Çin Komünist Partisi'nin (ÇKP) 20. Ulusal Kongresi sona erdi. Başkent Pekin'de 16-22 Ekim'de gerçekleştirilen kongrede yeni Merkez Komite dahil karar organları seçilirken, beklendiği gibi 69 yaşındaki Şi Jinping, Merkez Komite'de yerini alıp ertesi günkü ilk toplantıda genel sekreter olarak belirlendi. Böylelikle Şi için üçüncü dönem başkanlığın yolu açıldı. Şi, Çin Halk Cumhuriyeti'nin kurucusu Mao Zedung'dan bu yana parti liderliğini iki dönemden fazla sürdüren ilk lider oluyor.
Şi'nin ilk mesajları, geçmiş 10 yılda 'ortalama refaha sahip toplum hedefine ulaşıldığı' ve gelecek 10 yılda hedefin 'her yönüyle güçlü modern bir sosyalist toplum yaratmak' olduğu yönündeydi.
Çin lideri, 20'inci Kongre toplantılarında ve sunduğu değerlendirme raporunda ÇKP'nin Tayvan sorununun çözümü ve ülkenin birliğinin yeniden sağlanmasına yönelik stratejisinde kararlılık mesajı vermişti. Şi, "Güç kullanmayı dışlamıyoruz, ayrılıkçı hareketleri durdurmak için gereken her türlü tedbiri alacağız" vurgusu yapmıştı.
ÇKP 20'inci Kongresi sürerken, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken Stanford Üniversitesi'nde dikkat çekici bir konuşma yaptı. Blinken, Şi'yi 'Tayvan'a yönelik yaklaşımı değiştirerek muazzam bir gerilim yaratmakla' suçladı. "Çin, statükonun artık kabul edilemez olduğuna ve yeniden birleşmeyi çok daha hızlı bir zaman çizelgesinde sürdürme kararlılığına dair temel bir karar verdi" diyen Blinken, Rusya ile birlikte Çin'in 'Batı'nın değerleri ve çıkarlarına meydan okuduklarını' ve Soğuk Savaş sonrası mimariyi değiştirmeye çalıştıklarını öne sürdü. Blinken, dünyanın 'ABD liderliğinde kalması gerektiğini' savunurken, aksi halde 'Çin'in eline düşeceği yahut kaos ortaya çıkacağını' iddia etti.
ÇKP'nin 20. kongresinin mesajları ve ABD'nin 'küresel liderliği bırakmama' kararlılığıyla yarattığı iklimi Dumlupınar Üniversitesi’nden Asya politikaları uzmanı Dr. Barış Adıbelli ile konuştuk.
‘Çin hegemonyacılığa açıktan karşı çıktı’
Dr. Barış Adıbelli’ye göre, Çin liderliği 20'inci Kongre'de de ABD liderliğini devirip yerine geçmeyi dışladı. Pekin'in geleneksel 'barış içinde bir arada yaşayalım' tutumunu anımsatan Adıbelli, 20'inci Kongre'de de hegemonyacılığa açıktan tavır alındığını dile getirdi:
“Daha önceki kongrelerde olduğu gibi Çin açıkça ‘ABD’yi devirip yerine lider olacağız’ demedi. Zaten kongrede Şi Cinping ‘Biz hegemonya kurma arayışında değiliz, yayılma siyaseti izleyecek değiliz. Bunlar zaten Çin’in kuruluş kodlarına aykırı olan şeyler’ dedi. Çin bunu her fırsatta söylüyor. Çin’in hep söylediği şey şu; bir arada barış içinde yaşayalım. Ama yaşarken de kendi lehinize avantajlı bir pozisyon elde etmeyin. Yani Çin uluslararası sistemin imtiyazlar yaratacak şekilde olmasına karşı. İlk defa bu kongrelerde Çin hegemonyacılığa açıktan karşı çıktı, dayatmalara, empozelere, kuşatmalara..."
'İlk defa Maocu köklere dönüldü. Aynı zamanda Marksizmi ilk defa ön plana çıkardı'
Çin'in kuruluşundan bu yana ABD ile gereken ideolojik mücadeleyi yapmadığı için eleştirildiğini anımsatan Adıbelli, ilk defa 20'inci Kongre'de Maocu köklere dönüldüğü ve aynı zamanda Marksizmin öne çıkarıldığını söyledi. Adıbelli, yeni ideolojinin Çin'e özgü sosyalizmle örülmekle kalmayacağı ve evrensel Marksizmle de harmanlayarak küresel etki yaratılmaya çalışılacağı görüşünde:
"Aslında kuruluşundan bu yana Çin’in ideolojik bir tartışmaya girdiğini görüyoruz. Bu zamana kadar hep eleştirildi. Mao, 1950’lerde Amerika’yı 'kağıttan kaplan' olarak nitelendirdi. Sonradan Çin’in 'kağıttan komünistler' diye küçümsenmesine döndü. Çünkü Çin hep ABD ile gereken ideolojik mücadeleyi yapmadığı için eleştirildi; 'sözde komünist' ve 'aslında kapitalizme kaymış Çin' diye. Emperyalizme karşı duruş sergilemiş Çin’in 1970’lerden itibaren bunu terk ettiği uzun bir ideoloji tartışması var. Ama ilk defa 20. Kongre'de bu Maocu köklere dönüldü. Aynı zamanda Marksizmi ilk defa ön plana çıkardı. 'Bu Marksizmin başarısıdır, yeniden çağın gereklerine uyarlanan Marksizm de Çin’e özgü sosyalizmdir' şeklinde. Bu da bize gösteriyor ki Çin yeni bir ideoloji inşası içinde, bu sadece Çin’e özgü sosyalizmle örmeyecek, evrensel Marksizmle de harmanlayarak yeni bir küresel etkisi olacak bir yapıya doğru ilerliyor. Batı bunu 'Çin, Amerikan hegemonyasını ortadan kaldırıp kendininkini kuracak' şeklinde yorumluyor."
'Blinken’ın bu çıkışı oldu ama Biden yönetimi bu ayak izini takip etmiyor'
ABD'nin 'düşman icat etmek zorunda' olduğunu söylerken, bunun askeriden ziyade ideolojik karakterde olduğunu belirten Adıbelli, Biden yönetiminin Blinken'ın çıkışına rağmen ÇKP'yi doğrudan hedef alan Cumhuriyetçilerin izinden gitmediği görüşünde:
"Çin’in bir atasözü vardır, 'düşmanı olmayan ulus yaşayamaz' diye, o yüzden Amerika bir düşman icat etmek zorunda. Askeri anlamda güçlü olan düşmanlar Amerika’nın işini çözmüyor, onlara ideolojik bir düşman lazım. Trump ile Pompeo, Çin’den bahsederken Pekin yönetimi ya da Çin Halk Cumhuriyeti demiyorlardı, muhatap olarak ÇKP’yi hedef alıyorlardı. 'Dünyayı ÇKP’ye yönettirmeyeceğiz' şeklinde meseleyi ideolojik tabana çekiyorlardı. Blinken’ın bu çıkışı oldu ama Biden yönetimi bu ayak izini takip etmiyor.”
‘Orduyu güçlendirme vurgusu meydan okuma ama Tayvan'la ilgili söylenenler yeni değil'
Şi'nin Kongre'de beş yılın eleştirisini yapıp eksiklerle birlikte geleceğin yol haritasını koyduğunu aktaran Adıbelli, dışarıya karşı da 'caydırıcılığın' vurgulanmasına dikkat çekti. Adıbelli, bu anlamda Tayvan'la ilgili verilen mesajların da yeni oladığını dile getirdi:
“Bu 19. Kongre'yle kıyasladığımızda coşkulu değil deniyor. Zaten bu Kongre, 19.’nun tamamlayıcısı niteliğinde. Bu kongrenin eleştirisi de var muhasebesi de var. Şi’nin konuşma metnine baktığınızda beş yıl içinde yapılanların bir muhasebesini verdiğini görüyoruz. 2012’den itibaren bazı şeylerin de öz eleştirisinde bulunuyor. Şi şunu söyledi; 'Yoksulluğu kaldırdık, orta düzeyli refah toplumunu inşa ettik, partinin 100. yılını kutladık'. Şimdi 'ikinci yüzyıl' diye hedef koydular. Çin’in gençleştirilmesi, aslında bu yüzyılda onu da söylüyor ama tam manasıyla olmadı, bunu ikinci yüzyıla sarkıttı. Çin’in sosyalizm yorumunun modernleşmesi ve nihayet Çin’de sosyalist toplumun inşası. Tüm bunları sağlayabilmek için dışarıya caydırıcılık yeteneğimizi arttırmamız lazım. Yani 'silahlı kuvvetleri daha da güçlendireceğiz, savaş ve muharebeye hazır olacaklar' diyor. Bu bir meydan okuma. Aynı zamanda Tayvan konusunda önemli mesajlar verdi. 'Barışçıl birleşmeyi destekliyoruz ancak gerektiğinde askeri güç kullanma seçeneği de masadadır'. Bunlar yeni şeyler değil ama daha önce söylediklerinin devamı."
'Devleti eleştiriyorlar ama devletçi ekonomi bir güvence veriyor'
Şi'nin Mao'dan sonra ilk defa ikinci dönemi aşan liderliğinin Çin içinde de eleştiriler yarattığını söyleyen Adıbelli, Batı'da da bu durumun 'tek adam yönetimi' olarak algılandığını belirtti. Çin'de merkezi kontrol ve devletin şirketlere müdahalesine atıf yapıldığını anımsatan Adıbelli, diğer yandan yabancı yatırımcıların da Çin devletinin sağladığı güvence ile bu ülkeye gittiklerini vurgulayıp, "Devleti eleştiriyorlar ama devletçi ekonomi bir güvence veriyor" dedi:
"Şi normal şartlarda bu kongrede emekli oluyordu. Yeni bir lider ekibi gelecekti, o zaman 20'inci Kongre bambaşka bir noktada daha coşkulu olacaktı. Şimdi üçüncü dönem olduğu için Çin içinde de eleştirilere neden oluyor. Mao’dan sonra ilk defa iki dönemi aşan bir lider var. Devlet başkanlığında iki dönem, genel sekreterlikte sınırlama yok. Ama 2017’de genel sekreterlikle devlet başkanlığını ayıralım dediler. Şi genel sekreterliğe devam etsin, devlet başkanlığı makamını başkasına verelim. Burada tek yönetim tek adam korkusu var. Çin’in Mao döneminden çok iyi anıları yok, dolayısıyla bu kalkınmanın önünde bir engel olur, diye. Daha da katı bir merkezi kontrolün olması... Çünkü Şi’nin parti üzerinden bu yönde açıklamaları var. Batı bu konuyu çok ele aldı. Acaba ekonomi devletin kontrolüne mi girecek diye. Çünkü bu yönde emareler var. 2008’de ekonomik krizde Çin yine bir kez daha hasar almadan çıktı. Sebebi de devletin ekonomideki o görünmeyen etkisi. Yabancı yatırımcılar da aslında onun için gittiler. Devleti eleştiriyorlar ama devletçi ekonomi bir güvence veriyor. Ama şimdi 'dayatmacı, talimat verici, zor gösterici başka yöne doğru gidiyor' diyorlar. O zamanki devlet kimseye bir şey demiyordu. Şu anda kamu iktisadi teşebbüsler daha da fazlalaştı deniyor. Hızlı şekilde devlet şirketleri satın almaya başladı deniyor. Ekonominin şirketlerin devletleştirilmesi yönüne gidiyor deniyor, çünkü büyümede yavaşlama var.”
‘ABD’ye eski ilişkileri tesis edelim mesajı verildi’
Çin'in ABD'ye 'eski ilişkiyi yeniden tesis edelim' mesajını verdiğini ancak Tayvan meselesinin iki tarafı zorladığını söyleyen Adıbelli, Pekin'in 'çok kutupluluk' vurgusuna Washington'dan verilecek yanıtın belirleyici olacağı görüşünde:
“Çin hala ABD ile bir şekilde uzlaşabileceğine de inanıyor. Son dönemde Rusya ile arasının limoni olması, kış olimpiyat oyunlarında sergilenen tutumda ŞİÖ’de Çin’in açıklamaları ki o da 'Çin bazı kırmızı çizgiler koydu' diye yorumlandı. Çünkü Çin kendi ekonomik sistemiyle de ilgileniyor. Dolayısıyla bu noktada sanki ABD’ye bir mesaj var, 'eski ilişkiyi yeniden tesis edelim' diye. Ama burada Tayvan konusunda nasıl bir uzlaşma olacak? ABD’nin de aradığı bu. 'Tayvan’ın statüsünü belirsiz bırakalım, bırakın kendisini yönetsin, kağıt üzerinde size ait olsun, sizin de sonu gelmeyen bir barışçıl birleşme sürecimiz olsun'. Biden, Beyaz Saray’da iş adamlarıyla görüşmeden önce aynısını söyledi. 'Yeni bir dünya düzeni kuruluyor, bizim liderlik etmemiz lazım' diyor. 1945 sonrası düzen kuran ve liderlik eden Amerika yeni bir dünyanın kurulduğunu kabul ediyor. Ama burada Blinken, Çin üzerinden şunu da söylüyor, belki Çin’i direkt işaret etmiyor. Ama uluslararası sistemde yeni bir sürecin yürüdüğünü söylüyor. Artık çok merkezli, çok kutuplu olana engel olunmaya çalışılıyor. Şi Jinping de onu savundu. Bunun bir parçası da Avrupa Birliği, burada sadece Çin yok. Japonya, Hindistan, Güney Kore, İran olacak. Amerika bunları kabullenemiyor. Amerika’nın içinde kaç devlet kaç hükümet var? Amerika yekpare hareket etmiyor. Son dönemde her kafadan bir ses çıkıyor. Bu da akıllara şu soruyu getiriyor, Amerika’yı kim veya kimler yönetiyor? Biden yönetimi farklı konuşuyor, ordu farklı konuşuyor. Bu kendisini hem Çin hem Rusya meselesinde gösteriyor. Biz biliyoruz ki buna karşı çıkan özellikle Pentagon’da önemli bir kesim var. Dışişleri Bakanı’nın bürokrasisinde de var.”
'AB ülkeleri, Çin ile ticaretin yerini Amerika ile koyar deniyor. Ama bu da yok, Amerika onun yerine de koyamıyor'
Çin'in ekonomik gelişmesinin ABD'yi zorladığını, Avrupalıların ise Çin'in yerine ABD'yi koyma arzusunun karşılığının olmadığını söyleyen Adıbelli, bir zaman sonra Almanya ve Fransa gibi ülkelerin kendi bağımsız girişimleri üzerinden Çin ile ilişkileri yeniden geliştireceği görüşünde:
“Çin mızrağı çuvala sığmıyor. Yani Amerika eskiden çuvala sığdırıyordu. Şimdi Şi, 'Çin’in dünya gayri safi milli hasılasına yüzde 18.5 katkıda bulunuyoruz' dedi. Amerika ile rekabet ve kavga oradan başladı. Avrupalılar için son bir yılda hem Çin hem Rusya ile karşı karşıya gelmenin bedeli ekonomik açıdan ağır. Pandemide Çin ile AB arasında kapsamlı yatırım anlaşması imzalandı. Ticarete gidilecekti ama bugün gelinen noktada Amerika ikame eder, Almanya ve diğer AB ülkeleri, Çin ile ticaretin yerini Amerika ile koyar deniyor. Ama bu da yok, Amerika onun yerine de koyamıyor, karşılayamıyor da. Dolayısıyla ben daha bu sürecin devam edeceğini düşünüyorum. Belki bir zaman sonra Almanya, Fransa gibi ülkeler Çin ile kendi bağımsız inisiyatifleri üzerinden ilişkileri tekrar geliştirecekler. Çin zaten bu yönde düşünüyor. Sadece Çin değil Rusya meselesini de buna katıyorum. Çünkü enerji olmayınca üretime de bu yansır. Rusya enerjisi alamayınca üretim kasıldı ve başta Çin ile yapacağınız ticarete ve her yere yansır. Ukrayna savaşı üzerindeki ülkelerin tutumu da önümüzdeki günlerde değişecektir. Almanya ve Fransa’dan yavaş yavaş bu sinyaller gelmeye başladı.”