EKSEN

‘Lübnan seçimi ezberi bozdu, bağımsızlarla iki parça yerine çok parçalı yapı ortaya çıktı’

Dursunoğlu’na göre, Lübnan seçiminde Hizbullah ve Hıristiyan müttefikleri meclis çoğunluğunu yitirse de hâlâ en büyük bloğu oluşturuyor. ABD ve Suudi Arabistan'ın Irak tipi bir sonuç çıkaramadığını belirten Dursunoğlu, Sünni bloktaki kaosa atıf yapı. Dursunoğlu, sandık sürprizi yapan Bağımsızların yarısının Direniş'e sempatiyle baktığı görüşünde.
Sitede oku
Ortadoğu'nun 'iflas etmiş ülkesi' Lübnan’da 15 Mayıs’ta düzenlenen genel seçimlerin ortaya çıkardığı siyasi tablo tartışılıyor. 2019'daki mali çöküş ve 2020 Beyrut LimanI patlamasının ardından ilk kez gidilen sandıkta Hizbullah ve müttefikleri hükümet etme çoğunluğunu yitirmiş olsalar da zeminlerini korumuş görünürken, Sünni blok dağınık bir görünüm sergiledi. 20 saati bulan elektrik kesintileri seçimlerde sayımı etkilerken, ilk bez mezheplere dayalı sistemi eleştiren bağımsız ve reformcu kesimlerin mecliste blok oluşturabilecek şekilde büyük kazanımlar yaratan dikkat çekici sonuçlar ortaya koydu. Lübnan İçişleri Bakanlığı'na göre en son Mayıs 2018'de yüzde 49 olan seçimlere katılım oranı, bu kez ülke genelinde yüzde 41'e düştü.
Lübnan seçimlerinin yarattığı ortamı Yakın Doğu Haber sitesinin kurucusu ve araştırmacı yazar Alptekin Dursunoğlu ile konuştuk.

‘Hem Suudi Arabistan hem de Amerika’nın Beyrut büyükelçiliğinin 2019’dan beri sürdürdüğü bütün çabalar boşa gitmiş oldu’

Alptekin Dursunoğlu’na göre, Hizbullah müttefiki olan Cumhurbaşkanı Mişel Aun'un Özgür Yurtseverler Partisi aleyhindeki ‘yoğun propagandalara’ rağmen zeminini korumayı başardı. Hizbullah ve müttefiklerinin 2018'de elde ettikleri meclis çoğunluğunu yitirdiklerini belirten Dursunoğlu, ancak buna rağmen arzu ettikleri sonucu elde edemeyen Suudi Arabistan ve ABD'nin Beyrut büyükelçiliklerinin çabalarının boşa gittiği görüşünde:

“Hizbullah ve müttefikleri 2018 seçimlerindeki parlamento çoğunluğunu kaybettiler. 2018 seçimlerinde 75 civarında bir milletvekiline sahiptiler. Lübnan parlamentosu, 127 sandalyeli bir parlamento, yani 65 milletvekiline sahip olduğunuzda parlamento çoğunluğunu elde etmiş oluyorsunuz, dolayısıyla hükümette belirleyici oluyorsunuz. Hizbullah ve müttefiklerinin 2018 seçimlerinde 75 civarında üstünlüğü vardı, şu anda 62 civarında bir sandalyeye sahipler. Yani yine birinciler, en büyük grup. Ancak 2018’deki üstünlüğü kaybetmiş oldular. Dün gece saatlerine kadar Suudiler ve ABD’nin desteklediği Semir Caca liderliğindeki Lübnan Kuvvetleri partisi, Hristiyanlar arasında en büyük Hristiyan partisini ilan ediyordu. Fakat 15 seçim bölgesinden 12’sinin sonuçları açıklanmıştı, onlar bu şekilde zafer ilan ediyorlardı. Fakat son 3 seçim bölgesi gece saatlerinde açıklanınca herkes şoke oldu, en büyük şoku da Lübnan Kuvvetleri yaşadı. Çünkü kendi kalesi olan yerlerde mesela kuzeyde bile Marada partisi yine bir Hıristiyan bir parti, Franci liderliğinde Hizbullah müttefiki, ona kaptırdı. Hıristiyanlar arasındaki en büyük parti olma niteliğini kaybetti, 18 civarında milletvekili kazandı. Yenildi, mahvoldu diye bahsedilen Hizbullah müttefiki diğer Hristiyan parti olan Özgür Yurtseverler Hareketi ise 21 sandalye kazandı. Yine Hristiyanlar arasında birinci olmuş oldular. 2019’dan beri Lübnan’a yönelik sürdürülen Lübnan’ın yıkımının olduğu dönemlerde bütün olayların sorumlusu olarak gösterilen Hristiyan Hizbullah müttefiki Özgür Yurtseverler Partisi Hareketi aleyhindeki bunca yoğun propagandalara rağmen yine birinci olmayı başardı. Dolayısıyla hem Suudi Arabistan hem de Amerika’nın Beyrut büyükelçiliğinin 2019’dan beri sürdürdüğü bütün çabalar boşa gitmiş oldu.”

‘İki parçalı Lübnan siyasi yapısı değişmiş oldu, çok parçalı bir siyasi yapı ortaya çıktı’

Dursunoğlu’na göre, bu seçimler, geleneksel Lübnan analizlerindeki ezberi bozan bir sonuç ortaya çıkardı. Eski başbakan Refik Hariri'nin cinayetinden beri Lübnan siyasetinin ikiye bölündüğünü anımsatan Dursunoğlu, reformcu ve bağımsızların elde ettikleriyle çok parçalı bir yapı ortaya çıktığı görüşünde:
“Bu seçimler hep o alışık olduğumuz geleneksel Lübnan analizlerindeki o ezberi bozan bir sonuç ortaya çıkardı. Çünkü klasik olarak Lübnan’da 2005’teki Refik Hariri cinayetinden beri Lübnan toplumu siyaseti ikiye bölünmüş, 14 Martçılar ve 8 Martçılar diye. 8 Martçılar Hizbullah’ın müttefikleri, 14 Martçılar da Saad Hariri, Semir Caca, Velid Canbolat’ın oluşturduğu bir gruptu. Hem Lübnan parlamentosu hem Lübnan siyaseti bu seçimde ikinci bir güç olarak sivil toplum örgütlerinin oluşturduğu grup ortaya çıkmış oldu. Bu seçimde onlar da 12-15 civarında sandalye kazandılar. 8 Martçılar ve 14 Martçılara göre sayıları az. Bağımsızları aynı sepete koymak mümkün değil ama ayrı bir kategori olarak düşündüğümüzde daha önceki 8 Martçılar ve 14 Martçılar şeklinde iki parçalı Lübnan siyasi yapısı şu an değişmiş oldu, çok parçalı bir siyasi yapı ortaya çıkmış oldu."

‘ABD bu seçimlerde, Irak’ta elde ettiği sonucu Lübnan’da elde edemedi’

Dursunoğlu, mezheplere göre bölünmüş Lübnan siyasetinde, tıpkı ABD işgali sonrası Irak'a olduğu gibi hükümet kurma sürecinin güçlüklerine dikkat çekti. ABD'nin siyasi zemini Irak'ta sokak gösterilerini devreye sokarak sonunda seçimlerle biçimlendirmeyi başardığını anımsatan Dursunoğlu, aynı şeyi Lübnan'da başaramadıklarını dile getirdi. Dursunoğlu, Hizbullah'ın bir önceki seçimlere göre 22 bin daha fazla oy almış olduğuna dikkat çekti:

"Lübnan’da hükümetlerin kurulma süreci zaten geleneksel olarak çok zor; tıpkı Irak’ta olduğu gibi. Irak’ta da geçen yılın ekim ayında seçim yapıldı, hala hükümet kurulamadı. Lübnan’da da benzer bir durum söz konusu olabilir. Bu parlamento aritmetiğiyle hükümetin kurulması aylar sürebilir. Fakat şöyle bir beklenti vardı: 'Hizbullah ve müttefikleri büyük yenilgi yaşayacaklar ve hükümet kurma çoğunluğunu kaybedecekler', aynı Irak’ta olduğu gibi. Irak ve Lübnan’daki 2019’daki sokak gösterilerinin çok koordineli şekilde Amerika tarafından düğmeye basılarak oluşturulduğunu anlatmıştım. Irak’ta Amerika, büyük bir başarı kazandı. Çünkü Adil Abdülmehdi hükümeti o sokak gösterileriyle devrildi. Amerika kendi razı olabileceği, Mustafa Kazım hükümetini kurdurdu. Ekim ayında yapılan seçimlerde de halk seferberlik güçlerinin siyasi gücü Fetih İttifakı ağır bir seçim yenilgisi yaşadı. Dolayısıyla da siyasi belirleyiciliğini bir anlamda kaybetti. Sadr grubu öne çıkmış oldu. Amerika, Irak’ta istediği türden sonucu elde edebildi. Çünkü Halk Seferberlik Güçleri’nin belirleyici olduğu bir Irak hükümetini istemiyordu. Lübnan’da da Hizbullah’ın olduğu bir hükümet istemiyordu. Onun için 2019’un ekim ayında tıpkı Irak’ta olduğu gibi gösteriler koordineli şekilde yükseltildi. Lübnan'da da hükümet devrildi, Hariri çekilmeye zorlandı. Ardından Beyrut Limanı’nda yaşanan patlamanın etkisiyle büyük kaos ortaya çıktı ve bugüne kadar gelindi. Amerika’nın bu seçimlerde Irak’ta elde ettiği sonucu Lübnan’da elde edemediğini görüyoruz. Irak’ta Halk Seferberlik Güçleri büyük bir seçim yenilgisi yaşayarak zayıfladı ama Lübnan’da Hizbullah ve müttefikleri tam tersine yine en büyük grubu oluşturuyorlar, artı Hizbullah bir önceki seçimlere göre 22 bin daha fazla oy almış bulunuyor. Hizbullah ve müttefikleri içerisinde sadece Hristiyanlarda sorun vardı. O da gece saatlerinde gelen sonuçlar üzerine Amerika ve Suudi Arabistan tarafından desteklenen Lübnan Kuvvetleri’ni geçerek yine birinci Hristiyan Parti olmuş oldu.”

‘Şu an Sünni cepheyi temsil edecek bir ağırlık yok’

Dursunoğlu'na göre Suudi ve Amerikan koalisyonu aleyhine gelişmelerin büyük ölçüde eski Sünni başbakan Saad Hariri'nin harcanmasından kaynaklandı. Suudilerin üzerini çizdiği Hariri'nin boykota yöneldiğini belirten Dursunoğlu, bu durumun da Sünni cephede parçalanma ve kaosa yol açtığını dile getirdi. Dursunoğlu şu anda Sünni cepheyi temsil edecek bir ağırlık kalmadığını söyledi:
“Suudi ve Amerikan koalisyonu aleyhine yaşanan durum büyük ölçüde zaten Hariri’nin harcanmasından kaynaklandı. Suudiler, Hariri’nin üzerini çizdiler, Hariri de bunun üzerine seçimleri boykot etti. Seçimleri boykot ettiği için Lübnanlı Sünniler arasında büyük bir parçalanma ve kaos yaşanıyor. Şu an Sünni cepheyi temsil edecek bir ağırlık yok. Sünnilerin bir kısmı Suudilerin yönlendirmesiyle Lübnan Kuvvetleri’nin sepetine gitti. Bir kısmı 8 Martçıların Hizbullah’ın yanında yer aldı. Bir kısmı kendi bağımsız adayları içinde yer aldı. Bir kısmı da Eşref Rifi ve Fuad Sinyora gibi varlıklarını koruyarak Suudi isteklerini yerine getirmeye çalışan bir siyasi oluşum içerisine girdiler. Ancak burada Sünnilerin gerek Refik Hariri gerek Saad Hariri dönemindeki liderlik konumu kalmadı. Dolayısıyla Lübnan’da Cumhurbaşkanı’nın yasal olarak Maruni Hristiyan olması gerekiyor. Başbakanın Sünni Müslüman, Meclis Başkanı’nın da Şii Müslüman olması gerekiyor. Bu kalıcı yapı içerisinde Suudi tarafının Saad Hariri’nin üzerini çizmesinden dolayı tekrar başbakan olamayacağı için ve mevcut parlamento tablosu içerisinde belirli öne çıkan liderlik edebilecek bir Sünni figür bulunmadığı için durum o açıdan belirsiz ve Lübnan geleceği açısından da oldukça kötü bir durum var."

'Bağımsızların içinde en az yarısı Direniş'e sempatiyle bakıyor'

Dursunoğlu, 2019'da protestolara liderlik eden ve bağımsızları oluşturan STK'ların önemli bir kısmının ABD tarafından fonlandığı iddialarına dikkat çekerken, 8 Mart cephesi meclis üstünlüğünü yitirse de bu yeni bloğun yarısının Direniş'e sempatiyle yaklaştıklarını anımsattı. "Lübnan cephesinde Hizbullah ve müttefikleri Amerika’nın dışlamaya çalışmasına rağmen yine büyük bir zafer kazanmış oldular" diyen Dursunoğlu, tıpkı Irak'ta olduğu gibi Lübnan'da da meclis kimin elinde olursa olsun tüm fraksiyonlar hükümette yer almak zorunda olduğu için hükümet kurma sürecinin zorlu olacağını ekledi:
"2019’daki protesto gösterilerine liderlik eden sivil toplum kuruluşlarının ki bunların da önemli bir kısmının Amerika tarafından fonlandığı yönünde çok ciddi iddialar var. Bunların 8 ve 14 Martçılarla birlikte ağırlık kazanması şimdi yeni bir denklem ortaya çıkaracak. O da şu; 8 Martçılar parlamento üstünlüğünü kaybetmiş olsalar bile sivil toplum kuruluşlarının oluşturduğu blok ile bağımsızların içerisindeki kişiler hükümetin kurulmasında da icraatlarında da belirleyici olacaklar. Burada 8 Martçıların işi şu açıdan kolay. Bu bağımsızların içinde en az yarısı direnişe sempatiyle bakıyor. Dolayısıyla Amerika ve Suudilerin Irak’ta yarattıkları sonucu Lübnan’da yaratamayacakları çok bariz şekilde ortada. Irak’ta bunu Abdülmehdi hükümetini devirdiler. Mustafa Kazım hükümetiyle bir geçiş oluşturdular. Sonraki seçimlerde Halk Seferberlik Güçleri ağır bir yenilgi aldığı için şu an hükümeti kurmaya daha yakın olan Sadr, Kürdistan Demokrat Partisi ve Sünni ittifakı yeni hükümeti kurabilmeye yakın duruyor. Amerika’nın hoşlanmadığı Halk Seferberlik Güçleri de büyük ölçüde hükümet belirleyiciliğinden uzaklaşmış durumda. Ama Lübnan’da öyle değil. Lübnan cephesinde Hizbullah ve müttefikleri Amerika’nın dışlamaya çalışmasına rağmen yine büyük bir zafer kazanmış oldular. 2019’dan beri sürdürülen saldırılara, elektriksiz bırakılmasına, akaryakıtsız bırakılmasına rağmen yine 8 Martçılar hükümeti kurmaya daha yakınlar. 8 Martçılar veya 14 Martçıların mutlak üstünlüğü olsaydı, biz ertesi hafta Lübnan’la yeni bir hükümetin kurulduğuna tanıklık edemeyecektik. Irak’ta ve Lübnan’da parlamento kimin elinde olursa olsun sonuçta tüm fraksiyonlar hükümette yer almak zorunda olduğu için hükümet kurma süreçleri her halükarda uzayacak ve belirsiz olarak görünecekti. Ancak şu an parlamentoda zaten çok belli kesimin üstünlüğü olmadığı için bu süre belki biraz daha fazlalaşabilir.”
Yorum yaz