Prof. İbrahim Kaboğlu, “40 yıl hem yurtdışında hem de Türkiye’de üniversitelerde hocalık yaptım ama 4 yılda, 40 yıllık yorgunluğumdan çok daha fazla yoruldum çünkü bütün bunlara tanıklık etmek, mücadele etmek, tekrar tekrar aynı şeyleri konuşmak yapmayın hukuka aykırıdır, anayasaya aykırıdır demekten. Utanmadan Meclis kürsüsüne çıkıp, ‘Kabaoğlu’na sorsak biz buradan kanun geçiremeyiz’ biçiminde beyanlarda bulunuyorlar. Anayasa’nın 81’inci maddesine göre içtikleri anayasaya sadakat andını her gün ihlal etmekten adeta zevk alıyorlar. Kenan Evren bile bu kadar büyük mağduriyetler yaratmamıştı” dedi.
İşte Prof. Kaboğlu’nun açıklamalarından satırbaşları:
"Kenan Evren bile bu kadar büyük mağduriyetler yaratmamıştı. OHAL’in bitişinin üzerinden 6 yıl geçti fakat mahkeme kapılarına ancak şimdi gidilebiliyor. Anayasa Mahkemesi, Barış Akademisyenleri için ifade özgürlüğü dedi. Barış Akademisyenlerini teker teker ağır ceza mahkemeleri akladı. OHAL inceleme komisyonu hayır, o kadarlar beni bağlamaz dedi. Tamamen keyfi. Ankara’da başkentin göbeğinde fiili olarak sanki 5-6 yıl süreyle bir suç örgütü görev yaptı. Ankara Özel yetkili İdare Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi kararını ve Ağır Ceza Mahkemeleri’nin kararlarını dikkate almak yerine EGM Terörle Mücadele Daire Başkanlığı’ndan alınan bir yazılı belgeyi kararının dayanağı olarak kullanmaya başladı. Bu aslında Cumhur İttifakı’nın olağanüstü hali sürekli kılma iradesinin yargıya yansımış biçimidir. Bu nedenle bu engelleri aşmak için bu kararı çok soğukkanlı bir şekilde incelememiz gerekiyor ve bu uygulamalarla çelişen yönleri yani bu karar doğrultusunda bu uygulamalardan dönüşü sağlayan ögeleri ve unsurları saptayıp mahkemelere sunmamız gerekiyor.
KHK ile atılan akademisyenler
Öyle açık aykırılıklar var ki mesela Anayasa Mahkemesi’nin son yıllarda bilindiği gibi tamamen siyasi saiklerle üyeler atandı. Sanki adamına iş bulma kurumu gibi Anayasa Mahkemesi algılandı ve o şekilde gönderildi. Sanki Anayasa Hukukunu bilen Türkiye’de uzman yokmuş gibi siyasi yandaşlar atandı. Bazı iptal kararları oy birliğiyle verildi. O kadar açık, bariz, aşikar bir Anayasa’ya aykırılık söz konusu ki siyasal saiklerle atanmış olan üyeler bile o yönde iradelerini kullanmış bulunuyorlar.
Meslektaşlarım, üniversiteye dönüş kararı verildi ama ben dönemiyorum diyorlardı. Ben de, “Diyarbakır, Tunceli’ye git. Mutlaka karar çıkacak ve kuruma başladıktan sonra hukuki mücadeleyi başlatalım” diye tavsiyede bulunuyordum. Haklarını kaybetmemeleri için "gidin orada göreve başlayın ve oradan itibaren hukuki mücadeleye edin" diye tavsiye veriyordum ama şu anda dilekçe vermeleri yeterli. Anayasa Mahkemesi, benim İstanbul Üniversitesi’ndeki kadroma dönmemi engelleyen yasayı iptal etti, ben oraya dönmek istiyorum diye.
40 yıl hem yurtdışında hem de Türkiye’de üniversitelerde hocalık yaptım ama 4 yılda, 40 yıllık yorgunluğumdan çok daha fazla yoruldum çünkü bütün bunlara tanıklık etmek, mücadele etmek, tekrar tekrar aynı şeyleri konuşmak yapmayın hukuka aykırıdır, anayasaya aykırıdır demekten. Utanmadan Meclis kürsüsüne çıkıp, Kabaoğlu’na sorsak biz buradan kanun geçiremeyiz biçiminde beyanlarda bulunuyorlar. Anayasa’nın 81. Maddesine göre içtikleri anayasaya sadakat andını her gün ihlal etmekten adeta zevk alıyorlar."