Cumhuriyet'in haberine göre TÜSİAD ve Koç Üniversitesi ortaklığıyla oluşturulan Ekonomik Araştırma Forumu (EAF), dün 'Fed Politikaları Gelişmekte Olan Ekonomileri ve Türkiye’yi Nasıl Etkiliyor' başlıklı çevrimiçi bir seminer düzenledi.
EAF Direktörü Prof. Dr. Selva Demiralp'in moderatör olduğu seminere, ABD Federal Rezerv Kurulu Direktör Yardımcısı Emre Yoldaş, Maryland Üniversitesi Ekonomi ve Finans Profesörü Şebnem Kalemli Özcan, İŞ Yatırım Uluslararası Piyasalar Müdürü Şant Manukyan ve Habertürk köşe yazarı Gökhan Şen konuşmacı olarak katıldı.
Etkinliğin açış konuşmasını yapan TÜSİAD Başkanı Orhan Turan, enflasyonist baskıların hemen hemen tüm dünyada gıda ve enerjinin de ötesine yayıldığına dikkat çekti.
Turan, "Son dönemde enflasyonun beklenenden çok daha uzun bir süre ısrarlı şekilde yüksek seyretmesi, ABD Merkez Bankası başta olmak üzere tüm majör merkez bankalarının para politikasında uzun soluklu olacağını gösteriyor. Bu da sıkılaşmaya gidileceği tahminimizi kuvvetlendiriyor. Özellikle FED'in, resesyon olasılığına rağmen fiyat istikrarını önceleyen şahin duruşunu izliyoruz. Unutmayalım ki fiyat istikrarı olmadan ekonomi işlemez, hiçbir paydaşa da fayda sağlamaz. Dolayısıyla sağlıklı işleyen, tüm kesimlerin fayda sağladığı bir ekonomi hedefliyorsak birinci önceliğimiz enflasyonla mücadele olmalı. G-20 ülkelerinin tamamında enflasyonla savaşın öne çıktığı faiz artırımlarına şahit oluyoruz" ifadelerini kullanarak iktidara uyarıda bulundu.
Turan, şunları söyledi:
'Global ekonomiler yüksek enflasyonla mücadele ederken durgunluğa doğru ilerliyor'
Geride bıraktığımız son 3 yılda global ekonomi, önemli arz şoklarına maruz kaldı. Covid-19 pandemisinin ardından Rusya-Ukrayna Savaşı'nın arz zinciri üzerinde yarattığı tahribatlara şahit oluyoruz. 2023 yılına yaklaştığımız bugünlerde global ekonomiler, bir taraftan oldukça yüksek enflasyonla mücadele ederken diğer taraftan da durgunluğa doğru ilerliyor.
'Fed'in resesyon olasılığına rağmen fiyat istikrarını önceleyen şahin duruşunu izliyoruz'
Son dönemde enflasyonun beklenenden çok daha uzun bir süre ısrarlı şekilde yüksek seyretmesi, ABD Merkez Bankası başta olmak üzere tüm majör merkez bankalarının para politikasında uzun soluklu olacağını gösteriyor. Bu da sıkılaşmaya gidileceği tahminimizi kuvvetlendiriyor. Özellikle FED'in, resesyon olasılığına rağmen fiyat istikrarını önceleyen şahin duruşunu izliyoruz. Unutmayalım ki fiyat istikrarı olmadan ekonomi işlemez, hiçbir paydaşa da fayda sağlamaz. Dolayısıyla sağlıklı işleyen, tüm kesimlerin fayda sağladığı bir ekonomi hedefliyorsak birinci önceliğimiz enflasyonla mücadele olmalı. G-20 ülkelerinin tamamında enflasyonla savaşın öne çıktığı faiz artırımlarına şahit oluyoruz.
Enflasyonist baskılar, hemen hemen tüm dünyada gıda ve enerjinin de ötesine yayılıyor. Hizmet sektörüne de yansıyor. İşletmeler, daha yüksek enerji, lojistik ve iş gücü maliyetleriyle karşı karşıya kalıyor. 2022’nin başlarında ABD'de belirginleşmeye başlayan enflasyonist baskılar, şimdi Euro Bölgesi ve Birleşik Krallık'ta da görülüyor ve tüm dünyaya yayılıyor. Bu zaman zarfında Rusya-Ukrayna savaşını bir kenara koyarsak küresel büyümeyi yavaşlatan önemli bir diğer faktör, gerçekleşen enflasyonun hedeflerin çok daha üstünde olması nedeniyle para politikalarının agresif şekilde sıkılaştırılması. Elbette global ekonomide finansal koşulların hızlı sıkılaşması ve doların kıymet kazanmasının pek çok ekonomi üzerinde kalıcı etkileri olacaktır.
İktisadi emelleri güçlü, risk primi düşük, bilançoları sağlam olan ekonomiler bu süreçten çok daha rahat çıkacaklardır. Öte yandan bu sürece hali hazırda risk pirimi yüksek giren ekonomiler, dış borçlanma maliyetleri ve kredi kanalı vasıtasıyla daha çok baskı altında kalma riski taşımaktalar.
Covid-19 krizinin ilk çıktığı 2020 başından bu yana geride kalan son 3 yıla baktığımızda, global büyümede belirgin bir dalgalanmaya şahit oluyoruz. Son bir yılda Covid-19 vakalarının düşmesiyle birlikte ekonomik aktivitedeki artışa rağmen OECD tahminlerine göre global büyümenin 2022’nin 2. yarısında yavaşlamaya devam etmesi ve 2023’te yıllık sadece yüzde 2,2’lik bir seviyede kalması bekleniyor. Küresel ekonomide bol para döneminin azaldığı ve finansman koşullarının geçmişe kıyasla daha zor olacağı bir döneme çoktan girdik. Bu süreç, en başta hesaplanandan daha uzun soluklu olabilir. Türkiye, bu dönemde akranlarının aksine farklı bir politika tercihi ortaya koydu. Unutmayalım ki yakın geçmişte yaşadığımız ekonomik zorluk dönemi, global rüzgarların arkamızdan estiği dönemlerdi. Artık global görünüm ve global finansal koşullar da lehimize değil.