Radyo Sputnik’te konuşan TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Ahmet Dursun Kahraman, Erzincan’da siyanür sızıntısını ve tesisin oluşturduğu riskleri, çevre denetiminde yaşanan sorunları ve mevzuat kararlarında endüstriyel tercihleri Ali Çağatay’la Seyir Hali programında değerlendirdi.
Kahraman, İliç’de yaşanan olayı “Konuşma ve yazışmaların içerisinde kaza diye niteleniyor. Kaza olmadığına inanıyoruz. Neden? Çünkü öngörülebilir bir şeydi. Bununla ilgili meslek kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, sade vatandaşlar defalarca uyarıda bulundu. Öngörülür ve uyarılır olması üzerine bunların yaşatılması suçtur. Orada bir boru kaçağı nedeniyle sorunu gözler önüne getirdi. Kamuoyunu hareketlendirdi. Siyanürün hızlı buharlaşabiliyor, önüne geçmek için belli yöntemler vardır. PH’ının (asitlik ölçütü) belli değerde tutulması, borunun çift zarlı olması gibi birtakım tekniklerden bahsediliyor. Biz bunlarla ilgileniyoruz, bu tartışmayı başka yere çekiyor. Bu bir sonuçtur” diye tanımladı.
‘Birincil etkisi siyanürün hızlı buharlaşmasıdır’
Sorunun devamlı olduğunu belirten Kahraman, “O boru orada patlamasaydı ne olurdu? Biz hiçbir şey görmeyecektik. Oysa birincil etkisi siyanürün hızlı buharlaşmasıdır. Yüzlerce metrekare alanlar var. PH’ı 9.5’da tutmaya çalışıyorsunuz. Yağmur yağdığında ne oluyor? 9.5’da tutmaya çalıştığınız PH değişiyor. Orada PH’ı dengeleyen sistem tesis içinde hiç arıza yapmıyor mu? Bunu gördüğümüz zaman asıl bizim sorgulamamız gereken bu işin sosyolojik boyutudur. O tesis oraya neleri feda ederek yapılmıştır? Buranın 50 yıl bir kapasitesi var. 51. yıl ne olacak? 50 yıllık kapasiteyi emek-ekoloji çatışmasına sürdürecek şekilde istihdam ve kalkınma gibi birtakım şeylerle pazarlıyorlar. Aynı şey yurdun dört bir tarafında yaşandı. Bu ülkenin 24 ilinde 20 bin maden ruhsatı var. Bu bir vahşi madenciliktir. Sömürge madenciliğidir” diye vurguladı.
‘Sermayedarın kasasında duracağına toprağın altındaki kasada durduğunu varsayın’
Kahraman, tesisin amacını “Demir madenciliğini anlayabiliriz. Birtakım ihtiyaçları giderecek ihtiyaca binaen yapılan madenciliği anlarız. Altın zorunlu olarak tıpta ve elektronikte küçük miktarlarda kullanılan ama bunun dışında kasalarda sermaye biriktirme aracıdır. Endüstrinin ihtiyacı değildir. Sermayedarın kasasında duracağına toprağın altındaki kasada durduğunu varsayın. 12 ay yaşanan bir faciadan bahsediyoruz. Atmosfere açık bir havuz var, buralarda ‘PH’ı dengede tutarak kontrol ediyoruz’ diyorsunuz” diye açıkladı.
‘Yaşadığımız nedenleri açısından bir orman yangınından farklı değildir’
Sorunun temelinin bakış açısı olduğunu söyleyen Kahraman, denetim eksikliğine “Neoliberalizmin son aşaması olarak sömürünün önündeki tüm engellerin sermayenin işbirlikçisi siyasi iktidar tarafından kaldırılarak bu yıkım suçlarının şiddetli sayısını arttırmaktadırlar. Yaşadığımız nedenleri açısından bir orman yangınından farklı değildir. Sorunun temeli bu sermaye işbirlikçisi bakış açısıdır. Biz birinci risk buharlaşma dedik. O buharlaşmanın hızlandırılması için oraya evaporatörler kuruldu. Havaya püskürtüldü. Neden? Daha çok para kazanalım. Fay hattı üzerinde Fırat’ın bitişiğinde yerleşim yerine 1.5 kilometre bir yerde böyle bir dehşet projesi uyguluyorsunuz. Burada borunun neden patlağı tartışmalarına girmeyi çok yersiz buluyoruz. Oraya nasıl ÇED verilmiştir? Maalesef bu topraklarda denetim sıfıra indirilmiştir. Kamu gücü kaldırılmıştır” diye dikkat çekti.
‘Çevre görevlisi faaliyet raporunun bedelini işletme sahibinden alıyor’
Kahraman, çevre denetim mevzuatı konusunda “Daha önce ‘Çevre görevlisi’ kavramı ortaya atılmıştır. Çevre görevlisi dedikleri bizim arkadaşlarımızdır. Bir belge alarak faaliyetin uygun yapılıp yapılmadığını raporlayan kişilerdir. Bu raporlar aylık faaliyet raporu olarak düzenlenir. Faaliyetin sahibi bunu imzalar, çevre görevlisinin imzasının yetmiş olması gerekiyor. Bir de çevre görevlisi faaliyet raporunun bedelini işletme sahibinden alıyor. Böyle bir denetleme mekanizması olamaz. İş güvenliğinde de aynıdır. Siyasi irade kendi gözlerini bağlama ihtiyacı hissetmiştir. Görmemek onlara konfor vermiştir. ÇED (Çevre Etki Değerlendirme) raporlarının getirildiği nokta ortadadır. Hiçbir kavramı ismi bu kadar net açıklayamaz. Bu amacından çıkmıştır” ifadelerini kullandı.
‘Yoksullaşmış ülkeler tarih boyunca yer altı rezervlerine saldırmıştır’
Kahraman, yaşanan orman yangınlarının da tercih olduğu görüşünü “Orman yangınları siyasi iradenin tercihidir. Yaşadığımız orman yangınlarına bakın. Yangın sezonu öncesi 3-5 ayda orman ve yangın kelimelerinin geçtiği tek bir paragraf var: Orman yangın yollarının sağında ve solunda 10’ar metre arttırılması. Amaç ağaç kesmektir. Dünyada yonga levha krizi vardır. Bizde 5-6 tane çok büyük orman entegre tesisi vardır. Bunların kapasite artırım ve kısıtlamaları vardı. Son dönemde kaldırıldı. Bir tanesi Avrupa Birliği’nin yonga levha ihtiyacının yüzde 70’ini karşılıyor. Bu sömürü değil de nedir? Yangında dallar ve bitki örtüsü yanar ama tomruk kalır. O tomruk tesiste kullanılabilir bir malzemedir. Orman işçisini ve köylüsünü yok ediyorsun. Yangın yollarını genişletmeye çalışıyorsun. Yoksullaşmış, sömürülmeye boyun eğmek zorunda kalmış ülkeler tarih boyunca yer altı rezervlerine saldırmıştır. Yaşanan da budur” diye ifade etti.