Ege ve Doğu Akdeniz’de anlaşmazlık noktaları bulunan Türkiye ve Yunanistan ilişkilerinin 5 sene aradan sonra dirilen istikşafi görüşmeler ile verdiği olumlu hava sona ermiş gibi görünüyor. Görüşmeler ile başlayan sükunet dönemi, Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis’in ABD Kongresi’nde Türkiye'ye muhtemel silah satışlarında Doğu Akdeniz'deki durumun göz önünde bulundurulması gerektiğini söylemesinin üzerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Artık benim için Miçotakis diye birisi yok” ifadeleri kullanmasıyla son buldu. Zira, ABD tarafından F-35 programından çıkarılan Türkiye, F-16 satışı için ABD ile görüşüyor ancak henüz herhangi bir sonuç alınmadı.
Yunanistan ise savunmaya harcamalarına yüksek oranda bütçe ayırıyor. 2021 yılında, kendi gayri safi yurtiçi hasılasına oranla en çok savunmaya harcama yapan ülke, yüzde 3.82 ile Yunanistan oldu. Fransa ile ‘dış tehdit’ durumunda iki ülkenin birbirine yardımını kapsayan bir savunma anlaşması imzalayan Yunanistan, 30 Rafale savaş uçağı siparişi verdi, bu savaş uçaklarından 6’sı ise ülkeye teslim edildi. Savaş uçaklarının yanı sıra, Yunanistan Fransa’dan aynı zamanda 3 tane Belharra fırkateyni de satın aldı. Tüm bunlarla beraber, Yunan lider Miçotakis’in ABD ziyareti sonrasında Yunan basınında çıkan haberlere göre, Yunanistan F-35 uçaklarından oluşan bir filoyu satın alma sürecini başlatacak ve 10 yıl içerisinde silahlı kuvvetlerine dahil edecek.
Amerikan üsleri ve adaların silahlandırılması Türkiye’den sert tepki aldı
Öte yandan, Türkiye tarafı Yunanistan’a sadece kendisine karşı lobi faaliyetlerinde olduğu için ve silahlanmasına yönelik tepki vermiyor. Yunanistan’daki ABD üslerine de eleştiri getiren Erdoğan “9 Amerikan üssü nerede? Yunanistan'da kuruldu. Peki bu üsler kime karşı kuruluyor? Verdikleri cevap şu, 'Rusya'ya karşı.' Bunu yemezler, kusura bakmasınlar” ifadelerini kullandı. Yunanistan 2021’in başlarında, Türkiye’ye 40 kilometreden daha yakın bir mesafede bulunan Dedeağaç’ta bulunan bir askeri üssünü ABD’ye tahsis etmiş ve ortak askeri harekatlarına hız vermişti. Düzenlenen Efes-2022 Tatbikatı'na katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan, buradaki konuşmasında Yunanistan'a 'adaları silahlandırma' tepkisi de gösterdi. Erdoğan, ''Bir an önce vazgeçin, şaka yapmıyorum'' dedi ve Atina'yı uluslararası anlaşmalara uygun davranmaya davet etti.
Kendi vekilleri tarafından da tepkiyle karşılanan Yunanistan’ın izlediği bu dış politika adımlarının Türkiye ve Yunanistan ilişkilerini hangi yönde etkileyeceğini Sputnik’e emekli Tümamiral Cem Gürdeniz ve Maltepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Ünal yorumladı.
İki ülke arasında artan gerilimin jeopolitik konjonktür açısından ‘çok farklı’ olduğunu söyleyen Gürdeniz, Türkiye ve Yunanistan’ın geçmişte de birkaç kez savaşın eşiğine geldiğini vurguladı. “Ama gördüğümüz kadarıyla şu an, sahada olmasa da diplomatik ve siyasi düzeyde büyük bir kriz yaşandığı gerçek” ifadelerini kullanan Gürdeniz “Burada da durum Türkiye’nin ilk defa silahsızlandırılmış veya gayri askeri statüdeki adalar durumunu, 1964-1965’te verdiği notalardan sonra ciddi bir şekilde gündeme getirmiş olmasıdır. Türkiye bu hamlede geç kalmıştır ama doğru bir hamledir, yapılması gerekiyordu” dedi.
‘ABD, Türk-Yunan düşmanlığını gündemde tutarak bir yerde Yunanistan’ı 51. eyaleti olarak silahlı bir Amerikan kolonisi haline getirmiştir’
Mevcut konjonktürde Türkiye ve Yunanistan ilişkilerinin ‘ NATO, Rusya, Rusya-Ukrayna krizi ve Türkiye-NATO ilişkileri’ çerçevesinde ele alınması gerektiğini savunan Gürdeniz “ABD’nin Yunanistan ile 9 ayrı üste kendi silahlı güçlerini kullanabileceği anlaşmalarını imzalatmış olması, Yunan kamuoyunda bu konuda yavaş yavaş itirazların baş göstermeye başlaması ve bu sebeple ABD’nin Türkiye-Yunanistan düşmanlığına ihtiyaç duyması gibi faktörler yeni konjonktürün belirleyici unsurlarıdır. Özetle, Türk-Yunan düşmanlığını ya da Ege ve Doğu Akdeniz’de Yunan kaynaklı sorunları kaynaklı gündemde sıcak tutarak ve Yunanistan’daki başta hükümet olmak üzere bazı grupları Türkiye aleyhinde, Yunanistan’ın milli gücü üzerinde kışkırtmaya teşvik ederek bir yerde Yunanistan’ı 51. eyaleti olarak silahlı bir Amerikan kolonisi haline getirmiştir” diye konuştu.
'Dilerim ABD'nin bu kışkırtması bir silahlı çatışmaya dönmez, böyle bir şey olursa kazananı olmaz'
‘Kolonileşmenin’ öneminin 2 perspektifte incelenmesi gerektiğini söyleyen Gürdeniz, şu ifadeleri kullandı:
“Birincisi Rusya’yı çevrelemek, ikincisi Rusya’yı caydırmak. Şu an Rusya ile Ukrayna üzerinden bir hesaplaşma yaşanıyor. Bu hesaplaşmada Atlantik cephenin kaybettiğini görüyoruz. Çünkü Rusya Azak Denizi’ni kontrolünü tamamen kazanmıştır, Kırım’ı emniyete almıştır, Donbass bölgesi de tamamen Rusya’nın hakimiyetine girmek üzeredir. Bu nedenle şu an Karadeniz’deki bu dengesizliği Ege’de yaşamamak için Yunanistan’ı yüzde 100 yanında tutmak istemektedir. Bu sebeple Türk-Yunan düşmanlığına büyük ihtiyacı vardır. Dilerim bu kışkırtma bir Türk-Yunan silahlı çatışmasına dönüşmez. Eğer böyle bir şey olursa kazananı da olmaz. Böyle bir durumda, NATO güney kanadı ile çöker. NATO’nun Ukrayna’da özellikle Donbass bölgesinde bu kadar ağır çatışmalar devam ederken ve dünya ciddi bir tahıl krizi içerisindeyken Ege’de iki müttefik arasında çatılmasının çıkması lehine olmaz. ABD ve NATO bu kışkırtmanın sonuçlarını hesaplıyordur diye düşünüyorum. Türkiye’deki hükümetimiz de herhalde barışın en kıymetli şey olduğunu ancak bu konjonktürde Yunanistan’ın şımarıklıklarına ve maksimalist davranışlarına da diplomasiyi ve uluslararası hukuku özellikle Birleşmiş Milletleri kullanarak dur demenin zamanının geldiğini görüyordur diye düşünüyorum.”
‘Batı, Karadeniz’de umduğunu bulamadı’
“Dedeağaç’ta, Girit’te bulunan Suda üssü ve başta Skyros olmak üzere 9 yerde bulunan üsler hem Rusya’ya hem Türkiye’ye karşıdır” şeklinde konuşan Gürdeniz, “Büyük jeopolitik resme baktığınızda, Batı’nın temel hedefi Rusya’yı, Baltık, Adriyatik, Akdeniz ve Karadeniz’den soyutlamaktır. Bu yayı çizdiğiniz zaman, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğinin temel nedeni ortaya çıkıyor; Arktik’teki dengeyi kendi lehlerine çevirmek için. Baltık’ta sadece Kaliningrad oblastı ve senenin belli zamanlarında açılan St. Petersburg dışında bir çıkışı kalmamıştır, kaldı ki bu çıkışlar Danimarka boğazlarına ve Almanya’ya bağlıdır. Adriyatik’i zaten 1999 yılında kaybetmiştir. Geriye Karadeniz kaldı ve Batı burada umduğunu bulamadı. Başta Azak Denizi’ni kaybetti ve Odessa neredeyse 110 gündür kapalı. Ukrayna’nın deniz ile ilişkisi ABD’nin kışkırtması yüzünden kesildi. Bu da Ukrayna halkına ve Zelenskiy’e esasında Batı’nın bir hediyesidir. Bu kışkırtmalar olmasaydı ve Ukrayna ile Moskova arasında bir barış anlaşması yapılsaydı, bu durumlara düşmezlerdi. Şimdi Ege’de aynı kaybı yaşamak istemiyorlar” dedi ve ekledi:
‘Türkiye’nin olası bir harekatında karşısına Amerikan üsleri çıkacaktır, bunu caydırıcılık unsuru olarak kullanıyorlar’
“Çünkü Türkiye ve Rusya 15 Temmuz sonrası ciddi bir şekilde yakınlaştı. Dağlık Karabağ’ın geri alınmasından sonra yeni bir sayfa açıldı. Bundan tabii Batı ve özellikle emperyalizm son derece rahatsız. Bu bakımdan, yarın öbür gün Çin ile Tayvan üzerinden küresel bir hesaplaşmaya gidildiğinde Rusya’nın konumu çok önemli, Rusya’nın enerjinin harcanması, kan kaybetmesi hedefleniyor. Bu kapsamda Ege Denizi çok kritik ve birden çok geçidi olan bir deniz; Rusya’nın buradan Türkiye ile ittifak kurup bu denizi kullanırsa endişesiyle Dedeağaç tutuluyor, büyük yığınak yapılıyor. Çünkü Batı’dan bir yerde güneye gidecek Rus deniz konvoylarını, iç hatlar konumunda bırakmak için düşünülüyor. Benzer şekilde, Türkiye’nin kendi ulusal çıkarlarını korumak için Yunanistan ile bir silahlı çatışmaya girerse Trakya’da bir harekat olacaktır. Bu harekatta da karşısına Amerikan üsleri çıkacaktır. Bu durum Türkiye ile ABD’yi karşı karşıya getirecektir. Bunu da bir caydırıcılık olarak kullanıyorlar. Dedeağaç dediğiniz hemen sınırımızın yanıdır. Güneyden Suriye ve Irak ile zaten kuşatılmıştık, Dedeağaç ile Batı’dan da kuşatılmış olduk. Son olarak, Yunanlılar şunu bilmelidir ki; Türklerin dostluğu düşmanlığından çok daha iyidir.”
‘Fransa, Yunanistan ile imzaladığı anlaşmanın deniz yetki alanlarında ortaya çıkacak sorunlarda geçerli olmayacağını söyledi’
Prof. Dr. Ünal’a göre, Türkiye-Yunanistan arasındaki gerilimin artması 2 kategoride değerlendirilebilir. Yunanistan’ın Türkiye’nin ‘dış politika hatalarından’ faydalanmak istediğine dikkat çeken Ünal, ülkenin sorunları olduğu ülkelerle ilişkilerini geliştirme hamlelerinin bunu engellemede önemli rol oynadığı görüşünde. Fransa ile Yunanistan arasında imzalanan savunma anlaşmasına da dikkat çeken Ünal “Ancak Fransa ile Yunanistan arasında imzalanan anlaşma üzerine Fransa’nın yaptığı bir açıklamada, buradaki ifadelerin bir deniz yetki alanı çatışması sonucu ortaya çıkması halinde geçerli olmayacağını söylediler. Aslında NATO anlaşmasını bir kere daha yinelemiş oldular. Böylece Yunanistan’a silah kakaladılar. Ama Yunanistan bunları çok önemli meseleler gibi yorumladı” dedi.
‘Türkiye’nin geleneksel politikasına döndüğünü anlıyoruz’
Türkiye’nin Birleşmiş Milletler’e yaptığı bildirimlerle önemli adımlar attığını belirten Ünal “İlk defa Türkiye, gayri askeri statüde bulunması gerektiği koşuluyla egemenliği uluslararası anlaşmalarla Yunanistan’a verilmiş adaların statüsünün bozulduğunu ve silahlandırıldığı konusunda BM’ye bildirimlerde bulundu. Zannediyorum konuyu NATO gündemine de götürdü. İkili ilişkilerimiz çerçevesinde ülkelere de anlatmaya başladı. Yetkililer de yaptıkları açıklamalarda ısrarla ‘eğer Yunanistan bu konu hakkında söylediğimiz endişeleri dikkate almamaya devam ederse o zaman bu adaların Yunanistan’a verilme koşulu tamamen ihlal edilmiş olacağı için egemenliği tartışmaya açılır’ diyor. Türkiye burada haklı, çok doğru bir konuyu dile getiriyor. Türkiye, AK Parti hükümeti ilk defa egemenliği Yunanistan’a devredilmemiş ada, adacık ve kayalıklara ki toplam 152 tane bunlar, ‘benim’ diyor. NATO tatbikatlarında Yunanistan bunları tatbikatların kapsama alanının içine çekmeye çalışırken yıllarca, Türkiye veto ederdi. Gerekçe olarak da ‘sizin değil’ derlerdi. AK Parti başlangıçta sanki bu tezden vazgeçmiş gibi bir tavır sergilemişti. Bu sırada Yunanistan’ın belki de 18-20 adayı işgal ettiği anlaşılıyor, Kardak gibi aynı statüde olan. Şimdi hükümetin buradan da geri adım attığını görüyoruz ve Türkiye’nin geleneksel politikasına geri döndüğünü anlıyoruz. Bu da Yunanistan’ı rahatsız ediyor. Kıbrıs’taki iki devleti çözüm ısrarını da ele aldığımızda Türkiye ile Yunanistan arasında bulunan sorunlar neden ciddi? Bu sebepler yüzünden ciddi” diye konuştu.
‘Ukrayna-Rusya krizi de dikkate alındığında, iki NATO ülkesinin bir silahlı çatışmaya girmesi ittifakı çatırdatır’
“Türkiye Avrupa Birliği’nin Türk-Yunan sorunları üzerinde Yunanistan lehinde yaptığı baskı ve telkinlerden bağımsız bir şekilde politika üreterek hareket ediyor” ifadelerini kullanan Ünal, daha önceki yıllarda çözümün birlik içerisinde arandığına vurgu yaptı. Tüm bunların çok kutuplu dünya düzeninde gerçekleştiğine işaret eden Ünal, krizin bir silahlı çatışmaya dönme ihtimalini şu şekilde değerlendirdi:
“Çok kutuplu dünya düzeni bölgesel işbirlikleriyle beraber bölgesel çatışmaları da beraberinde getirecektir. Dolayısıyla belli olmaz. Ama tabii iki NATO ülkesinin bir silahlı çatışmaya girmesi Ukrayna-Rusya krizi de dikkate alındığında, ittifakın da çatırdaması anlamına gelir. Çünkü mesela Türkiye bu noktadan sonra birçok NATO projesini veto etmeye başlayabilir gidişata göre ya da Yunanistan Batılı ülkelerin kendisine verdiği veya vereceği destekten memnun olmayabilir. Yunanistan da veto etmeye başlayabilir. Yani NATO içerisindeki çatlak derinleşebilir. Bir de buna Türkiye Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Rusya, Türk devletleri, başka dost ve iyi ilişkilere sahip olduğu ülkelere tanıtılmasını sağlarsa ki bu dönemde mümkün, bölge çok ilginç ilişkilere gebe olacak.”
‘Yunanistan sorunları uluslararasılaştırarak kendi tezlerini kabul ettirmeye çalışıyordu, şimdi oldu bitti peşinde’
Ünal “Yunanistan’ın ilk defa silahlı çatışmayı göze alacak şekilde ittifaklar kurmaya çalışması, silahlanma gayreti içerisinde olmasıdır. Çünkü Yunanistan Türkiye’ye göre askeri anlamda güçsüz bir ülke olduğu için, şimdi de öyle, sorunları uluslararasılaştırarak Türkiye üzerinde baskı kurulmasını sağlayıp kendi tezlerinin Türkiye’ye kabul ettirilmesini isteyen bir ülkeydi. Şimdi ‘Ege’de bir oldu bitti yaratabilir miyim’ peşinde. Ama bu da aslında şu açıdan yanlış bir planlama; geçmiş yıllarda Türkiye’nin bölge ülkeleriyle yaşadığı gerginliklerin bu ülkelerle bir silahlı çatışmaya zaten dönüşeceği varsayımı üzerine kurgulanmış bir planlama. Ama şu anda bu ortadan kalktı. Yunanistan ile böyle bir durumda başa baş kalırız. O zaman da ilginç gelişmeler olabilir. Ayrıca çok kutuplu bir dünya düzeninde Batı dünyasının bu tür çatışmalara engel olma kabiliyeti azaldı. Dolayısıyla bu defa hakikaten geçmişte dönemdekilere göre daha yüksek” dedi.
‘Dengeler iyi korunamazsa NATO veya ABD burada bir savaşın çıkmasına sebep olabilir’
Durumun silahlı çatışmaya dönüşmesi durumunda ABD’nin Yunanistan ‘müttefikliğinin’ de sorgulanacağını söyleyen Ünal “Türkiye’ye karşı caydırıcılık olarak başlayan bu süreç Yunanistan’ı şımartarak aslında bir savaşa sebep olabilir mi? NATO’nun en önemli özelliği bir dünya savaşı çıkmasını önlemekti. Bu yüzden de ittifak çıkarlarını ön planda tutmak ve bir miktar Yunanistan’ı siyaseten dengeleyerek, destekleyerek burada bir savaş çıkmasını engel olmaktı. Bu dengeler iyi korunamazsa bu defa tam tersine NATO veya Amerika burada bir savaşın çıkmasına sebep olabilir. Çok kutuplu bir dünyanın başlangıcında, Rusya ile papaz olmuşken, Çin ile Tayvan üzerinden bir savaş çıkarmaya hazırlanırken, dünyanın birçok bölgesinde Amerikan karşıtlığı zirve yapmışken Türkiye’ye karşı Yunanistan’ın yanında silahlı bir çatışmaya Amerika girebilir mi? Bu çok uçuk bir senaryo olur” ifadelerini kullandı ve ekledi:
‘Türkiye 1975’ten itibaren Amerika’nın yaptırımlarına maruz kalan bir ülke, bunları biliyor ve tedbirleri var’
“Yaptırım konuları da Türkiye’yi yıldırmaz. Yaptırım konusu o kadar fazla kullanıldı ki, bütün ülkeler kendilerine bir yaptırım olursa ne yapacağını test etti, öğrendi. Yaptırımlardan nasıl korunacağına dair politikalar üretti. Türkiye 1975’ten itibaren Amerika’nın yaptırımlarına maruz kalan bir ülke. Dolayısıyla bunları biliyor ve tedbirleri var. Amerika sayesinde ciddi bir savunma sanayimiz oluştu yeniden. Ama şunu da kabul etmek lazım, Amerika’nın dış politikada hiçbir şeyi doğru yapamayacağı, sürekli hata yapacağı ve hata yapma konusunda dünya şampiyonluğunu açık ara kimseye bırakmayacağı da dikkate alınırsa böyle gariplikler de olur mu, olur. Dolayısıyla bütün senaryolara hazırlıklı olmak lazım.”