Almanya parlamentosu 1932-33'te tüm Sovyetler Birliği coğrafyasında yaşanan büyük kıtlığı Ukrayna aşırı milliyetçiliğinin 'Holodomor' anlatısı üzerinden ‘soykırım’ olarak tanıdı. İktidardaki koalisyonun ortakları Sosyal Demokrat Parti (SPD), Yeşiller ve Hür Demokratlar (FDP) ile muhalefetten Hristiyan Birlik Partileri (CDU/CSU) parlamentodaki oylamada ‘evet’ oyu kullanırken Sol Parti ve Almanya için Alternatif ise ‘çekimser’ kaldı.
Rusya Dışişleri Bakanlığı, Alman parlamentosuna tepki gösterdi. 1932-1933'teki büyük kıtlığın sadece Ukrayna'da değil, tüm Sovyetler Birliği'nde milyonlarca cana mal olduğunu anımsatan Bakanlık, 'Alman siyasi seçkinlerinin, Ukraynalı milliyetçi radikallerin icat ettiği bir tanımı Sovyetler Birliği'ne atfen kullanarak kendi suçlarını küçümsemeye çalıştıklarını' dile getirdi. Açıklamada, "Alman Federal Meclisi, faşist, ırkçı ve ayrımcı ideolojiyi canlandıran ve kendilerini savaş suçlarının sorumluluğundan kurtarmaya çalışan bu tür ahlaksız kararlardan utanmalıdır” denildi.
Batı'nın 'soykırım pazarı' ve 'Holodomor' sahtekarlığını Cumhuriyet Gazetesi yazarı Mehmet Ali Güller ile konuştuk.
'O dönemde kıtlık Kafkasya bölgesinde de var'
Mehmet Ali Güller'e göre, 'Holodomor’ vakası, Batı kapitalizminin olayları kendi çıkarları için nasıl kullandığının önemli bir örneği. Bütün bir Sovyet coğrafyasını etkileyen kıtlığın Ukraynalı milliyetçiler tarafından yıllarca propagandasının yapıldığını belirten Güller, olayın başlangıcında da Ukraynalı toprak zenginlerinin payını anımsattı. Güller, 1932-33 yıllarındaki ölümlerin rakamlarını abartıp salt Ukrayna'ya mal edilmesiyle yaratılan ortama dikkat çekti:
“Holodomor, Ukrayna dilinde insanların kasıtlı olarak aç bırakılıp öldürülmesi anlamına geliyor. Bunu Batılı ve Ukraynalı milliyetçiler esas olarak ‘Sovyetler döneminde Stalin, Ukrayna’da insanları açlığa mahkum etti, 4.5 milyon insanı aç bırakarak öldürdü’ diye uzun yıllar propaganda yaptılar. Bu işlerde abartı o kadar arttı ki 4.5 milyon zaman zaman 10 milyona çıkarıldı. Holodomor aslında Batı kapitalizminin olayı nasıl kendi çıkarları için kullandığının çok önemli bir örneği. O tarihlerde önce ve sonrasında Çarlık Rusyası döneminde de Sovyetler döneminde de Ukrayna dahil çeşitli bölgelerde kıtlık dönemleri olabiliyordu, salgınlar da olabiliyordu. Bu kayıtlarda var. Holodomor aslında mevcut bir kıtlığın Ukraynalı toprak zenginleri tarafından kışkırtılmasıyla başlamış bir durum. Stalin, kollektifleştirme politikası ilan ediyor. Fakat toprak reformu Ukraynalı toprak zenginlerini rahatsız ettiği için bu hamleye karşı çıkıyorlar. Tarımsal üretimi durduruyorlar. Bu da Ukrayna topraklarında 1932-33 sezonundaki kıtlığın daha da büyümesine neden oluyor. Aynı tarihlerde Kafkaslar bölgesinde de var. O dönem kıtlıktan 3 milyon insan ölüyor. Bunun bir milyonu Ukrayna’da, diğer 2 milyonu da Sovyetlerin diğer bölgelerinde oluyor. Toplamda bir milyonu Ukrayna’dayken, Batı bunu ‘Stalin 4.5 milyon insanı açlıktan öldürdü’ diye başlayan zaman zaman 10 milyonlara çıkardığı bir kampanyaya dönüştürdü.”
'Aslında Thomas Walker diye biri hiç Ukrayna’ya gitmemiş, o isimde bir gazeteci de yok'
Güller, Batı'nın medya kanalıyla bugün yaydığı yalan enformasyon ile yaklaşık 100 yıl öncesindeki tutumu arasındaki paralelliğe dikkat çekti. Holodomor kampanyasının ilk kez 1935’te Nazilerle ilişkisi olan Amerikan Hearst yayın grubuyla başladığına işaret eden Güller, meselenin aslında hiç var olmayan bir gazetecinin Ukrayna’ya giderek Holodomor’u ‘belgelediği’ bilgisine dayandırıldığını ve daha sonra tarihçiler tarafından aksinin ıspatlandığını aktardı:
“Batı niye böyle bir kampanya yapıyor? 100 yıl önce Amerikan Hearst yayın grubunun, Nazilerle işbirliği yaparak başlattığı kampanya nerelere gelmiş oldu. Batı medyası benzerlerini Çin ve Rusya ile ilgili yapmayı sürdürüyor. Holodomor konusu ilk kez 1935’te Hearst grubunun yayın grubunda işleniyor, bir kampanya gibi. Thomas Walker isimli bir gazeteci var. Ukrayna’yı 'ziyaret ediyor'. Stalin’in 1932-33’te milyonlarca Ukraynalıyı kasten açlığa mahkum ettiğini yazıyor. Yayın grubunun pek çok dergi ve gazetesinde çeşitli fotoğraf kullanılarak 'Stalin’in katliamı' olarak kayıtlara geçiriyorlar. Aslında Thomas Walker diye biri hiç Ukrayna’ya gitmemiş, o isimde bir gazeteci de yok. Bu tamamen bir kurgu. Bunu yıllar sonra Kanadalı tarihçi Douglas Tottle bir kitapla belgeledi; ‘Sahtekarlık, Kıtlık ve Faşizm, Hitler'den Harvard'a Ukrayna Soykırımı Yalanı’ diye bir kitap. Bu kitap, Holodomor trajedisinin Amerikalı Hearst grubunun provokasyonu olduğunu açık bir şekilde belgeliyor."
'Amerikan emperyalizminin bir kanadının Nazilerle işbirliği unutturulmaya çalışılıyor'
Güller, Holodor meselesinin gerisinde Amerikan emperyalizminin bir kanadının Naziler'le 1933'ten itibaren yaptığı işbirliğinin yattığını belirtti. Daha sonraki yıllarda bu işbirliğinin unutturulmaya çalışıldığını kaydeden Güller, Holodomor konusunun da Goebbels-Hearst işbirliği ve propagandasının sonucu olduğunu vurguladı:
"Niye Hearst grubu böyle bir şey yaptı, bunu anlamamız lazım. Bu aslında Amerikan emperyalizminin bir kanadının zaten Nazilerle 1933’ten itibaren işbirliği yapmasının da belgesi. Amerika, Nazilerle mücadele etmiş bir ülke olarak İkinci Dünya Savaşı süreciyle esas alınıyor. İkinci Dünya Savaşı öncesinde Amerikan emperyalizminin Nazilerle işbirliği unutturulmaya çalışılıyor. Amerika’nın aşırı sağcı yayın grubunun sahibi William Randolph Hearst, daha sonra Demokratlardan Temsilciler Meclisi üyesi de oldu. 1934’te Almanya’yı ziyaret ediyor. Hitler’den başlayarak Nazi yetkilileriyle görüşmeleri var. Holodomor yayınları da 1935’te bu ziyaretin ardından başlıyor. Çünkü bu Goebbels’in bir propaganda biçimi. Bu Holodomor kampanyası Goebbels-Hearst işbirliğinin eseri. Çünkü Almanların bir yaşam alanı stratejisi var, jeopolitikçi bir anlayışla diyor ki ‘Polonya ve Ukrayna topraklarında Almanya var, onlarla birleşmem lazım, oldukları topraklar da benim yaşam alanım’. Dolayısıyla Almanya, Polonya ve Ukrayna topraklarına göz diktiği için Stalin’in Ukraynalıları katlettiği iddiası üzerinden Ukraynalı milliyetçilerle de ittifak yaparak aslında tarihsel bir ilişki kuruyorlar. Bir yandan Amerikan aşırı sağcıların, merkezinde Nazilerin olduğu, Ukraynalı milliyetçileri ve zengin toprak ağalarının olduğu bir kesimin ittifakı var. Bunların kampanyasıyla bir Holodomor trajedisi başlatmış oluyorlar. Ama tarihsel gerçeklik farklı. Mevcut kıtlıkları farklı algılatılarak, Ukraynalı toprak zenginliğini gizleyip kıtlığın Stalin tarafından yapıldığını söyleyerek aslında Batı bir nevi anti komünist faaliyet de yürütmüş oluyor.”
‘Almanya, Polonya ile arasındaki İkinci Dünya Savaşı tazminatı meselesine yönelik çok hedefli bir hamle yaptı'
Güller'e göre, Almanya’nın bugün Holodomor hamlesi yapmasının arkasında ise Polonya'nın ısrarla İkinci Dünya Savaşı için talep ettiği tazminat etkili:
“Almanya, Ukrayna ve Polonya’yı işgal etti. Üstünden yıllar geçti. Sovyetler Birliği, Nazileri yendi. Şimdi ne oldu da Ukrayna’da Holodomor trajedisini soykırım olarak tanıdı. Parlamentoların soykırım kabul etme kararı alma yetkisi yok olamaz, olmamalı. Bunlar netice siyasi kararlardır, parlamentolar bu tip kararlar almaya başlarsa sıkıntılı bir noktaya gider. Soykırım İkinci Dünya Savaşı’ndaki Yahudi soykırımı üzerinden mahkemeler neticesinde 1948’de uluslararası hukuka girmiş oldu. Öncesindeki birtakım tarihsel olaylara soykırım demek hukuken zaten mümkün değil. Almanya, 1932’deki bir olayı soykırım olarak tanıyarak, başka ülkelerin de başka türlü katliamları soykırım olarak tanıyabilmesinin önünü açmış oluyor. Bugün dünyada herhangi bir topluluk yok ki kökleri katliama bulaşmamış olsun. Almanya’nın önünde iki önemli sorun var. Polonya, Ukrayna krizini fırsata çevirip bir anda Almanya’dan yüklü bir tazminat talebinde bulundu. Bunun için kampanya yürütüyor. Polonya’nın İngiltere tarafından desteklendiği bir durum da var. Almanya ise şu aralar Polonya’yı durdurabilmek için Polonya anayasa mahkemesinin yapısını gerekçe göstererek AB fonlarından yararlanabilmesini önlemeye çalışıyor. Yani İkinci Dünya Savaşı’ndan kalma tazminat nedeniyle böyle tarihsel mücadele var. Almanya bütün bunları görerek çok hedefli bir hamle yapmış oldu.”
‘Almanya Holodomor meselesiyle kendi tarihsel suçunu temizlemeye çalışıyor’
Almanya parlamentosunun bu kararıyla Berlin'in kendi tarihsel suçlarını temizlemeye çalıştığını söyleyen Güller, bu belirli hukuki çerçevede değerlendirilebilecek hassas konuların bugünkü uluslararası siyasete bu şekilde taşınmasının da hiçbir faydası olmadığı görüşünü dile getirdi:
“Almanya, Ukrayna’yı esas işgal eden ülke, 1941’de işgal etti. Ama ‘Ukrayna’da Stalin katliamı var’ diyerek kendi tarihsel suçunu temizlemeye çalışıyor. Tarihte bir Yahudi soykırımı var. Almanya için bu hala büyük bir sorun. Bu tarihsel olarak da tek soykırım kabul edilmiş durumda. Almanya bunu da örtmeye çalışıyor. Ukrayna krizini bahane ederek Almanya’dan savaş tazminatı isteyen Polonya’ya karşı da uluslararası bir hamle yapmış oluyor. Fakat bunlar oldukça riskli işler, bir parlamentonun buna soyunması başka ülkelerde sıkıntılar yaşatacaktır. Emperyalist devletlerin parlamentolar aracılığıyla almış olduğu bu kararların, soykırım yaptığı iddia edilen tarafa da soykırıma uğradığı iddia edilen tarafa da hiçbir yararının olmadığı aslında emperyalistlerin çıkarları için bu kararların alındığını biliyoruz. Bunu Ermeni soykırımından biliyoruz. Bu soykırımın bir emperyalist iddia olarak Amerika, Fransa ve sonradan başka ülkeler tarafından ortaya atılmasının ne Türkiye’ye ne Ermenistan’a hiçbir yararı olmadı. Ermenistan bu soykırım iddialarının altında Kafkasya’da denize açılamayan, Türkiye ile normalleşememiş, Azerbaycan ile sorunlar yaşayan kapalı gelişememiş bir ülke durumunda kalmış oldu. Ama Amerika ve Avrupa bu kriz üzerinden Kafkasya’da nüfuz kullanabilmek, Ermenistan üzerinden Türkiye ve Azerbaycan’a karşı hamleler yapabilmenin aracı olarak gördüğü için bu tip soykırımları kullandılar.”
‘8 Aralık’ta Amerika’da ‘Türkler, İzmir’i yaktı, bir İzmir soykırımı var’ iddiasını işleyen propaganda filmi yayınlanacak’
Mehmet Ali Güller, 8 Aralık’ta da Amerika’da 700 sinemada Kurtuluş Savaşı'nın sonunda İzmir'in kurtuluşu sonrası ‘Türkler, İzmir’i yaktı, bir İzmir soykırımı var’ iddiasını işleyen bir Yunanistan propagandası filminin yayınlanacağını aktardı:
“Başımızda bir tane daha var. 8 Aralık’ta Amerika’da 700 sinemada birden Yunanistan’ın bugüne kadarki en büyük bütçeli filmi yayınlanacak. 'İzmir yangını; İzmir’in 100. yıldönümü'. Yunanlıların İzmir işgalini kaybetmesinin karşı propagandası olarak ‘Türkler, İzmir’i yaktı, bir İzmir soykırımı var’ iddiasıyla yapılacak. Parlamentoların bu kararları alması bu tip işleri artırıyor. Böyle olunca da herkes birbirine karşı tarihin içinden yeni düşmanlıklar bularak propaganda çalışmalarına başlayacak ama bunun kimseye bir yararı olmayacak. 8 Aralık’ta yayınlanacak ama bu konuda gerçekler nedir derseniz; geçen ay gazeteci Yaşar Aksoy’un 'İzmir Yangını' diye bir kitabı çıktı. Burada hem Yunan hem Türk hem Ermeni iddilarını ortaya koyan, dönemin itfaiye teşkilatı müdürünün ve büyükelçilerinin raporlarını ortaya koyan çok önemli tarihsel bir belge.”