Sosyal ağlar, arama motorları ve telefon şirketleri, kullanıcılarını adım adım ‘takip etmesi’ ve ‘yönlendirmesi’ ile gündemde. Son olarak ABD'nin New Jersey ve Ohio eyaletleri, resmi kurumlara ait cihazlardan Çinli video paylaşım platformu TikTok'a erişimi, ‘2024 ABD seçimlerinin gidişatını bile etkileyebileceği’ endişesiyle yasakladı. Bu yasak beraberinde, Batılı şirketlerin halihazırda uyguladığı ‘istihbarat toplama ve yayma politikasını’ hatırlattı.
Herkesi izliyor, hükümetlerin istihbarat ağlarına veri sağlıyorlar
Günlük hayatta kullanıcıların, taşınabilir veya giyilebilir aksesuarlarla Google, Apple, Facebook, Amazon ve Twitter gibi büyük teknoloji firmalarına sağladığı veri, katrilyonları aşmış durumda. Bu sayede kullanıcıların neyi araştırdığını, neyle ilgilendiğini ve hangi internet sitelerini ziyaret ettiğini bilen servis sağlayıcılar, aynı zamanda konum bilgisi ile de insanların tüm hayatını anbean izleyerek veri toplayabiliyor. Ayrıca Batı karşıtı devletlerin ve kişilerin hesaplarını etiketlemekten, Koronavirüs politikaları adı altında belirli yayınların engellenmesine kadar birçok alanda ortaya çıkan ‘sansür ve dezenformasyon’ baskısı, Elon Musk’ın ‘Twitter Dosyaları’ ismiyle sürdürdüğü ifşaatları ile de gözler önüne serilmeye devam ediyor. Buna göre Twitter’ın yıllardır FBI, Dışişleri Bakanlığı, CIA ve Pentagon gibi ABD’nin devlet kurumlarıyla işbirliği içinde gözetim ve sansür uyguladığı belirlendi.
Daha önce de Wikileaks'in kurucusu Julian Assange, Google’ın kullanıcıların kişisel bilgilerini CIA başta olmak üzere ulusal istihbarat kuruluşları ile paylaştığını tüm dünyaya duyurmuştu. Öyle ki 2022 yılının Ağustos ayında 40 ABD eyaletindeki hukuk mercileri tarafından açılan bir gizlilik davasında suç işlediği ortaya çıkan şirket, 391.5 milyon dolar ceza ödemeyi kabul etti. Dava sayesinde Google’ın, Android kullanıcılarını yanılttığı ve en az 2014’ten beri konum izlemenin devre dışı bırakılması durumunda bile konumların izlediği açığa çıktı. Ayrıca her türlü veriye sahip olan teknoloji devleri, ülkelerin ulusal güvenliği üzerinde de yeni bir tehdit yaratıyor.
Konuyu Sputnik’e değerlendiren bilişim uzmanı ve gazeteci Füsun Sarp Nebil, güçlü bir istihbarat ağı gibi çalışan şirketlerin, sansür ve dezenformasyon ile de bu bilgileri ‘istediğinin yararına’ kullandığı görüşünde.
‘Kendilerini Avrupa ve ABD’de özgürlük havarisi gibi sunan şirketler, hükümetlere istihbarat sağlıyor’
Hindistan’da bir çok kullanıcının bilgilerinin hükümete verildiğini belirten Nebil, teknolojinin istihbarat ağı olarak kullanılmasına dikkat çekerek, “Hindistan’da Haziran’da küçük çiftlikleri birleştirip büyük çiftlikler haline getirecek bir kanun yapıldı. Aslında küçük çiftlikleri büyük şirketlere peşkeş çektiler, özeti bu. Bunun üzerine bütün çiftçiler protestolara başladı. Bu kapsamda Greta Thunberg’in derneğinin Hindistan şubesinin başındaki genç bir kadını tutukladılar. Bu tutuklamanın davasına baktığımızda, Zoom toplantılarını görüyoruz. Halbuki Zoom toplantıları özel. Ayrıca G-mailleri de vermişler. Facebook yine mesajlaşmaları vermiş. Üstelik bu şirketler güya kendilerini Avrupa ve ABD’de özgürlük havarisi gibi sunarken, Hindistan gibi hükümetlere kişisel olan bu bilgileri verebiliyor. İstihbarat tam olarak böyle kullanılıyor. Üstelik karşı taraftaki hükümet nasıl, bu bilgiler kişilerin mahrem bilgileri midir, sana güvenmiş midir hiç aldırış ettikleri yok. Direkt istihbarat bilgisi veriyor Hindistan’a” ifadelerini kullandı.
‘ABD Ulusal Güvenlik Dairesi istediği bilgiye ulaşabiliyor’
Amerikalı bilgisayar uzmanı, eski Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) ve eski Ulusal Güvenlik Dairesi (NSA) çalışanı olan Edward Snowden’i hatırlatan Nebil, “ABD’deki istihbarat ağı olayını da bize en iyi Snowden raporlamıştı. 2013’te ‘NSA istediği bilgiye elini daldırıyor istediğini çekiyor’ dedi. Aslında o an internette baktığınız bir şeyi her zaman sizin bilgileriniz olarak doğru okuyamıyorlar. Çünkü sadece o an baktığınız ve araştırdığınız bir şeyi sizin merakınız zannedebiliyor. Bu insanı aynı zamanda kilitleyen ve farklı bir şeyler görmesini engelleyen bir durum.” dedi.
‘Sosyal medya ortamları artık bir tehlike haline geldi’
Dezenformasyonun ise bazı şeyleri öne çıkarırken diğerlerini de arkaya itmek demek olduğunu vurgulayan Nebil şunları aktardı:
“Sputnik olarak bunu siz de yaşadınız. Özgür bir ortam değil. Melesa Bolsonaro olayında, en başta Telegram ve Facebook olmak üzere bütün sosyal medya gruplarında Ekim ayından beri Bolsonaro’nun aday olduğu son seçimlerde ‘hile yapıldığı, oyların çalındığı’ gibi paylaşımlar yapılmış. Ayrıca Kongre baskınının da arkasında Telegram’daki gruplar var. Bu gruplarda ‘özgürlük karavanları’ adı verilen otobüsler organize edilmiş. Mesela ‘Hamaney’e ölüm’ mesajlarına izin verip öne çıkartırken bu kadar aydır olay patlak verene kadar da ellememiş. Facebook bu mesajları daha yeni kaldırmış. Sosyal medya ortamları artık bir tehlike haline geldi. ‘Shadowbanning’, sosyal medyadaki gönderilerinizin silinmediği, yerli yerinde durduğu ancak sosyal medya şirketinin bir nedenle beğenmemesi nedeniyle, neredeyse hiç kimsenin görmediği bir şekilde muhafaza ettiği bir tür internet sansürü. ‘Gizli susturma’ olgusu artık bir gerçek. Çoğu sosyal medya platformu, insanların seslerini bilgilendirmeden kısıtlayan düzenleme önlemlerini kullanıyor. Shadowbanning, en çok YouTube, TikTok, Instagram ve Facebook tarafından uygulanıyor.”
‘Göreceğimiz içeriği yönlendiriyorlar bu büyük bir problem’
Algoritmaların beğenmediği ve istemediği şeyleri geri ittiğine ya da küçük mecraları hiç öne çıkarmadığına değinen Nebil, “Mesela ben Türkinternet.com’u yayınlıyorum ve orası teknolojiye meraklı olanların portalı. Ziyaretçi sayısı da onunla orantılı ama çok orijinal bir haber de yazsan öne geçemiyorsun. O haberi senden kopyalayan başka biri öne geçiyor. ABD’de bazı raporlar var. Örneğin Facebook’ta Trump ve Biden seçimi öncesi bir araştırma yapılmış. Her iki tarafın da taraftarlarının bilgisayarlarına bir yazılım yüklenmiş. Facebook’un da onların önüne ne getirdiği raporlanmış. Burada da getirdikleri haberler açısından bir sorun var. Belki adam Trump destekçisi ama Biden ile ilgili bir şey okuyarak başka bir düşünceye sahip olacak ya da tam tersi. Ama göremiyor. Bu büyük bir sorun. Twitter için ‘Sağcı görüşleri blokluyor, azaltıp öne çıkarmıyor’ diye bir görüş vardı. Ama son dönemde Twitter Files’a bakıyoruz, tam tersine solcu bilgileri ekarte etmiş. Yani göreceğimiz içeriği yönlendiriyorlar bu bir problem" dedi.
‘Sanki çipli gibiyiz ve sürekli yönlendiriliyoruz’
Dezenformasyon konusunun ne kadar önemli olduğunu dile getiren Nebil, “Düşünün ki bir takım insanları darbe yapmak için başkente götürmüşler ve bu Ekim’den beri sürüyormuş. Sanki çipli gibiyiz ve sürekli yönlendiriliyoruz. İlla çip takmaya gerek yok, görüyorsunuz ki çip takmadan da oluyor. Uzmanlarının da bunu söylemesi gerekir ama sanıyorum 1960’lardan bu yana gelen psikolojik araştırmaların kullanıldığı ortam haline geldi. Cambridge Analytica’nın ardındaki algoritma O.C.E.A.N (Açıklık, sorumluluk, dışadönüklük, uyumluluk, duygusal denge) bu noktada çok önemli. Bir kullanıcının internetteki hareketleri; O.C.E.A.N modeli ile incelendiğinde sistem kullanıcıyı kendisinden bile iyi tanıyıp maniple edebileceği yolu buluyor. ‘Bir insanın 5 konudaki tercihlerini biliyorsan o insanın her türlü hareketini anlayabilirsin’ diyor. O olay şu an sosyal medyada alabildiğine uygulanıyor. Bu ortamların bizim hayatımızı kolaylaştırdığı doğrudur ama ‘Getirdiği kadarından fazlasını götürüyor mu?’ bunu sorgulamak lazım” şeklinde konuştu.