YAŞAM

Sinemada devrim yapan yönetmen Jean-Luc Godard 91 yaşında öldü

Fransız Yeni Dalgası ile birlikte anılan, Serseri Aşıklar ve Alphaville gibi filmleriyle dünya çapında sinemaseverlerin kalbinde ayrı bir yeri olan ve sinemayı adeta yeniden icat eden yönetmen Jean-Luc Godard'ın ölümüyle sinema bir devini daha kaybetti.
Sitede oku
Jean-Luc Godard'ın bugün 91 yaşında hayata gözlerini yumduğunu duyuran Fransız Liberation gazetesi, 'sürekli arayış içinde bir sanatın çelişkilerinin cisimleşmiş hali' diye nitelediği yönetmenin geride 'hayatı boyunca onu bir efsane yapan şaheserler ve yanlış anlaşılmalarla dolu bir sinema kariyeri bıraktığını' yazdı.

‘Ölümü hekim destekli intihar sonucu gerçekleşti’

Avukatı Patrick Jeanneret, Godard'ın 'birden çok sakatlığa yol açan patolojik durumdan' mustarip olduğundan ölümünün hekim destekli intihar sonucu gerçekleştiğini açıkladı.
New York Times’a telefonla demeç veren Jeanneret, “Senin ve benim gibi yaşayamazdı, bu yüzden tüm hayatı boyunca olduğu gibi büyük bir açıklıkla, 'Artık yeter' demeye karar verdi” dedi.
Jeanneret, Godard’ın onurlu bir şekilde ölmek istediğini ifade ederek, “O da tam olarak bunu yaptı” dedi.

'Hasta değildi, sadece bitkindi’

Liberation'a konuşan ve adı açıklanmayan bir aile üyesi "Hasta değildi, sadece bitkindi. Bu yüzden bitirme kararı almıştı. Bu onun kararıydı ve bunun bilinmesi onun için önemliydi" ifadesini kullandı.
İngiliz The Guardian gazetesi, 'en çok ikon kırıcılığı, görünüşte doğaçlama çekim tarzı ve katı radikalizmiyle tanınan' diye nitelediği Godard'ın 1960'larda giderek siyasallaşan bir dizi filmle sinemaya damgasını vurduğunu belirtti, son döneminde dijital teknolojiyle denemeler yaptığı 'Film Socialisme' ve 'Goodbye to Language' gibi filmlerle yeniden gündem yarattığına dikkat çekti.
1930'da Fransa'nın başkenti Paris'te doğan, İsviçre'de eğitim gören Godard, 1949'da okulu bitirip Paris'e geri döndükten sonra, savaş sonrasının Fransız başkentinde serpilen ve Fransız Yeni Dalgası'na beşiklik eden entelektüel sine-kulüplerde kendine doğal bir yaşam alanı buldu. Eleştirmen André Bazin ve geleceğin yönetmenleri François Truffaut, Claude Chabrol ve Jacques Rivette gibi isimlerle tanışan Godard, Bazin'in büyük etki bırakacak Cahiers du Cinema'sı dahil yeni sinema dergileri için yazmaya başladı.
Geleneksel Hollywood film yapımını savunurken Howard Hawks ve Otto Preminger gibi daha sanatçı isimleri önplana çıkaran Godard, Amerikan kara filmlerinin yıldızı Humphrey Bogart'a saygısını, daha sonra ilk uzun metrajlı filmi 'Serseri Aşıklar'da (À bout de souffle) dışa vurdu.
1959'da Paris sokaklarında günden güne yazılan senaryoyla çekilen ve oyucuları Jean-Paul Belmondo ile Jean Seberg'i meşhur eden 'Serseri Aşıklar', 1960'ta gösterime girdiğinde gerçek bir kültürel fenomene dönüştü ve Berlin Film Festivali'nde Godard'a en iyi yönetmen ödülünü getirdi.
Bir sonraki filmi 'Küçük Asker' (Le Petit Soldat), Fransız hükümetini işkencecilikle suçladığından 1963'e kadar yasaklandı. "Fotoğraf gerçektir. Sinema, saniyede 24 defa gerçektir" diye en ünlü özdeyişini sarf etmesine vesile olan bu filmde gelecekteki eşi aktris Anna Karina ile tanıştı.
Ardından Karina ve Belmondo'nun başrollerini paylaştığı, Hollywood müzikallerine kendine özgü saygı duruşu niteliğindeki 'Kadın Kadındır' (Une femme est une femme) ile Berlin'den daha fazla ödülle döndü.
DÜNYA
Sinema gizli çekiciliğini kaybetti: Michel Piccoli 94 yaşında veda etti
Bunu, Michel Piccoli, Brigitte Bardot, Jack Palance ve Fritz Lang'ın rol aldığı film yapımı hakkında bir film olan 'Nefret' (Le Mépris) ve kara film ile bilim kurgunun tuhaf karışımı 'Alphaville' izledi.
'Vivre sa vie', 'Bande à part', 'Pierrot le Fou', 'Masculin Féminin'den sonra birlikte çektikleri son uzun metrajlı film 'Made in USA' olan Godard ile Karina 1965'te boşandı.
DÜNYA
Fransız Yeni Dalgası bir efsanesini daha kaybetti
Dönemin devrimci siyasetiyle özdeşleşip bunu filmlerine yansıtan Godard, 'Kameralı Adam'ın Sovyet yönetmeni Dziga Vertov'un adını taşıyan bir film yapım kolektifi kurdu. Paris'teki öğrenci ayaklanmalarına destek vererek 1968 Cannes Film Festivali'nin kısa kesilmesinde rol oynadı.
Bir sosis fabrikasındaki grevi inceleyen 'Her Şey Yolunda' da (Tout Va Bien) Marksist öğrenci Jean-Pierre Gorin ile işbirliği yaparken Jane Fonda'ya rol verdi. 1967'de radikal öğrenci hareketini araştırdığı 'Çinli Kız'da (La Chinoise) rol verdiği Anne Wiazemsky ile evlendi. İkinci evliliği bittikten sonra, 1970'de tanıştığı ve çok sayıda işbirliğine gittiği film yapımcısı Anne-Marie Miéville ile hayat arkadaşı oldu. 1980'lere gelindiğinde sinema üzerindeki etkisi giderek azalan Godard, sonuna dek sinemasal denemeler yaptı ve radikalliğinden ödün vermedi.
En az 44 uzun metrajlı filme imza atan Godard'ın basmakalıpları sallayan aforizmaları da dilden dile dolaşarak bugünlere geldi:
* Bir hikayenin başı, ortası ve sonu olmalı, ama illa bu sırayla olmamalı.
* Her edit bir yalandır.
* En büyük hırsım? Ölümsüz olmak... ve sonra ölmek.
* Şiir, kaybedenin hepsini aldığı bir oyundur.
* Bir film çekmek için bir silah ve bir kız yeter.
* Bir film çekmek için bir silah ve bir kedi yeter.
* Hissiyatım, aynı filmleri sevmeyen bir erkek ile bir kadının eninde sonunda boşanacağı yönünde.
* Her film, onu üreten toplumun sonucudur. Bu yüzden Amerikan sineması şu sıralar bu kadar berbat.
* Önce Yunan uygarlığı vardı. Sonra Rönesans geldi. Artık G.. Çağı'na giriyoruz.
* (2010'da almaya gitmediği Ömür Boyu Başarı Oscar'ına layık görülmesine tepkisi) Bir metal parçası.
* Film bitti. Cep telefonlarıyla artık herkes bir auteur.
* Fikri mülkiyet diye bir şey yoktur.
* Benim estetiğim çatıdaki keskin nişancınınki gibidir.
* İnsancıl insanlar devrim başlatmaz, kütüphane ve mezarlıklar kurar.
* Ben Groucho (Marx) tarzında bir Marksistim.
* (1953'teki 'yüzyılın futbol maçına' atıfla) Komünizm bi keresinde Macaristan'ın İngiltere'yi 6-3 yendiği 45 dakikalık iki devre boyunca varoldu. İngilizler bireysel, Macarlar kolektif oynadı.
* Hiçbir şeyi değiştirme ki, her şey farklı olsun.
* Yunanlılar bize mantık verdi. Bunun için onlara borçluyuz. 'Öyleyse' kelimesini her kullandığımızda Yunanistan'a 10 euro ödemek zorunda olsak, Yunanlıların mali krizi bir günde biter ve Parthenon'u Almanlara satmak zorunda kalmazlar.
Yorum yaz