Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Köroğlu, atanan rektör Naci İnci’ye karşı 500 günü aşkın süredir sürdürdükleri protestoyu Radyo Sputnik’te Ali Çağatay’la Seyir Hali programında anlattı.
Doç. Dr. Köroğlu, 500 günlük süreci üniversitenin olgusuna, başarısına ve değerlerine etkiyi “Tabii 500 gün direnmek onurlu ve güzel bir şey ama bunun 500 gün üniversiteye verilen hasar olduğunun da farkındayız. O bilinçle yaşıyoruz. Maalesef acı bir bilinç çünkü bu üniversitede değişik sürelerde görev yapmış değişik sürelerde bulunan hocalar, öğrenciler, çalışanlar, mezunlar veya genel olarak bu üniversite ile ilişkili olan insanlar var. Bu üniversitenin nasıl yapıldığını ve canlı bir şekilde inşa edildiğini, dünya çapında başarılı bir üniversite olduğunu biliyorlar. Bu 500 gün içinde bu geriletildi. Erozyona uğratıldı ve bizim üniversite ile ilgili temel vazgeçmediğimiz demokratik, özgür, özerk, şeffaf, hesap verebilir kamu araştırma üniversitesi olgusuna zarar vermek şeklinde geçti. Önce Melih Bulu onun arkasından Boğaziçi’nin içinden gelen fakat Boğaziçili olmakla ilgili herhangi bir işaret sergilemeyen, buna önem vermediğini her hareketiyle belli eden Naci İnci yönetimi 500 gün boyunca var olan, 50 sene içerisinde ortaya çıkartılmış başarıyı ve değerleri yok etmek üzerine çalıştı” diye vurguladı.
‘Eşitsizliği vurgulamak için yürüyüş yapıyorlardı, ilk kez yasaklama ile karşılaştılar’
Doç. Dr. Köroğlu, yönetimin üniversiteye müdahalelerine “Öğrencilerimizin adlandırmasını bizler artık bir olgu olarak görüyoruz, yönetim de artık bunu hakaret olarak görmüyor: Kayyımlık deniyor. Kayyım rektörler yukarıdan gelen emirler doğrultusunda bir kayyımın yapması gereken şekilde kurumu tamamen ele geçirmek ve her konuda ‘benim yetkim, kimse karışamaz’ şeklinde davranmaya devam ediyorlar. Bunlar sürekli hasara yol açıyor. En yakın hasarı ben size söyleyeyim: Geçen cuma üniversite kampüsümüzde inanılmaz bir şiddet yaşandı. LGBTİ öğrencilerin her sene yaptıkları bir onur yürüyüşü var. O toplumda herkes katılıyor. Heteroseksüeller kadar insan olmaya hakları olduğunu, kimliklerinden utanç duymayacaklarını topluma belirttikleri önemli bir gündür. LGBTİ kimliğini taşıyanlar bizim yurttaşlarımız, bizim gibi insanlardır. Buradaki eşitsizliği vurgulamak üzere son derece barışçı yürüyüşler yapıyorlar ve okulumuzda da yapıyorlardı. İlk kez yasaklama ile karşılaştılar” örneğini verdi.
‘Çevik kuvvet birimleri hiçbir uyarıda bulunmadan öğrencilerimizi kuşatma altına aldı’
Doç. Dr. Köroğlu, yürüyüş yapmak isteyen öğrencilere yapılan müdahalelerin boyutunu “Önce özel güvenlik tarafından önleri kesildi. Sonra çevik kuvvet birimleri hiçbir uyarıda bulunmadan öğrencilerimizi kuşatma altına aldılar. Onlara işkence ve eziyet yaparak, döverek, suratlarını arabaya çarparak, morartarak, ters kelepçe ile arabalara doldurdular. Dokuz saat boyunca ortalıkta dolaştırdılar. Gece yarısı saldılar. Bir hocamızı da polis amirine ‘lütfen öğrencilerimize böyle davranmayın’ dediği için gözaltına aldırdılar. 70 öğrenci ve Boğaziçi tarihinde bir ilk olarak öğrencilerini korumaya çalışan bir öğretim üyesi gözaltına alınmış oldu. Bütün bunlar tamamıyla üniversite yönetimi tarafından yürütüldü. Bir haftadır LGBTİ ile ilgili konularda kulüplerimizin yapmak istediği etkinliklerin öğrenci dekanlığı tarafından yasaklandığını ve öğrencilere konuşmalar yapılarak tehdit edildiğini biliyorduk. Arkasından bu durumu yaşadık. Bir konser de vardı. Onun için okulun kapısına sıvı dedektörü koydular, ‘Gençler içki içer’ diye. Boğaziçi Üniversitesi var olan kayyım rektör tarafından bir açık hava hapishanesine dönüştürülmüştür” diye aktardı.
‘Geleceğimizden kaybediyoruz’
Üniversitelere müdahalenin diploma değerlerini zayıflatacağına dikkat çeken Doç. Dr. Köroğlu, mücadeleye devam edeceklerini “Üniversitelerin yok edilmesi bütün Türkiye’ye ve kamuya zarar olarak yansıyacak. Diplomalar değerini kaybedecek. Gelecek senelerde Boğaziçi Üniversitesi İşletme diploması, Kimya Mühendisliği veya Endüstri Mühendisliği diploması şu andaki değerini taşıyor olmayacak. Bunları anlatmaya çalışıyoruz. Bütün Türkiye toplumu olarak kayıptayız. Geleceğimizden kaybediyoruz. 500 gün boyunca bunu söyledik, gerekirse 500 gün daha söylemeye devam edeceğiz” diye ifade etti.