89.9 puanla Arjantin takip etti. Koç Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Ekonomi Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Kamil Yılmaz, Türkiye’nin endeksteki konumunu Radyo Sputnik’te Ali Çağatay’la Seyir Hali programında yorumladı.
Prof. Dr. Yılmaz, endeksteki sıralamayı ve ölçüm kriterlerini “Sefalet endeksi ülkelerin sosyal anlamda bütün toplumu özellikle düşük gelir gruplarını etkileyen makro anlamda iki önemli problemini bir araya getiren bir endekstir. Enflasyon oranıyla işsizlik oranının toplamıdır. Buradaki işsizlik oranı toplamı bizim son açıklanan 10.3 işsizlik ve 84 enflasyonu aldığımızda 90’ın üzerinde 95 civarında bir veriyle birinci sırada yer alıyoruz. Eylül ayı karşılaştırması var, orada da birinciyiz. Bizden sonra Arjantin yüzde 90’a yakın bir oranla geliyor. Sonrasında Güney Afrika, Macaristan, Polonya gibi ülkeler geliyor. Arada büyük farklar var. Biz ve Arjantin açık ara birinciyiz” diye açıkladı.
‘Şeffaflığın kaybolduğu ortamda güvenilirlik de kaybolur’
Açıklanmayan verilerin tartışmaya yol açtığını belirten Prof. Dr. Yılmaz, şeffaflık olmamasının güvensizliğe yol açtığı görüşünü “Burada asıl olan konu enflasyon, resmi rakamları aldığınızda ne kadar gerçeği yansıttığı konusundaki tartışmaları hepimiz tekrarlamaktan yorulduk. Ne yazık ki TÜİK herhangi bir şekilde doyurucu bir açıklama ile gelmiyor. Tam tersine verilerin bazılarını açıklamıyor. Bölgesel verileri açıklıyordu. En azından ülkenin hangi bölgelerinde farklılık olduğunu görürdük. Alt kırılımları da açıkladığı için bir bölgede enflasyon etrafındakine göre düşükse neden kaynaklandığına bakabilirdik. Madde bazında enflasyon verilerini de açıklamaktan vazgeçti. Bizim en azından pazara gittiğimizde gördüğümüz fiyat artışı ile birebir TÜİK’in verilerini karşılaştırmamıza imkan veriyordu. Bu karşılaştırmayı artık yapamıyoruz. Şeffaflığın kaybolduğu ortamda güvenilirlik de kaybolur. Şeffaflık olmadığı sürece güvenilirlik olmayacaktır. Aynı şekilde işsizlik rakamlarına baktığımızda Mart’tan itibaren tarım dışı işsizlik oranı çeyreklik açıklanıyor. Kayıt dışı oranı gibi verileri de sadece çeyreklik açıklıyor. Aylık açıklamıyor. Onun için elimizdeki verilerin güvenilirliği konusunda soru işaretleri var” diye belirtti.
‘Aşağı çekilmesi daraltıcı para politikası yani faiz artışına gitmeyi gerektiriyor’
Prof. Dr. Yılmaz, enflasyon ile mücadele edilmek istenirse uygulanabilecek politikaları “Yüzde 40’a gelmesi daha kolay olabilir. İTO’nun rakamı 107, KKTC’nin rakamı 120’lerdeydi. Neden bu iki rakama bakıyorum? Bu ikisi eskiden TÜİK’in tüketici enflasyon verileriyle başabaş gidiyordu. Aralarında 3-5 farklar vardı. Karşılaştırdığımız verilerde enflasyonun kesinlikle yüzde yüzün üzerinde olduğunu söyleyebiliyoruz. Aşağı çekilmesi daraltıcı para politikası yani faiz artışına gitmeyi gerektiriyor. Yüzde 9’dan birden yüzde 85’e mi çıkarmak lazım? Hayır, ekonomiyi nefessiz bırakır ama Merkez Bankası’nın yeri geldiğinde kademeli olarak faiz arttırması gerekiyor. Bunu da 5’er, 10’ar, 15’er adımlarla atması lazımdır. Bunu attığı zaman bir sonraki ay ve gelecek için yön göstermesi gerekiyor. Olay beklentilerin yönetimidir” diye sıraladı.
‘Enflasyonla mücadelede en önemli etkilenecek kesim ücretli kesimdir’
Enflasyon konusunda güven veren bir Merkez Bankası’nın tüketici harcama alışkanlıklarını etkileyeceğini vurgulayan Prof. Dr. Yılmaz, enflasyonun mevcut alışkanlıklar ile neden yükseldiğini “Güven veren bir Merkez Bankası, hazine yönetimi ve hükümete vatandaş ‘bunlar gerçekten enflasyonla mücadele etmek konusunda ciddiler’ diyecek ve ona göre harcamalarını dikkate alacaklar. Şu anda baktığınızda kredi alabilirsem her şeyi satın almaya giderim çünkü kredi faizi çok düşük, taksitlendirebilirsem ve işim de garanti ise en iyi tasarruf şu an harcamaktır. Üç ay sonra almam gereken dayanıklı tüketim malını bugün almam daha karıma olacak. Var olan sistemde hane halkı kredi bulabilirse satın alma yoluna gidiyor. Talebi kontrol altına alamadığınız için üretici maliyet artışını perakende fiyatına yansıtıyor. Para politikasının sıkıya dönmesi ve iki yıl vadeli net mesajlar verilmesi lazımdır. Kamu harcamalarının da ciddi boyutta kısılması gerekiyor. Enflasyonla mücadelede en önemli etkilenecek kesim ücretli kesimdir. Reel ücretlerde kaçınılmaz olarak bir düşüş olacak. O düşüşün ne kadarını devlet doğrudan gelir yardımı ile telafi edebilecek? Devletin gelir yardımlarını arttırması ama başka önemli olmayan harcamalarını azaltması gerekiyor. Güven veren bir politika devlete faizlerin düşmesi ve daha kolay borçlanması anlamına bile gelebilir” diye betimledi.