Ofisinde bıçaklı saldırıya uğrayan Yılmaz, iktidara ve medyaya sert tepki gösterdi. Kendisine yönelik 'medya ambargosu' olduğunu söyleyen Yılmaz, “Parti kurdum, hükûmetle çatışıyorum. Çok ciddi bir direnç sergiliyorum. Her şeyi yapabileceklerini açık şekilde söylüyorlar. Hatta aralarında ‘oh olsun’ diyenler var. İnsanlıktan nasibini almamışlar. O bıçaklardan bir tanesi onlara dokunsa farklı düşünürlerdi” ifadelerini kullandı.
'Koruma istiyorum vermiyorlar'
Koruma istediğini ancak İçişleri Bakanlığının kendisine koruma vermediğini söyleyen Yılmaz, “Bana çağrı üzerine koruma verebileceklerini söylediler. Ben çağrı üzerine korumayı ne yapayım? Saldırı olacağını nasıl önceden bilebilirim ki? İllere gidiyorum, eskort istiyorum vermiyorlar. Terörün daha yaygın olduğu doğu, güneydoğu bölgelerinde bile vermiyorlar” dedi.
'Bilinçli, öldürmek için yapılmış bir saldırıydı'
“Devlet kaos içinde” diyen Yılmaz sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ülkede kimsenin can güvenliği yok. Daha da kötüsü siyasi iktidar can güvenliği sağlamıyor. Beni Cumhurbaşkanı aramadı, Meclis Başkanı aramadı. İçişleri Bakanı açıklama yapmadı. Niye? Çünkü bunlar saldırının müsebbibi. Kimi kandırıyoruz? Başımıza püsküllü bela olmuşlar. Ben Kemal Bey gibi, Meral Hanım gibi muhalefet etmek zorunda değilim. Ben cepheden muhalefet ediyorum. Onlar da katillerini gönderiyor. Ben saldırının siyasi olduğuna eminim. Onlar istediğini söylesin. Yok kriminalmiş, yok akli dengesi yerinde değilmiş… Bana masal anlatmasınlar. O Dede Korkut Masalları’nı gelsinler ben onlara anlatayım. Bilinçli, öldürmek için yapılmış bir saldırıydı. Saldırgandan daha cüsseli olmam sayesinde kurtuldum. Benden daha iri olsaydı sonuç farklı olabilirdi. Beni kurtaran iki bayan arkadaşımızın orada müdahale etmesi de oldu aynı zamanda."
'Muhalefet de üç maymunu oynuyor'
Devletin can güvenliğini sağlamadığını ve bu nedenle siyaset yapamadığını savunan Yılmaz, “Broşür dağıttırmıyorlar, partimizi tanıtmamıza izin vermiyorlar. Muhalefet de üç maymunu oynuyor çünkü Erdoğan’dan korkuyorlar” diye konuştu. “Birisi bizimle ilgili yalanlar söylüyorlar” diyen Yılmaz “Musul’daki kahramanlığımın üzeri örtülmek isteniyor. Siyasi faaliyetlerimin önü kesiliyor. Beni karşısında bir rakip olarak görmek istemiyorlar” dedi.
Aysever’in hastanedeki güvenlik önlemlerini sorması üzerine Yılmaz, “Hiçbir şey bilmiyorum. Bunlar güvenliği sağlamak isteseydi zaten saldırıdan sonra bana en azından bir bilgilendirme, bir açıklama yapılırdı” yanıtını verdi.
'Ahtapot gibi her yeri sarmış'
Yılmaz’ın “CHP içinde önüm AKP’liler tarafından kesildi” demesinin üzerine Aysever “CHP’nin içinde AKP’liler mi var?” sorusunu yöneltti. Yılmaz bu soruyu “Sermayeyi, yargıyı, medyayı kontrol ediyor da muhalefeti mi kontrol etmeyecek? Ahtapot gibi her yeri sarmış. İçerideki adamlarını kullanarak muhalefete en zayıf adayları çıkartmak istiyorlar. Kazanma şansı olmayan insanları, sanki kazanacakmış gibi bir algı yaratmaya başladılar ve başardılar” diye yanıtladı.
Erkan Baş: Ben de bir kız babasıyım, susamazdım
Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş da Öztürk Yılmaz’ın ardından yayına bağlandı. İsmailağa Cemaati’ne yakınlığıyla bilinen Hiranur Vakfı’nda yaşandığı iddia edilen çocuk istismarıyla ilgili konuşması hatırlatılan Baş, “Memlekette böyle bir şey olurken ‘dur bakalım ne olacak, arkasında bir şey var mı’ diye değerlendirme yapmak mümkün değil. Bir insan dava dosyasına girecek biçimde hayatını mahveden bir olayı anlatmış ve biz bunun münferit bir olay olmadığını biliyoruz. Ben de içimden geleni söyledim. Bir milletvekili, parti genel başkanı olmanın ötesinde ben bir kız babasıyım. Bu durum karşısında susmak akıl alır bir şey değildi” dedi. Düne göre bugün tartışmaların kamuoyu nezdinde çok daha iyi olduğunu söyleyen Baş, “Toplum meselenin ciddiyetini kavradı ve bir tartışmanın kapısı açıldı gibi gözüküyor. Toplum adına haberi yapan Gazeteci Timur Soykan’a teşekkür etmemiz lazım” dedi.
'İlk defa yaşanmıyor, laiklik ayaklar altına alındı'
Aysever’in sosyal medyada gündem olan “HalkTVkapatılsın”, “TimurSoykanyargılansın” gibi söylemleri hatırlatması üzerine Baş şu ifadeleri kullandı:
"Adelete güvenimiz kalmadı. Siz gazeteciler olarak daha iyi bilirsiniz ama benim önüme böyle bir iddia gelirse tartışmasız haber değeri taşıyor diye düşündüm. Pek çok dosyanın kapatıldığını, üstünün örtüldüğünü görüyoruz. Ben dün bu konuşmayı yaptıktan sonra ülkenin her yerinden bir sürü tarikatlarda yaşananlarla ilgili bilgiler geliyor. Ben de bunları araştırıp teyit ettiğimde kamuoyuyla paylaşacağım. Burada tartışılacak bir şey yok. Tüm bunlar Türkiye’de ilk defa yaşanıyormuş gibi anlatılıyor ama özellikle laikliğin ayaklar altına alındığı, tarikatların ve cemaatlerinin önünün açıldığı bu iktidar döneminde açık ve şeffaf bir şekilde kamuoyuyla paylaşılmalı. Hatırlayın o yılları hep beraber yaşadık; Fethullah Gülen’e o zaman Hocaefendi diyorlardı. Biz bunlara tepki gösterdiğimizde bugün yaşananları yaşıyorduk. Şimdi bize ‘siz o zaman haklıydınız’ diyorlar."
'Cemaatlerin oyuna talip olamayız çünkü…'
"Türkiye’nin geldiği noktadan memnun olanların tarikatların ve cemaatlerin siyaseti dizayn etmesine göz yumarsınız. Laiklik hepimiz için. Başka bir şey yok. Laikliği tekrar egemen hâle getirmeliyiz. Bugün Türkiye laik bir ülke değil.adece iktidar değil muhalefet için de geçerli. Ben de zaman zaman ‘Tarikatlar kapatılsın’ diyorum ama zaten hukuki bir varlık olarak yok ki bunlar. Sözde sivil toplum örgütlerine gizlenmiş, vakıf veya dernek olmuş yapılar. Siyasetçiler bunlara göz yumuyor, onlar da varlıklarıyla siyaseti dizayn ediyor. Oy kullanmak özgür yurttaşlara özgüdür. Biz şeyhi, şıhı, şefi, patronu şuna oy ver dediğinde oy veren insanların oylarına talip olamayız. Tam aksine herkesin özgür yurttaşlar olarak oy kullanabilmesini savunmamız gerekiyor. Türkiye’nin geldiği noktadan memnun olanların tarikatların ve cemaatlerin siyaseti dizayn etmesine göz yumarsınız. Laiklik hepimiz için. Başka bir şey yok. Laikliği tekrar egemen hâle getirmeliyiz. Bugün Türkiye laik bir ülke değil” dedi.
'Kültür Bakanı söz kullanmadı'
Bütçeyle ilgili konuşan Erkan Baş, “Bütçe, parlamentonun varlık gerekçelerinden biridir. Vatandaşın parasının nasıl harcandığının hesabının verildiği, nasıl harcanacağının belirlendiği bir süreç. Bizim şu an bunu tartışmamız lazım ancak Saray’dan gelip Meclis tarafından noter gibi onaylanıp geçmesini isteyen bir iktidarla karşı karşıyayız” ifadelerini kullandı.
Bugün Kültür ve Turizm Bakanlığının bütçesinin görüşüleceğini söyleyen Erkan Baş, “Altı yaşındaki çocuğun istismara uğradığı olay bir vakıfta yaşandı. Hiranur Vakfı’nda. O da Kültür Bakanlığına bağlı. Kültür Bakanı karşımızda. Vatandaşlara soralım; diyelim ki siz bir bakansınız ve böyle bir olay olmuş. Meclis’e gelince ne yaparsınız? Bütün bilgileri toparlayıp kürsüye çıkıp her şeyi açıklamaya çalışırsınız değil mi? Şimdi bugün bakan gelmiş söz talep etmiyor. Muhalefet grup başkanvekillerinden öneri geldi ‘herkes bunu konuşuyor bakan açıklama yapsın’ diye, ama bakan söz kullanmadı” dedi.
'Seçim sisteminin avantajını yaşayacağız'
Seçim sistemini de açıklayan Baş, “Biz başkasının listesinden girmiyoruz. Bu çok önemli bir fırsat sosyalistler için. Daha önceki seçimlerde baraj sorunu vardı. Dolayısıyla baraj korkusuyla yurttaşlar oy vermiyorlardı. Şimdi böyle bir sorun yok. İttifak barajı aşarsa ittifaktaki tüm partiler barajı geçiyor ve aldıkları oya göre milletvekili çıkarabiliyor. Son seçimde örneğin İYİ Parti yüzde 9.8 oy almıştı ama ittifakları barajı geçtiği için seçime girebildiler. Biz de bir sonraki seçimde bunun avantajını yaşayacağız. Bu Türkiye siyasetinin en büyük problemlerinden biriydi. Siyaset sadece zengin ya da zenginlere hizmet etmek için olan insanlara yönelikti. Halkın vekil olabileceği bir seçim süreci yaşayabiliriz” ifadelerini kullandı.
Erkan Baş sözlerine "Bu bütçe cebimizdeki parayı çalmak için hazırlanmış bir bütçe. Parlamentoda buna karşı mücadele ediyoruz. Yurttaşlardan rica ediyorum; bu bütçeyi izlesinler, takip etsinler, yakaladıkları tüm siyasilere ‘Benim paramla yaptığın bütçeyi nereye harcıyorsun’ diye sorsunlar. Bu yurttaş olmanın görevi" şeklinde son verdi.