"Deneyimli bir mahpus olarak cezaevini biliyorsunuz tabii :) Elbette yaşamın her dönemi bir muhasebeyle geçmek zorunda. Cezaevi de bunun için “ideal” bir yer. Çok fazla keşkem yok açıkçası. Ancak Çözüm Süreci'nin başarılı olması için daha fazla inisiyatif alabilirdim. Her ne kadar AKP süreci istismar etse, kendine yontmaya çalışsa da. Bazı eksikleri ve yöntem hataları olsa da. Daha şeffaf, daha hukuki bir süreç yürütülmeliydi ve konuyu TBMM zeminine çekebilmeliydik diye hayıflandığım oluyor. Bir de bugün olsa kurmayacağım ya da o şekilde ifade etmeyeceğim bazı cümleler var. Örneğin “Başkan Apo’nun heykelini dikeceğiz” ifadesi hem bağlamından koparılmaya hem yanlış anlaşılmaya çok müsait bir ifadeydi. Ben orada, Öcalan PKK’ye silah bıraktıracak ve barışa katkı sunan hiç kimsenin yaptıkları toplum tarafından unutulmayacak demek istiyorken istismara açık bir cümle kurmuş oldum. Bir de atlanıyor ama o günlerde AKP çevreleri Erdoğan ve Öcalan’a Nobel Barış Ödülü verilmeli demekten geri durmuyorlardı. Öyle bir atmosferdi. Benim o cümleyi sarf ettiğim dönemin siyasi atmosferi unutuluyor, unutturuluyor. Aslında ben öyle heykel meraklısı biri değilimdir. Heykelini dikmeyi, mecazi anlamda kullanmıştım. Hatta aynı gün, yani o sözleri söylediğim gün, heykel meraklısı olmadığımı söylemiştim de. Ama meydan meydan dolaştırılarak aleyhime propaganda olarak kullanılan videonun devamındaki o bölümü hiç kimse yayımlamıyor. Size o kısa videoyu iletiyorum. Dikkat edilirse o meydan meydan dolaştırılan, sosyal medyada paylaşılan videonun devamıdır.
Bir de şöyle bir gerçek var; o video Çözüm Süreci bittikten sonra AKP medyası tarafından piyasaya sürüldü. Üç yıl boyunca kimsenin aklına bile gelmedi o konuşma. Savcı bile üç yıl sonra soruşturma açtı. Yine de istismar edilmeye açık bir cümle kullanarak ellerine koz vermiş oldum. Bu arada, Öcalan’ın kendisi de heykelinin dikilmesi meraklısı değil. O da barış olsun, demokratik çözüm olsun düşüncesindeydi. Bunu da belirtmeden olmaz. İşte bu ve benzeri bazı konuşmaları daha dikkatli yapmalıydım diye düşünüyorum. Elbette bu açıklamaların hiçbiri suç değil. Buna rağmen ben sadece konuşmalarımdan dolayı 144 soruşturma, 47 dava, 10 bin yıl ve 38 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istemiyle karşı karşıya kaldım, şu ana kadar. Altı yıldır tutukluyum ve dokuz yıl da hapis cezası verildi bana. Buna rağmen mağdur değil, mağrur olmaya ve her konuya özeleştirel yaklaşmaya gayret ediyorum."
"Bugün itibarıyla provokasyonların geniş kitlelerde herhangi bir karşılığı yok. Halkın çoğunluğu, iktidarın yalan ve iftira siyasetine prim vermiyor. Ancak iktidardan çıkar elde eden bir kesim var ki, onlar her an provoke olmaya teşneler, hazırlar zaten. Sayın Kılıçdaroğlu’na Çubuk’ta yapılanların üzerinden çok zaman geçmedi. Belki Elazığ’da ya da başka bir yerde benzer girişimler olabilir. Elazığ’da sorumsuzca asılan ve halkı tahrik etmeye dönük afişler karşısında sessiz kalmam doğru olmazdı. Toplumdaki kanaat önderleri, siyasi liderler, aydınlar bu tür kışkırtma girişimlerine sessiz kalırlarsa işte o zaman bu tür girişimler amaçlarına ulaşabilir. Dolayısıyla bu durumlarda sağduyulu, sakin hareket ederek halkı uyarmak çok önemlidir. Ben bunu yapmaya çalıştım sadece."
"Demokrasi yanlıları ile demokrasi karşıtları şeklinde bir kutuplaşma var. Tabii ki bu kutuplaşmanın bir gerilime, çatışmaya dönüştürülmemesine özen gösterilerek ve kutuplaşmanın siyasi zeminde kalmasına dikkat ederek hareket edilmeli. Yani bir kişi demokrasi karşıtı bile olsa düşman, vatan haini, suçlu değildir; o da eşit yurttaştır. Demokrasi yanlılarının bunu hiç unutmaması gerekir. Elbette demokrasi yanlısı olmayı en geniş anlamıyla ele almamız lazım. Demokrasi yanlısı olmak sırf seçime ve sandığa inanmak değildir. Temel insan haklarının tamamına eksiksiz, amasız, ancaksız saygılı olmayı, bilinçli olmayı gerektirir. Demokrasi yanlısı olmak, demokrat olmak aynı zamanda ahlaklı ve erdemli olmayı da gerektirir. Tüm bu davranış, düşünüş ve ilişki biçimlerine demokrasi kültürü diyoruz. Örneğin haram yemeyen, haksızlık etmeyen, zulme sessiz kalmayan, herkesin hakkına saygılı davranan bir Müslüman demokrattır, demokrasi yanlısıdır. Ama oruç tutup rüşvet yiyen, zekat verip kul hakkı yemekten hiç çekinmeyen, namaz kılıp adaletsizliğe ortak olan bir Müslüman, İslam’a göre günahkar olmasının yanı sıra, aynı zamanda demokrasi karşıtıdır. Veya sokakta su içip şişesini yere atan biri demokrasi karşıtıdır."