı şartlarda Amerika’nın uzun savaş stratejisine uygun olarak sahaya tank sokarak gerilemeyi biraz durdurmak ama ondan öte Almanya’yı işe bulaştırmak hedefli olduğu görülüyor.”

‘Deyim yerindeyse Almanya’da iki Almanya var’

Güller, Batı bloku içinde özellikle de Almanya’daki koalisyonda güç mücadelesinin canlı biçimde görünür olduğunu belirtirken, “Deyim yerindeyse iki Almanya var” vurgusu yaptı. Güller, ‘Almanyacı’ ve ‘Amerikancı’ iki çizgi arasında kıran kırana mücadele yaşandığı görüşünde:
“Deyim yerindeyse Almanya’da şu anda iki Almanya var. Bir tarafta Scholz’un başını çektiği Alman sanayisinin çıkarlarını, Almanyacılığı temsil eden bir çizgi var. Bir yandan Amerikan politikalarına uyumlu Yeşiller’in lideri Baerbock’un temsil ettiği çizgi var. Bu iki çizgi Almanya içerisinde kıran kırana mücadele ediyor. Tipik yansıması şu; Baerbock, ‘NATO olarak karşı karşıyayız, savaştayız’ dedi. Bunun diplomaside ne anlama geleceğini herhalde bir dışişleri bakanı biliyor olmalı. Scholz bunu düzeltmek için kaç açıklama yaptı. En son ‘Aklı başında Almanya’yı savunan herhangi bir Alman Başbakanı, Rusya ile NATO’nun savaşmasını engeller’ minvalinde konuştu. Çünkü bu iş Almanya’da Amerikancı kanadın bastırmasıyla, aynı zamanda hükümeti zayıf düşürmeye, koalisyonu bozmaya yönelik birtakım çabalara da sahne oluyor. Tank konusu, parlamento içinde ciddi tartışmalar yarattı. En başından itibaren Scholz hükümetini tavizlere zorlayarak hem enerji ve yaptırım alanında, hem askeri destek anlamında bu işe tamamen bulaştırma ve geri dönüşü imkansız bir noktaya getirmeye çalışan bir Amerikan çizgisi izliyoruz.”

‘Amerika Kuzey Akım hatlarına terör saldırısı yapmaya varabilecek biz çizgiyle işi buraya getirmiş oldu’

Güller meselenin en başından Ukrayna’nın ötesinde Avrupa güvenlik mimarisiyle ilgili olduğu değerlendirmesini yaptı:
“En başından beri Ukrayna meselesi sadece bir Ukrayna meselesi değildi. İşin çok önemli bir boyutu Avrupa güvenlik mimarisinin nasıl şekilleneceği konusuydu. Avrupa güvenlik mimarisi, Rusya’nın da dahil olduğu şekilde -ki Fransa ve Almanya da onu istiyordu- mi çözülecek yoksa Soğuk Savaştaki gibi Avrupa’nın tamamen Amerikan stratejisine eklemlendiği şekilde bir güvenlik mimarisi mi inşa olacaktı? Ve Rusya’yı tamamen dışında bırakan NATO’nun yeni bir demir perdesiyle Avrupa’yı Asya’dan ayırarak Avrasya’nın ortaya çıkmasını engelleyen bir Amerikancı çizgi mi olacaktı? Bütün mesele buydu. Böyle olduğu için de başından itibaren Amerika, Almanya-Rusya ilişkilerini bozmaya gerekirse Kuzey Akım boru hatlarına terör saldırısı yapmaya varabilecek biz çizgiyle işi buraya getirmiş oldu.”

‘Rusya’ya yönelik yaptırımlar Avrupa ekonomisini kırılgan hâle getiriyor’

Batı’nın yaptırım savaşının, Rusya ekonomisini hedeflerken Avrupa’nın daha da kırılganlaşarak ABD’ye bağımlı olmasına yol açtığını belirten Güller, buna karşılık Rusya’nın büyük sıkıntıya sokulmasının başarılamadığının anlaşıldığını dile getirdi:
“Rusya’ya yönelik yaptırımlarda esas hedef, Rus ekonomisini sıkıntıya düşürmek, askeri anlamda da ekonomik kayıp oluşturmak. Ama bu yaptırımlar aynı zamanda Avrupa ekonomisini kırılgan hale getirerek Amerika’ya bağlı hale getirmenin zeminini oluşturma hedefli görünüyor. Başından itibaren çok temel iktisat verilerine bakarak bile ‘yaptırım yapanı da vurur’ demiştim ve bu işten asıl Avrupa’nın zarar edeceğini öngörmüştüm. Ben bir iktisatçı değilken öngördüysem Avrupa’nın çoktan öngörmesi gerekti. Birçoğu da sonradan bunu öngördüğünü gösterdi. Almanya-Rusya bağı koparılmaya çalışıldı ama Rusya kendisi için çok değerli büyük pazarlar olan Çin ve Hindistan ile enerjideki kayıplarının çok büyük olmasını engelledi. Diğer yandan tersine ne oldu? Almanya, Fransa ve Avrupa ekonomilerinin 2022’yi sıkıntılı atlattıklarını, tarihi enflasyonlar yaşadıklarını gördük. Macaristan Ekonomi Bakanı, ‘Yaptırım Rusya’dan ziyade Avrupalıları vurdu, bu işin durdurulması lazım’ özetinde bir açıklama yapmıştı. Dolayısıyla burada yaptırımların Rusya’yı sıkıntıya sokacak bir durumu şu aşamada görünmüyor.”

‘Dünyanın büyük çoğunluğu Amerika’nın istediği yere gelmedi’

Güller’e göre bu durumda dünyanın çok kutupluluğa gitmesinin etkisi var. Körfez’den Hindistan’a uzanan cephede Batı’nın propagandalarına rağmen Rusya ile enerji dahil ticari ilişkilerin kopmadığını anımsatan Güller, ya ilişkilerin kopmadığı yahut tarafsız kalındığı bir durum ortaya çıktığını vurguladı:
“Çünkü Rusya’nın elini kuvvetlendiren çok kutupluluğa giden bir dünya var. Körfez ve Rusya işbirliği önemli. Amerika’nın petrol ve doğalgaz politikalarını takip etmeyen Körfez ülkelerinin Rusya ile işbirliği yaptığı şartlar oluştu. Hindistan’ın Amerikan müttefikliğine rağmen bunu fırsat bilip Rusya’dan daha ucuz ama tonaj bakımından daha fazla petrol aldı. Güney Kore gibi Amerikan müttefiki ülkelerin, yaptırımlara uymayıp petrol alımını sürdürdüğü bir yıl oldu. BAE ve Suudiler gibi iki büyük petrol ve doğalgaz ihracatçısı ülkenin Amerika ile işbirliği yapmak yerine Rusya ile yaptığı ve Amerikan Senatosu’ndan ‘Oradan askerlerimizi çekelim’ noktasına gidebilecek bir Suudi karşıtlığı olduğu bir yıl geçirdik. 2022 aynı zamanda madem bu yaptırımlar böyle bir tablo oluşturuyor, o zaman ‘Biz de Doğu ve Güney dünyası olarak kendi aramızdaki ticareti kendi paralarımızla yaparız’ durumunu ortaya çıkarıyor. Aslında dünyanın büyük bir kısmının bu meselede Batı propagandasına rağmen, Batı kampına dahil olmadı, tersine ya Rusya ile ilişkileri devam ettirerek pozisyonunu sürdüren ya da en kötü ihtimalle tarafsız kalarak ilişkileri yürüten bir tablo ortaya çıkardı. Bu da dünyanın büyük çoğunluğunun Amerika’nın istediği yere gelmediğini göstermiş oldu.”

‘Bütün olgular Amerika’nın büyük medya propagandasına rağmen işlerin iyi gitmediğini göstermiş oldu’

ABD’nin esas rakibi olarak gördüğü Çin’i ve Çin’le ilişkileri derinleştirmiş Rusya’yı hedef alırken, Avrupa’yı da Rusya’ya karşı seferber ettiğini belirten Güller, Asya’da çeşitli paktlar eşliğinde NATO’yu da küreselleştiren bir yayılmacılık hamlesine işaret etti. Ancak Güller, büyük medya propagadasına rağmen artan çok taraflılık, ticaretin Asya’ya kayması ve dolar dışı eğilimlerin güçlenmesi eşliğinde ABD’nin bu hamlelerinin çok da yolunda gitmediği görüşünde:
“Amerika açısından esas rakibi Çin ve büyük stratejisini ona yönelik inşa ediyor. Çin’in Rusya ile son 10 yıldır derin işbirliği geliştirmiş olması, Amerikan stratejistleri açısından bu kez ikisinin ortaklığına karşı bir strateji geliştirmeyi getirdi. Amerika; hem Çin’i bölgesinde sıkıştırmayı hem Rusya’ya karşı Avrupa’yı tamamen Soğuk Savaş’taki gibi yedeğine almayı aynı anda yürütmeye çalışan bir strateji izliyor. Bunu yaparken de NATO’yu bir parça genişletme, küreselleştirme politikası izlemeye çalışıyor. Bunu adım adım QUAD, AUKUS gibi modellerle aslında NATO’yu fiilen küreselleştiren, NATO ilişkilerine Anglo-Sakson ittifaklar dahil ederek bunu örmeye çalışan birtakım işlere girmiş oldu. Almanya-Fransa ikilisine belli tavizler verdirdi. Ama onların stratejik özerklik arayışını tamamen ortadan kaldıramadığı, Amerika’dan bağımsız hareket etme eğilimini tamamen frenleyemediği bir durum içerisinde. Hindistan, Güney Kore ve Japonya gibi ülkeleri zaman zaman -dünya saflaşması gibi gösterip- yedeğine alarak Çin’i aynı anda sıkıştırmaya yönelik hamleler yaptığını görüyoruz. Bunların Amerika adına olumlu gidebilecek, Amerika’nın istediği şekilde stratejisini gerçekleştireceği bir noktaya gitmediğini de görmek lazım, tersine durumlar ortaya çıkıyor. Bir, çok taraflılık eğilimi daha da artıyor. İki, Güney Amerika, Afrika, Asya ülkeleriyle daha fazla işbirliği yapıyor. Üç, ticaret-ekonomi tamamen Asya’ya kayıyor. Dört, ulusal paralarla ticaret eğilimi güçleniyor. Beş, Amerika’nın Soğuk Savaş dönemi müttefikleri olan kimi Avrupa dışı ülkeler de o tarafa kaymış oldu. Yani, bütün olgular Amerika’nın büyük medya propagandasına rağmen işlerin iyi gitmediğini göstermiş oldu. Dolayısıyla F-16 dahil her türlü olasılık masada olmasına rağmen bunların toplamda sahada ve küresel düzeydeki politik saflaşmada durum değiştirecek bir yanının olmadığı görülüyor.”
Yorum yaz