Batı'nın Ukrayna çatışmasında Rusya'ya destek verdiği gerekçesiyle baskı altına almaya çalıştığı Çin liderliğinden dikkat çekici bir çıkış geldi. Üzerinde kamuflajlı kıyafetlerle Yüksek Askeri Konsey'in Ortak Operasyon Merkezi'ni denetleyen Çin Devlet Başkanı Şi Jinping, Çin Halk Kurtuluş Ordusu'nun 'savaşa hazırlanmaya odaklanacağını' söyledi. Çin devlet televizyonu CCTV'de yayınlanan habere göre, Şi, 'Pekin'in askeri eğitim ve herhangi bir savaşa hazırlıklı olma halini kapsamlı şekilde güçlendireceğini' kaydetti.
ÇKP'nin 20. Kongresi sırasında da Çin lideri 'daha hızlı askeri gelişme, teknolojide 'kendine güven ve güç' ve Çin'in yurtdışındaki çıkarlarının savunulması' vurgusu yapmıştı. Tayvan'la barışçı birleşme bir kez daha vurgulanırken, güç kullanmaktan kaçınılmayacağının da altı çizilmişti. Şi, "Güç kullanmayı dışlamıyoruz, ayrılıkçı hareketleri durdurmak için gereken her türlü tedbiri alacağız" demişti. Tayvan liderliği de Çin'in kendilerini 'işgale hazırlandığını' öne sürüyor.
Çin liderinin mesajları ABD'de ara seçimlerle yeni oluşacak Kongre'nin Çin'e karşı tavrını daha sertleştirebileceği tartışmalarına denk geldi. Dışişleri Bakanı Antony Blinken Stanford konuşmasında net olarak 'dünya liderliğini Çin'e bırakmayacakları' mesajı vermişken, Pekin'in Tayvan'ı ele geçirme planlarını erkene aldığı iddiasında bulunmuştu.
Çin liderliği 20. Kongre sonrası Avrupa'dan ise Almanya Başbakanı Olaf Scholz'u ağırladı. Almanya'da Ukrayna çatışması nedeniyle Rusya ile ipleri koparmış hükümetin Yeşiller ve Hür Demokratlar kanadı Çin'le de benzer bir rota tutturulması için bastırdığı bir dönemde Scholz'un Pekin ziyareti dikkat çekti.
Şi'nin 'orduyu savaşa hazırlamaya odaklanma' çıkışı, Tayvan liderliğinin 'her an işgal' beklentisi ile ABD ara seçiminin ardından Çin-ABD-Avrupa hattında durumu gazeteci yazar Gökhun Göçmen ile konuştuk.
‘Şi Cinping Kongre'de fırtınalara, dalgalı sulara hazırlıklı olun demişti'
Gökhun Göçmen’e göre, Çin lideri 'ordunun savaşa hazırlanmasına odaklanmak' ifadeleriyle genel bir hazırlık durumuna işaret etti. Çin medyasında sürekli küresel sistemde belirsizliğe işaret edildiğini belirten Göçmen, Şi'nin 20. Kongre sırasında da 'fırtınalara, dalgalı sulara hazırlıklı olun' dediğini anımsattı. Göçmen, Rusya lideri Putin'in de 'kuralsızlık dünyasının kural hale gelmesinden' hareketle zorlu bir 10 yıldan bahsetmesine atıf yaptı:
“Şi Cinping konuşmanın bağlamında 'ordunun kapasitesini savaş durumuna getirmek' anlamında bunu söylüyor. ÇKP’nin 20. Ulusal Kongre’de de söyledi. Orduyu modernize etmekten, Çin modernleşmesinin garantisinin orduyu güçlendirmekten geçtiğinden ve savaşa hazırlanmasından bahsetti. Özel spesifik bir noktayı işaret eder gibi değil ancak ordu kapasitesinin savaş yapabilecek derecede olması hatta sahada da kendisini güçlendirmesinden bahsediyor. Tatbikatlar bu anlamda dikkate alınabilir. Biraz da genel çerçeve içerisinde düşünmek lazım. Çin, spesifik özel bir olay bağlamında söylemiyor ama sürekli olarak Çin medyasında ya da Çinli liderlerin konuşmalarında küresel sistemdeki uluslararası ilişkilerin yüzyılda bir içine girdiği belirsizlikten bahsediyor. Şi Cinping de kongrede fırtınalara, dalgalı sulara hazırlıklı olun ifadesini kullandı. Bu aslında Şi’nin uluslararası ilişkilere bakarak getirdiği tek çözümleme değil. Şi Cinping gibi benzer şekilde Putin de geçtiğimiz günlerde bir konferansta, uluslararası hukukun yerini anlaşılmaz biçimde icat edilen kuralların aldığını söylemişti. Putin de ‘Tek kural var. Güce sahip olanın dayattığı kuralsızlık, kanlı tehlikeli, kirli bir oyun önümüzde’ diyor. Çok tehlikeli belirsiz bir 10 yıl var. Tıpkı Şi Cinping gibi bir noktaya işaret ediyor.”
‘Asya-Pasifik'te militarizasyon güç ikilemini beraberinde getiriyor’
ABD Başkanı Biden’ın da ‘her şeyi belirleyecek bir 10 yıldan’ bahsettiğine dikkat çeken Göçmen, durumun Asya-Pasifik'teki yansımalarının altını çizdi. Başta AUKUS olmak üzere Asya-Pasifik bölgesinde giderek militarize olmuş paktlar oluştuğunu söyleyen Göçmen, militarizasyonun güç ikilemin getirdiğini belirtti:
“Büyük güç rekabetine bakalım, ABD ne diyor? Biden da her şeyi belirleyecek bir 10 yıldan bahsediyor. Bunu zaten ulusal güvenlik belgesinde de geçirmiş durumdalar. Gelinen noktada elbette uluslararası ilişkiler belirsiz. Bu belirsizlik giderek silahın hakim olduğu senaryoları beraberinde getiriyor. Özellikle Çin’den bahsediyoruz. Geçen yıl tesis edilen AUKUS; ABD, Birleşik Krallık ve Avustralya neyi öngörüyor? Temelinde Avustralya'ya nükleer denizaltılar verilmesini öngörüyor. Asya-Pasifik bölgesinde giderek militarize olmuş paktlar karşımıza çıkmaya başladı. Biden diğer taraftan QUAD’ı bir şekilde militarize etmeye çalışıyor, içinde Hindistan ve Japonya da var. Önümüzdeki ay Birleşik Krallık ve Japonya, Asya-Pasifik’te yeni bir askeri işbirliği anlaşmasına imza atacaklar. Anlaşmanın temel amacı Hint-Pasifik bölgesinde Amerika ile işbirliğini güçlendirmek. Yani AUKUS’un Japonya’yı içine almış versiyonu olarak düşünmek mümkün. Bu kadar militarizasyon beraberinde bir güç ikilemini getiriyor. Tarafların birbirine bakarak silahlandığı ve savaşa hazır olduğu bir senaryo. Bu kadar askeri pakt boşuna kurulmuyor. Özellikle Tayvan bağlamında düşünelim. Çin gerektiği takdirde zor kullanacağını, tercihinin barışçıl birleşmeden yana olduğunu ancak gerektiğinde kullanabileceğinin altını çiziyor. Bu anlamda Tayvan’daki tatbikatları da hesaba katarsak Şi’nin orduya verdiği direktifin bağlamı anlaşılabilir.”
‘Çok katmanlı bir güvenlik denklemi kuruluyor'
Şi'nin askeri üniformalı mesajının yanında güvenliği çok boyutlu ele aldığını belirten Göçmen, ticaret savaşları ve ABD'nin yarı iletken ve çiflerle ilgili kısıtlamalarına atıfta bulundu:
“Şi askeri üniformayı girdi, böyle bu mesajı verdi ama ÇKP kongresinde güvenliği çok boyutlu ele aldı. ABD ticaret savaşları ve çip ihraç edilmesini engellemeye çalışıyor. Giderek artan bir kuşatma siyasetinden söz ediyoruz. Çin, ekonominin güvenliğini sağlamak için yepyeni bir yol haritası çiziyor. Esas iç pazarı merkez alan ama bir şekilde dışa açılmayı ilerleten bir ikili dolaşım modeli. Bu da aslında ekonominin güvenliği, güvenliğin güvenliğini de almaya çalışıyor ordu modernizasyonuyla, sağlığın güvenliğini de. Yani çok katmanlı bir güvenlik denkleminden bahsediyoruz. Sadece Şi Cinping değil, Putin de Biden da belirsizliklerle dolu bir on yıl vurgusu yapıyor. Bu belirsizlik beraberinde silahlı birtakım senaryoları özellikle ittifaklar, bloklaşmaları hesaba katarsak mümkün gösteriyor."
'Tayvan sokaklarına Zelenskiy resimleri asmaları da boşuna değil'
Madrid'deki NATO toplantısında Asya'ya sıçrama işaretleri verildiğini anımsatan Göçmen, Tayvan üzerinden de Ukrayna'da olduğu gibi bir kışkırtma yapılabileceği görüşünde. Bunun hukuki ve askeri bir temeli olmasa da Demokratik İlerleme Partisi ve ABD’nin statükoyu bozmak istediğini söyleyen Göçmen, Tayvan sokaklarına asılan Zelenskiy resimlerine dikkat çekti:
"Madrid’deki NATO toplantısına dört Asya ülkesi de çağrılmıştı. Japonya orada şunu demişti, ‘Ukrayna’nın yarın Asya’da olmayacağı ne malum’ demişti. Daha sonra Tayvan açıklamaları da gelmeye başladı. Benzer bir kışkırtmayı planlıyor olabilirler. Rusya’nın Ukrayna harekatına başlamadan önce gündeme getirdiği güvenliğin bölünemez ilkesini de hatırlatıyor. Bütün ülkelerin burnunun dibinde bir şekilde orada silahlı kuvvet yaratma ve bu ülkeler kuşatılmak isteniyor. Tayvan’ın statüsü Ukrayna’dan da farklı tarihsel olarak. Çin’e ait, Amerika da tek Çin ilkesini kabul ediyor. Bu kışkırtmanın hukuki ve askeri bir temeli de yok ama Tayvan’da bulunan Demokratik İlerleme Partisi ve ABD de bu statükoyu bozmak istiyor. Kısa vadede bunu göze alabileceklerini düşünmüyorum. Ama Demokratik İlerleme Partisi iktidarda kalmak için ABD’nin desteğine ve bu tür gerilimlere mecbur. Dolayısıyla Tayvan sokaklarına Zelenskiy resimleri asmaları da boşuna değil. Kendileri de Asya’nın Zelenskiy'si olmaya çalışıyorlar ama Demokratik İlerleme Partisi’nin böyle bir hukuki dayanağı da yok. BM’de sandalyesi olmayan böyle bir düzine küçük ülkelerin tanıdığı bir yapıdan bahsediyoruz.”
‘Son yıllarda Cumhuriyetçiler ve Demokratlar arasında temel yarış kim Çin’e daha fazla düşmanlık edeceğe dönüştü’
Geleneksel olarak ABD'deki Cumhuriyetçilerin Çin’in üzerine daha fazla geldiğini belirten Göçmen, son yıllarda Cumhuriyetçiler ve Demokratlar arasında temel yarışın kim Çin’e daha fazla düşmanlık edeceğe dönüştüğünü ifade etti:
“Çin medyasında ABD ara seçimlerine dair detaylı bir makale ya da Çin politikasını nasıl etkileyeceğine dair bir şey görmedim. Fakat Asya’da takip ediliyor, özellikle Japonya’da dünyanın en büyük ekonomi gazetesi Nikkei Asia, Çin’e dair de detaylı incelemeleriyle meşhurdur. Onlar bir makale yayımladılar, ara seçimler ABD’nin Asya politikasını nasıl etkileyecek diye... Geleneksel olarak Cumhuriyetçilerin daha fazla Çin takıntılı olduğu, Demokratların da ağırlık merkezinin Rusya düşmanlığına kaydırdığı söylenir. Doğrudur ama son yıllarda Cumhuriyetçiler ve Demokratlar arasında temel yarış kim Çin’e daha fazla düşmanlık edeceğe dönüştü. Her seçimde birbirlerini Çin taraftarı olmakla suçluyorlar ama ulusal güvenlik stratejisi bağlamında Çin’e karşı bir partiler üstü mutabakat sağlanmış durumda. Demokratlar daha çok Çin’e karşı mücadelede insan hakları ya da demokratik değer siyasetini ön plana çıkartırken, Cumhuriyetçiler daha da ülke yönetimin hedef alıyor. Pompeo doğrudan ÇKP’yi hedef alıp yıkmak isterken, Demokratlar daha ittifaklar ve kuşatma siyasetine doğru gidiyor. Günün sonunda Çin düşmanlığı partiler üstü bir uzlaşı hale geldi. Nikkei Asia’da yayımlanan makalede şundan bahsediliyor. Demokratlar görece de olsa Çin ile kimi konularda işbirliği yapmak istiyor, örneğin iklim değişikliği konusunda. Cumhuriyetçilerin ağırlık kazanması durumunda iklim değişikliği gibi yıkıcı konularda dahi işbirliği sekteye uğrayabilir tahlilinde bulunuluyor. Bu doğru olabilir, Cumhuriyetçiler askıya almak isteyecektir. Çünkü seçimleri iki yıl kala tüm taraflar Çin’e en şahin kim yaklaşacak bunun yarışına gireceklerdir.”
‘Almanya’nın ulusal çıkarlarını öncelediği gözüküyor’
Göçmen, Ukrayna krizinde tümüyle ABD çizgisini benimseyen Almanya'nın Başbakanı Olaf Scholz'un Pekin ziyaretini de değerlendirdi. Scholz'un Almanya'nın ulusal çıkarlarını önceler görünüm çizdiğini belirten Göçmen, tüm sorunlara rağmen Berlin'in Çin ile ilişkileri üçüncü taraflar üzerinden şekillendirmeme garantisi verilmesinin önemine dikkat çekti:
“Ziyaret sonrasındaki işbirliğinin daha ağır bastığı görülüyor. Scholz’un ziyareti neden önemli? ABD, Çin’i kuşatmak, Çin ile köprülerin atılmasını isterken Cumhuriyetçiler ve Demokratlar da bu konuda mutabık görünüyorken, Scholz iş insanlarıyla birlikte ulusal kongrenin ardından Çin'e gitti, Şi Cinping ile buluştu. Macron daha önce Beijing’e birlikte gitme ve ortak Avrupa mesajı verme teklifinde bulunmuştu. Scholz onu da reddetti. Bu anlamda da aslında Almanya’nın ulusal çıkarlarını öncelediği gözüküyor. Almanya, Merkel dönemi gibi değil, parçalı bir yapıdan bahsedebiliriz. Orada da Yeşiller, Atlantikçi kanada daha yakın, iki Almanya’dan bahsediyoruz. Bir tarafta Çin ile işbirliği yapmak isteyen bir Almanya, diğer tarafta Atlantik çizgisinde Yeşillerin temsil ettiği Almanya. Bu ona da bir yanıttı. Öncesinde Hamburg limanındaki hisse satışları vesilesiyle bir Çin tartışması yaşanmıştı. Bu ziyaret bu bağlamda çok önemli. Scholz’un bir de Politico’ya yazdığı makalesi vardı. ‘Çin, değiştikçe bizim de ona bakış açımız ve ilişkimiz değişecek. Buna karşı kırmızı çizgilerini sayıyor. Soğuk savaşı yaşayan bir ülkeyiz ve bunun acısını en çok çeken bölünmüş bir ülkeyiz. Dolayısıyla biz bu tür kutuplaşmalara karşıyız. Çin’den ayrılmak istemiyoruz ve ilişkilerimizi üçüncü bir taraf belirlesin istemiyoruz’ dedi. Şunu söylüyorlar, Çin değişiyor, Almanya da değişecek, ona göre tavır alacak. Ancak Çin ve Almanya arasındaki tüm sorunlara rağmen ilişkiyi üçüncü tarafların şekillendirmesine izin verilmeyeceği, bunun bir soğuk savaşa taşınmayacağı garantisi çok önemli. Sadece Çin-Almanya açısından değil uluslararası siyaset açısından da.”