Ukrayna krizinin büyük bir yarılma yarattığı bir ortamda dünyanın önde gelen gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomilerini temsil eden ülkeler Endonezya'nın Bali Adası'nda düzenlenen G20 zirvesinde bir araya geldi. Arjantin, Avustralya, Brezilya, Kanada, Çin, Fransa, Almanya, Hindistan, Endonezya, İtalya, Japonya, Güney Kore, Meksika, Rusya, Suudi Arabistan, Güney Afrika, Türkiye, Britanya, ABD ve AB'nin dahil olduğu G20 grubu pandemi sonrasını yansıtan 'Birlikte Toparlanma-Daha Güçlü Toparlanma' teması altında toplanıyor. Zirvede 'gıda ve enerji güvenliği', 'sağlık' ve 'dijital dönüşüm' temalı üç oturum planlandı.
G20 grubundaki ülkelerin neredeyse yarısı Rusya Federasyon ile dost yahut Ukrayna çatışmasında tarafsız kalan ülkelerden oluşurken, son dönemde BRICS grubuna katılımlarından söz edilmesi dikkat çekiyor.
Bali'de uçaktan inişte 'kırmızı halı' ile karşılanan Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un gıda güvenliği ve enerji konularında Moskova'nın dünyaya mesajlarını aktarması bekleniyor.
Zirvenin hemen öncesi ABD ve Çin liderleri Joe Biden ile Şi Jinping'in ilk yüzyüze görüşmesine sahne oldu. İki lider birbirlerine Tayvan başta olmak üzere son dönemde anlaşmazlık konularında 'kırmızı çizgilerini' aktardılar.
Zirveye Britanya'nın ülkesinde başı resesyonla dertte olan yeni Başbakanı Rishi Sunak ile İtalya'da yeni hükümet kuran neofaşist lider Georgia Meloni ilk kez katılıyorlar. Zirvede Türkiye'yi de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan temsil ediyor.
Bali'de başlayan G20 zirvesi, Şi-Biden görüşmesi ve 'çok kutupluluk' tartışmaları ile ilgili gelişmeleri gazeteci-yazar Hasan Erel ile konuştuk.
'Biden yönetimi 1970'lerde Kissinger diplomasisiyle kıyaslanınca çok amatör'
Hasan Erel’e göre, Çin ve ABD liderlerinin yüzyüze görüşmesi önemli olsa da stratejik sonuçları olması beklenmemeli. Biden'ın Çin ile Rusya'yı birbirlerine güvensizliğe itme taktiği güttüğünü söyleyen Erel, artık 1970'lerdeki gibi bir dünya olmadığını anımsattı:
“Biden ile Şi'nin görüşmesinin bir şeyleri değiştireceğini hiç zannetmiyorum ama önemli. Sadece iki kere telefonla konuşmuşlardı, şimdi ilk defa yüz yüze görüştüler. Stratejik ya da jeopolitik sonuçları olacağını zannetmiyorum çünkü tarafların pozisyonu belli. Biden, görüşme öncesinde umutsuzca neocon Blinken ve Sullivan ekibinden aldığı ‘bilgilerle’ Çin’in aslında Rusya’ya güvenmediği gibi bir açıklama yapmıştı. Daha önce Putin ile de görüştüğünde de Rusya’nın Çin sınırından göçmen istilasıyla yüz yüze olduğunu ve Çin’e güvenmemesi gerektiğini söylemişti. Şimdi Çin'in Rusya'ya güvenmemesi gerektiğini söyledi. 1970’lerdeki Kissinger diplomasisiyle kıyaslandığında çok amatör kalıyor. O zaman gerçekten kibirli bir Sovyetler Birliği ve daha yeni gelişen bir komünist Çin vardı, aralarında rekabet vardı, sınırdan kaynaklı sürtüşmeler vardı, daha içe kapanık ülkelerdi. İki komünist ülke sınır anlaşmazlığından savaşmışlardı, o anlaşmazlıkları Nixon’ın ekibi akıllıca kullandı. Meşhur ping-pong diplomasisi ile Çin’i yanlarına çekmeyi başardılar ama bugün artık öyle bir dünya yok. Artık ideolojik bakmıyor ülkeler, herkes jeopolitik okuma yapıyor."
'Bütün denizlere hakim eski İngiliz imparatorluğu gibi Asya’yı karaya hapsedebilecek bir Amerika imparatorluğu yok artık'
Erel, ABD'nin tek kutuplu hegemonyasının erozyana uğradığını söylerken, pek çok ülkenin kendisini yeni duruya uyarladığını belirtti. Erel, Suudi Arabistan dahil 12 ülkenin BRICS'e ilgi duyduğunu anımsattı:
"Amerika’nın artık gerilemekte olan tek kutuplu hegemonyası erozyona uğruyor. Sadece Çin ve Rusya değil diğer büyük ülkeler de tavırlarını bu yeni duruma göre ayarlıyorlar. Bunlar arasında Suudi Arabistan, Amerika’ya son dönemde yakın gözüken Hindistan ve Endonezya BRICS’e aday oldu. Hatta Çin Dışişleri’ne göre Türkiye de istiyor. Senegal, Meksika, Arjantin de istiyor. Dünyanın büyük ve orta ölçekli ülkeleri, Amerikan hegemonyasından çok kutupluluğa doğru bir eğilim içindeler. Bu çok mantıklı çünkü artık dünyayı bir ülkenin tek başına yönetmesi, bütün denizlere hakim eski İngiliz imparatorluğu gibi Asya’yı tamamen karaya hapsedebilecek bir Amerika imparatorluğu yok. ABD dünyada en büyük silah harcaması yapan ülke olabilir ama karşısında daha derli toplu, gelişen ülkeler var. En başta da Çin."
'Amerika’nın bütün yaptıkları karşı tarafı güçlendiriyor ya da bir araya getiriyor'
ABD'de Kissinger gibi 'böl-yönet' taktiğini başarıyla uygulayan isimlerin artık bulunmadığını belirten Erel, Washington'ın yaptıklarının karşı cepheyi bir araya getirdiğini, bu durumun diğer ülkeleri de etkilediğini kaydetti. Erel, doğrudan olmasa da dolaylı olarak bir 'savunma cephesinin' ortaya çıktığı görüşünde:
"Şi Cinping ile Biden'ın görüşmesi de bu çerçevede oldu. Çin’in Rusya ile ilişkisi ile ilgili Şi bu yıl başlarında 'Çin ile Rusya ilişkileri ittifakın çok ötesindedir' demişti. Çok sağlam bir dayanışma içindeyiz demek bu. Zaten Ukrayna’da Tayvan paralelliğini gördüğümüzde bu ortaya çıkıyor. Putin de ‘Amerika’nın yaptığının bir mantığı yok, çünkü bizle uğraşırken Tayvan’ı provoke etmeleri akıl ve mantığa sığmıyor. Bu büyük boş bir kibrin sonucudur’ demişti. Amerika’da Kissinger gibi eskiden akıllı insanlar vardı, böl ve yönet taktiğini Roma imparatorluğundan beri hakkıyla yürütebilecek insanlar vardı. Şimdi Amerika’nın bütün yaptıkları karşı tarafı güçlendiriyor ya da bir araya getiriyor. Hiç alakası olmayan ülkeler bir araya geliyorlar Amerika’ya karşı. Doğrudan olmasa da dolaylı şekilde bir savunma cephesi oluşturuyorlar. Rusya’nın Ukrayna’daki harekatı NATO ile Rusya savaşına dönüştü. Rusya’yı zorluyor ama bir taraftan diğer ülkeler artık Rusya ve Çin’i daha bir kendilerine dayanak noktası olarak görüyor. ‘Birileri demek ki meydan okuyabiliyormuş’ diyorlar. NATO üyesi ülkeleri de bir şekilde etkiliyor, iç kamuoyları açısından. ‘Biz kimin adına yapıyoruz bunları?’ gibi bir sorgulama başladı. Avrupa’da gösteriler gırla gidiyor, bu Batı medyasında gösterilmese de bir rahatsızlık var."
'Görüşmeler için birtakım altyapı da yapılıyor olabilir'
ABD'deki ara seçimlerde beklenen 'kırmızı dalga' gelmemişken, Biden yönetiminin Ukrayna politikalarından vazgeçmesini çok olası görmeyen Erel, diğer yandan ABD'den müzakere girişimleri gelmesine dikkat çekti:
"Amerika’daki ara seçimlerde belki beklenen olmadı, kırmızı dalga olmadı gibi görünüyor. Oradaki tartışmalar da sürüyor. Ama bu demek değil ki Biden yönetimi bu politikalarından vazgeçecek. Ama bazı işaretler de yok değil. Herson çekilmesi üç olasılığı akla getirmişti. Birincisi Rusya, NATO karşısında yenildi ve geriliyor. İkincisi Rusya bir tuzak ya da taktik kuruyor, üçüncüsü de Rusya Minsk görüşmeleri için bir alan yaratıyor. Bana göre üçü de doğru olabilir. Gerçekten NATO, Amerika’nın verdiği silahlar Rusya’yı zorlamaya başladı. Ama bu şu demek değil; Rusya, Herson’u bırakacak da Kırım’ı verecek, 2014’ten geriye gidecek ve bunu kabul edecek ya da kamuoyuna kabul ettirecek. Böyle bir olasılık olmadığına göre bu yenilgi tablosu çok gerçekçi değil. Tuzak olma ihtimali var çünkü kış geliyor, birtakım taktiksel planlamalar var. Polonya sınırında özellikle. Sullivan ile Patruşev’in görüştüğü söyleniyor. Dış İstihbarat Servisi Başkanı Narışkin’in Ankara'ya geldiği söyleniyor. Görüşmeler için birtakım altyapı da yapılıyor olabilir. Sullivan daha önce Zelenskiy’e gitti, Zelenskiy’i zaten kimse dikkate almıyor. Belki Şi ile Biden görüşmesine de böyle aracılık şeklinde olmuş olabilir. Çünkü Putin, G20’ye gelmedi.”
'Biz olmazsak Çin tek kutuplu bir dünya kurar iddiası da hiç inandırıcı değil'
Erel, Pelosi'nin Tayvan ziyaretine müdahale etmeyen Çin'e çatışmanı geciktirmekten, ABD'nin ise erkene almaktan kazanacağı görüşünde. Erel, ABD'nin tek başına dünyayı yönetme iddiasını gerçekçi bulmazken, Çin'in de buna soyunmadığını belirtti:
“Kuşkusuz Pelosi'nin Tayvan ziyaretinde herkes Çin’in müdahalesini bekledi ama yapmadılar. Çünkü stratejik olarak çatışmayı geciktirmekten kazanacak olan taraf Çin, çatışmayı erkene çekmekten kazanacak olan Amerika. Fakat Amerika’nın stratejisi ya da felsefesi dayanaktan yoksun. Tek başına hala dünyayı yönetebilecek olma iddiası, artık gerçekçi değil. Tek kutuplu bir dünya kalmadı ve ‘Biz olmazsak Çin tek kutuplu bir dünya kurar' iddiası da hiç inandırıcı değil. Artık böyle bir dünya olmayacağı belli, Çin zaten bunu her seferinde söylüyor. Çin'in dünyada bir tane askeri üssü var, ABD'nin 800’den fazla. Japonya’da 120 tane varmış, Almanya’da öyle. Çin’in dünyayı tek başına yöneteceği iddiası kesinlikle yok ve bunu satın alacak kimse de yok. Artık çok kutuplu dünyaya doğru bir eğilim var."
'Dünyanın geri kalanı Batı'ya karşı denge arayışında'
Erel, G20'deki ülkelerin çoğunun BRICS üyesi olmak istediklerini anımsatırken, dünyanın geri kalanının Batı'ya karşı denge arayışında olduğunu vurguladı. BM gibi uluslararası kurumların Batı eksenli yapısının da sorgulandığını kaydeden Erel, İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşturulan Batı merkezli küresel yapının çözülmekte olduğu değerlendirmesinde bulundu.
"G20’deki ülkelerin çoğu BRICS’e üye olmak istiyor ya da zaten üyesi. Brezilya, Hindistan, Çin, Rusya, Güney Afrika üye; sırada Arjantin, Suudi Arabistan var. Demek ki dünyanın geri kalanı Batı’ya karşı bir denge arayışı içinde. Bunun içinde dolar hegemonyası da var. BM gibi uluslararası kurumların Batı eksenli yapısı sorgulanıyor. İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşturulan Batı merkezli küresel yapı çözülüyor. Bunu artık inkar etmek mümkün değil. Bunu 1990’larda söylediğimde bana gülüyorlardı. Bugün buraya geldik. İnsanlar Brüksel’den başka bir şey konuşmazken bunları söylüyorduk. Şimdi Brüksel’in halini görüyoruz, Amerika’nın bir vasalı haline dönüşmüş. Ama Fransa’dan umutluyum, her zaman devrimci bir durumları var."
'Bir derece yumuşama olabilir ama Rusya ile Çin’i ayırıp önce Rusya sonra Çin’i halledecek bir Amerika yok artık'
ABD'nin Çin ile Rusya'yı ayırıp, önce Rusya'yı 'halledip' sonra 'Çin'e çöküp', Almanya Japonya ve diğer ülkeleri asker gibi cepheye süreceği bir durum kalmadığı görüşünde. Erel, ABD'deki ara seçimlerde Cumhuriyetçiler kazançlı çıkmış görünmese de START anlaşmaları ve ekonomik krize karşı bir derece yumuşamanın da olabileceğini dile getirdi:
"Ama artık bundan sonra ABD'nin Çin ile Rusya’yı ayırıp önce Rusya’yı halledip sonra Çin’e çöküp, Almanya, Japonya ve diğer ülkeleri de asker gibi cepheye sürebilecek bir hali yok. Amerika’daki tavrın yumuşadığını da görüyoruz. ‘Start anlaşmaları tekrar başlayacak’ diye bir haber vardı. Yani ara seçimlerden sonra bir nebze yumuşama olacağını bekliyordum ama ara seçimleri Trump yanlılarının kazanacağı üzerine bir senaryoydu bu. Şimdi bu yumuşama Amerika açısından Minsk 3 görüşmeleri, belki Çin ile ticaret üzerinden yeni bir işbirliği ortamı anlaşması olur mu; bunlar da mümkün. Şi ile Biden’ın görüşmesi bir şeyi değiştirmez dedik ama belki ekonomik açıdan dünyadaki kriz noktası olan şeyler üzerinde bazı değişiklikler olabilir. Tayvan’daki abluka ve Çin’e yapılan abluka yüzünden bir çip krizi yaşanıyor, belki o konularda bir ilerleme sağlanır. Ama Rusya ile Çin’i ayırıp önce Rusya sonra Çin’i halledecek bir Amerika yok artık.”