"30 Eylül saat 17.00 sularında Ankara’da özel bir hastaneye gribal rahatsızlık dolayısıyla gittim. Orada yapılan müdahale sonucunda bana serum ve bir takım direnç arttırıcı takviye ilaçlar yapıldı. Fakat bu ilaçlardan bir tanesi griple hiç ilgisi olmayan, yoğun bakım öncesi, ameliyata alınacak olan hastaların kalp ve solunum kaslarını yavaşlatmak amacıyla yapılan bir ilaçmış. Haliyle bu ilaç sonucunda kalbimiz, solunumumuz duruyor. Kısacası arrest (kalbin durması) oluyoruz. Eşimin anında müdahalesi ile bir dakika sonra yapılan kalp masajı ile tekrar hayata döndürülüyorum. O anda eşim yanımda olmasa şu anda hayatta değildim. İkincisi eşim bu olay sonrasında çocuklarıma haber veriyor. Çocuklarımdan biri genç bir hekim. O ilgili doktorlardan, hastane yetkililerinden bilgi almaya çalışıyor. Aldığı cevaplar kafasındaki makul ve mantıklı cevaplar olmuyor. Tam tersine soru işaretleri oluşturuyor. Bunun üzerine vekil arkadaşlarımıza ve Sağlık Bakanına ulaşıyor. Saat 17.00 ile 24.00 arasında oğlum yoğun bir mücadele veriyor ve beni şehir hastanesine nakil ettiriyor entübe olarak. O süreçte gittiğim özel hastanede sevkim öncesinde aileme ‘Beyinde pıhtı var, emboli attı. Sakat kalır kesin ama beyinde ne kadar hasar olur bilemiyoruz’ deniyor. Oysaki bunların hiçbir yok. ‘Yapılacak bir şey yok. Siz evinize gidin, pazartesi gününe kadar uyutacağız’ deniyor. Oğlumu hekim olarak açıklamalar tatmin etmediği için benim şehir hastanesine sevkimi sağlıyor. Ertesi gün sabaha karşı yapılan tedavi sonucunda tekrar hayata tutunmaya başlıyorum."