ABD'nin Ukrayna'da 2014'teki darbesi sonrası başlayan iç savaşa ancak yıllar sonra Minsk anlaşmalarının çöpe atılmasıyla müdahil olan Rusya Federasyonu, özel askeri operasyonun sekizinci ayında sivil altyapıyı hedef alan terör saldırılarının ardından harekete geçti. Eylül sonunda Rusya ve Almanya arasındaki Kuzey Akım hatlarına düzenlenen saldırının ardından cumartesi günü Kırım ile Rusya'yı bağlayan Kırım Köprüsü'nde (Kerç) patlama meydana geldi. Ukrayna ve Batı'da köprünün vurulması özel kutlamalara konu edilirken, Kiev'deki yetkililer saldırıyı alenen üstlenen açıklamalar yaptılar. Rusya, saatler içinde köprüdeki demiryolu hattı ile otoyolun bir şeridini yeniden işler hale getirdi. Moskova'nın karşı saldırısı pazartesi sabahı geldi.
Bugüne kadar 'özel askeri operasyonu' sınırlı tutarak salt askeri hedefleri vuran Moskova, Kırım Köprüsünün vurulması sonrası Ukrayna çapında enerji hatları ve askeri/idari tesisleri hassas güdümlü füzelerle imha etti. Kiev'de güvenlik servisi binası vurulurken, Ukrayna hesapları, Ukrayna'nın hava savunmasına ait bir S-300'ün Rusya füzesini ıskalyarak Şevçenko parkına düştüğü belirtiliyor. Ukrayna yönetimi saldırı dalgasında 19 kişinin öldüğünü duyurdu. Ülkenin enerji altyapısı büyük hasar alırken, pek çok kentte elektrik kesintileri başladı.
Uzmanlar savaşın yeni bir aşama girip girmediğini tartışırken, Batı'da tüm dünya için tehlikeli bir retorikle 'taktik nükleer saldırı' olasılığının dolaşıma sokulması dikkat çekiyor. Nitekim Kırım Köprüsü'nün vurulması öncesinde Ukrayna lideri Vladimir Zelenskiy, alenen üçüncü dünya savaşı çağrısı yaparken, ABD Başkanı Joe Biden, Rusya lideri Putin'in sarf etmediği sözleri öne sürerek 'kıyamet senaryosu' çizdi. Bu koşullarda dünya örgütü BM, Portekizli Genel Sekreter Antonio Gueterres'in ABD'ye rağmen 'barış' ve 'müzakereleri' anamaz bir görüntü çiziyor.
Batı'nın Ukrayna üzerinden giriştiği küresel bilek güreşinde gelinen durumu Marmara Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Barış Doster ile konuştuk.
‘ABD akademisi ana akımı askeri-endüstriyel yapıdan besleniyor'
Prof. Barış Doster’e göre, Batı entelijansiyasi, akademisi ve ana akım medyasının dünyada herhangi bir çatışmayı durdurmak istemesi beklenemez çünkü hepsi ABD askeri-endüstriyel yapısından besleniyor:
“ABD emperyalizmi ve yancısı AB emperyalizmi, saldırı ve işgal aygıtı olan NATO iktisadi ölçekte en fazla ABD’deki askeri-endüstriyel yapıdan besleniyor. Dünya ölçeğinde silah üretiminde ve silah pazarında ABD’nin payı üçte bir oranındaysa, bu yapının ayakta tuttuğu, beslediği ve bu yapıdan beslenen ABD bürokrasisinin, entelijansiyasının, akademi ve ana akım siyasetinin dünyada herhangi bir savaşı, düşük yoğunluklu çatışmayı durdurmak için adım atmaları zaten beklenemez. ABD’nin en seçkin üniversitesi Harvard’ın yıllık bütçesi 36 milyar dolardı yıllar önce. Eğer ABD akademisi bu kadar silah bağımlısı çünkü bu askeri endüstriyel yapıdan besleniyorlar. Türkiye’de de popüler olan RAND araştırma kuruluşu eğer en büyük fonunu ABD hava kuvvetlerinden alıyorsa, biz ABD’deki bilim insanlarının Ukrayna dahil olmak üzere herhangi bir çatışmayı durdurmak için acaba aydın, bilim insanı olarak inisiyatif almalarını asla beklememeliyiz. Onlar zaten bunlardan besleniyorlar.”
'Çatışmadan en fazla kazançlı çıkan sektörlerin başında ABD silah sanayisi geliyor'
ABD yönetiminin Ukrayna'da barışa ihtiyaç duymadığı görüşündeki Doster, çatışmadan en fazla kazançlı çıkan sektörlerin başında ABD silah sanayisinin geldiğini anımsattı. Doster, ABD'nin emperyalist yapısı nedeniyle barış yapabilecek bir ülke olmadığını kaydetti:
“Zaten Ukrayna’da 24 Şubat’tan beri yaşananlardan bu yana en fazla kazançlı çıkan sektörlerin başında ABD silah sanayisi geliyor. NATO’nun üye sayısını artırma yönünde atılan adım İsveç ve Finlandiya üyeliklerini kastediyorum, ABD’nin nüfuzunu daha da arttırmış oldu. Biden’ın yaşıyla alakalı psikiyatrik meselelerini bir kenara bırakalım. ABD Başkanı’nın yaşı, başı, siyasal tarihi, partisi ne olursa olsun ABD emperyalist bir yapıdır ve ABD’nin kendine, hasımlarına, komşularına, müttefiklerine ve son tahlilde dünyaya bakışını bizim bu gerçekliği formda tutarak algılamamız gerekir. Türkiye’deki liberaller, yıllar önce sosyal medyada tweet atmışlardı; ABD’nin başında gençken solcu takılan, esmer, demokrat ve sosyalist bir başkan var diye. Bu gerçeklikten kopuktur, bu Türkiye’de cehaletin kurumsal ve örgütlü halde ne kadar yaygın olduğunun kanıtıdır. O yüzden ABD Başkanı’nın yaşı, partisinden bağımsız olarak ABD’nin böyle bir yapıya sahip olduğunu düşünmemiz gerekir."
‘ABD'nin ucuz kana ihtiyacı vardı ve bu kez de Ukrayna’da buldular’
Zelenskiy'nin üçüncü dünya savaşına eşdeğer çağrılarına atıf yapan Doster, dünyayı nükleer felakete sürükleyecek bu çağrıların ABD müesses nizamından bağımsız olmamasına karşılık nükleer seçeneği kullanamayacağı görüşünde. Doster, bunun ABD'nin başına olağanüstü bela açacağını söylerken, Cem Gürdeniz'e atfen "Ucuz kana ihtiyaç vardı, bu kez de Ukrayna'da buldular" saptamasını anımsattı:
"Dünya üzerinde irili ufaklı 800 üsse sahip olan ve 2023 savunma bütçesi 800 milyar doları geçen bir devletin, Zelenskiy nasıl yalvarır bunları önemsemem, entelektüel meraktır diye elinin altında tuttuğunu düşünemeyiz. O yüzden ABD bu nükleer seçeneğini kullanamaz. Nükleer seçenek kullanıldığı anda kendisini de imha eder, ABD’nin başına olağanüstü bir bela açar. Nükleer seçeneği kullandığı devlet de kendi elindeki nükleeri kullanır. O yüzden nükleer kullanılmak için değil caydırıcılık unsuru sağlamak içindir. Ama Zelenskiy’nin bu çağrıları elbette ABD müesses nizamından bağımsız değildir. Zelenskiy zaten onların aparatıdır. Cem Gürdeniz’in deyimiyle ucuz kana ihtiyaç vardı, bu kez de Ukrayna’da buldular. Önceden Türkiye’de bulmuşlardı, Kore’de. Bunu sonuna kadar da kullanmak isteyeceklerdir.”
'Ulusların kendi kaderini tayin hakkı ABD’nin menfaati söz konusu olduğunda işliyor'
Bugün BM'deki yapılanmanın artık sıkıntılı hale geldiğini söyleyen Doster, dünyada ekonomik, stratejik, jeopolitik anlamda Batı'dan Doğu'ya kayış olduğu görüşünü dile getirdi. Ancak kısa vadede BM'ye alternatifn zorluğuna dikkat çeken Doster, kendi kaderini tayin hakkıyla ilgili çifte standartlara da dikkat çekti. Doster, "Ulusların kendi kaderini tayin hakkı ABD’nin menfaati söz konusu olduğunda ve ABD güdümlü kukla devletler söz konusu olduğunda işliyor. Ama gerçekten bunun için mücadele edenler söz konusu olduğunda işlemiyor":
“Birleşmiş Milletler’in beyin ölümü yıllar önce gerçekleşmiştir. Yapısı sıkıntılı. BMGK’nın veto hakkı olan beş daimi üyesine baktığımızda zaten burada sayısal, siyasal, coğrafi ve ideolojik olarak bir dengesizlik var. ABD, Fransa ve İngiltere bir tarafta, Rusya ve Çin de diğer taraftalar. Bu her anlamda böyle. BMGK, hemen soğuk savaş döneminin bir üyesi, artık dünya değişti. Her ne kadar ABD, Avrupa ve Türkiye’deki cahil kısım bunu kabul etmese de dünyada ekonomik, stratejik, jeopolitik anlamda Batı’dan Doğu’ya kayıyor. O bağlamda BM’nin yapısal sorunları da var. Hepimizin bildiği ve nefret ettiği, usulden ve esastan savaşması gerektiği, kararlı, tutarlı, yürekli eleştiriler getirmesi gerektiği o ünlü çifte standart. Ulusların kendi kaderini tayin hakkı ABD’nin menfaati söz konusu olduğunda ve ABD güdümlü kukla devletler söz konusu olduğunda işliyor. Ama gerçekten bunun için mücadele edenler söz konusu olduğunda işlemiyor. O bağlamda bu da yapısal sorunlara ekleyebileceğimiz bir şey. Son olarak ideolojik bağlamda bu sosyal demokratlardan ne beklenmesi gerektiği konusunda da endişeliyim. Dünya kapitalizminin sol tekeli olarak öne çıkmış, dünyadaki bütün bağımsızlık hareketlerinde bizim ulusal Kurtuluş Savaşımızı başta olmak üzere son derece köklü bir sınav vermiş, Batı’daki barbarlıklardan kazandıklarının bir bölümünü kendi işçi sınıfına sus payı olarak baş kaldırmasın diye aktaragelmiş bir ideolojinin savunucuları sosyal demokratlardan hiçbir şey beklenmemeli. Ama BM’ye kısa vadede, akşamdan sabaha IMF’ye, Dünya Bankası’na bir seçenek yaratılabilir mi? Kısa vadede BM’ye alternatif yaratmanın zor olduğunun da ayırdındayım.”
‘Türkiye, bu işin bir an önce sonlanması için elinden geleni yapıyor’
Doster'e göre, Türkiye hem yönetimin öznel ihtiyaçlarından dolayı hem de konumu gereği Ukrayna krizinin bir an önce sonlanması için ‘iyi niyetli adımlar’ atıyor. Ancak Doster, arabuluculuk imkan ve kabiliyetlerinin, taraflar ve dünya nezdinde ne kadar kabul gördüğünün dikkate alınması gerektiği görüşünde:
“AK Parti’nin politikalarını ne kadar eleştirirsek eleştirelim ama Türkiye hem iktidar blokunun öznel ihtiyaçlarından dolayı hem konumu gereği hem gerek Rusya gerek Ukrayna ile olan ticari bağlarından dolayı bu işin bir an önce sonlanması için elinden geleni yapıyor. Ama Türkiye’nin gücü buna ne kadar yeter? Türkiye bu konudaki yalnız mıdır, değil midir? Türkiye’nin imkan ve kabiliyetleri, Türkiye’nin Rusya ve Ukrayna üzerinde kullanabileceği nüfuz ve araçları acaba hedeflerine ulaştırılmasında kafi midir, değil midir? İyi niyetli adımlar diyebiliriz. Her iki tarafla tahıldan demir-çelik ithalatına kadar çok yönlü ticari ilişkiler var diyebiliriz. Bu iki en fazla turist yollayan ülkeler diyebiliriz. Rusya ile S-400, enerji, nükleer santral ilişkimiz var. Ama Türkiye’nin bu iki devleti bir masaya sıklıkla oturtabilmesi, dahası taraflardan biri masadan kalkmaya yeltendiğinde ‘Otur’ deyip masada tutabilmesi ne kadar olasıdır? O bağlamda arabuluculuk imkan ve kabiliyetleri, taraflar ve dünya nezdinde ne kadar kabul gördüğünü de dikkate almamız gerekir.”