Ukrayna'daki iç savaşta 2014'teki Minsk anlaşmalarının mimarı olan Almanya, ABD'deki Biden yönetiminin fitilini ateşlediği savaşa gömülüyor. Angela Merkel'in yerine geçen senenin sonunda göreve başlayan Sosyal Demokrat Başbakan Olaf Scholz, Atlantikçi politika için bastıran koalisyon ortakları ve ana muhalefet karşısında pes etmek zorunda kaldı. Yeşiller ve Hür Demokrat Parti ile Hıristiyan Demokrat Birlik'in (CDU) karşısında geri adım atan Scholz, Ukrayna'ya tank ve zırhlı araçlar gibi ağır silahlar vermek de dahil doğrudan silah tedariki kararı almak durumunda kaldı.
ABD, Ukrayna'daki çatışmayla Almanya ve Rusya Federasyonu arasında enerji işbirliğine dayalı dengeli hattı bozmayı başarırken, yaşananlar en çok da Alman ekonomisini etkiliyor. Ülkede en son nisan ayı enflasyon rakamı yüzde 7.4 ile son 40 yılın en üst seviyesini görürken, Berlin'in Rusya'nın doğalgazına ihtiyacı durumu karmaşıklaştırıyor. Scholz, ülkesinin Rusya'dan gaz ve diğer fosil yakıtları almaya devam etmesi gerektiğini vurguluyor. Almanya hükümeti yakın komşusuna enerji bağımlılığını azaltma hedefi koyarken, ABD başta olmak üzere pahalı kaynaklara mahkum kalma riski altında.
Diğer yandan tarihinde Nazizm gibi bir kara leke bulanan Almanya'nın Ukrayna'da devleti ele geçirmiş aşırı sağcılara olan hoşgörüsü dikkat çekiyor. Ukrayna ordusuna monte edilmiş Azak ve Aydar taburu gibi neonaziler, genelkurmaya danışman yapılmış ırkçılar Almanya kamuoyunda gündeme dahi getirilmiyor. Bu koşullarda, Alman aydınlarının sonunda Scholz'a savaşın desteklenmemesi yönünde yaptıkları çağrılar da dikkat çekti.
Almanya'daki durumu gazeteci-yazar ve siyasi gözlemci Dilek Zaptçıoğlu ile konuştuk.
‘Scholz kararı almak zorunda kaldı, yoksa güven oylamasına dönüşecekti'
Dilek Zaptçıoğlu’ya göre, Scholz ne taraf olmak ne de Ukrayna’ya ağır silah göndermek istiyor. Ancak Zaptçıoğlu, koalisyon ortakları ve ana muhalefet tarafından sıkıştırılan şansölyenin parlamentoda ağır silah gönderme konusunun güven oylamasına dönüşmesi riski karşısında boyun eğdiğini belirtti:
“Olaf Scholz bu noktaya muhalefetin sürüklemesiyle geldi. Aslında sosyal demokrat şansölye, Ukrayna savaşında ne taraf olmak istiyor ne de ağır silah göndermek. Ne de savaşın uzamasından yana. Fakat hem muhalefet yani muhafazakar Hristiyan Demokratlar hem de kendi koalisyon hükümeti içindeki Yeşiller ve Hür Demokratlar ağır silah konusunu gündeme getirdiler ve bugün için bir oylamayı kabul ettirdiler. Bugün her halükarda ağır silah konusu oylanacaktı. Parlamentodan bir evet kararı çıkacaktı. Scholz onun için bu kararı almaya mecbur kaldı. Ukrayna’ya Alman Gepard tankları gönderilecek. Kendisi oylamaya katılmadı, Japonya’ya gitti. Eğer oylamada ağır silah kararı çıksaydı bu bir güven oyu oylamasına dönüşecekti Olaf Scholz aleyhine, mecbur kaldı."
'Marderler için Almanya MGK'sının izin vermesi lazım'
Ukrayna'ya verilecek Gepard tanklarının aslında eski bir model olduğunu ve Kiev'in aslında 'sansar' anlamına gelen Marder tanklarını istediğini belirten Zaptçıoğlu, Zelenskiy yönetiminin küstah biçimde arkadan dolanarak Rhienmetall üzerinden hamle yaptığını aktardı. Zaptçıoğlu, Almanya MGK'sında izin çıkıp çıkmayacağının şüpheli olduğunu belirtti:
"Savaş yüzünden hepimiz biraz askeri uzman kesildik. Gepard tankları aslında eski bir model, 1960’larda geliştirilmiş. Sonradan aksamı modernize edilmiş fakat Alman ordusu artık kullanmıyor. Alman ordusunun ıskartaya çıkardığı bir model. Yerine daha hareketli tanklar gelmişti. Onları da bıraktılar. Marder adında bir tank geliştirdiler, daha ufak zırhlı araç. Aslında Zelensky Marder’ları istiyordu fakat Alman ordusu vermeyi reddetti. Bizim elimizde yeterince yok, zaten hepsi çalışmıyor gibi tezler öne sürdüler. Biz sana 1 milyar euro verelim, sen istediğini yap dedi Scholz. Bunun üzerine Ukrayna yönetimi oldukça küstahça üreticisi Rheinmetall’den direkt kendisi 100 tane Marder’dan ısmarladı. Alman tanklarının hayvan isimleri var. Gepard çita demek, Marder sansar anlamına geliyor. Ama Almanların şu anda kullandığı en mükemmel tank Puma. En pahalı ve en efektif addedilen tank. Bu hiç tartışılmıyor ama Marder onun bir alt modeli ve Ukraynalılar onu istiyor. Ukrayna, Almanların verdiği parayla sipariş etti. Almanya resmi olarak vermeyince ‘O zaman sen parayı ver, biz kendimiz senin şirketinden sipariş edelim’ diyor. Rheinmetall de satmaya istekli yalnız Almanya’nın MGK’sının buna izin vermesi lazım. Bu izni verip vermeyecekleri çok şüpheli.”
‘Pasifist bellenen Yeşiller müthiş bir kampanya başlattı'
Ukrayna kriziyle birlikte Almanya medyasında savaşla ilgili ikazda bulunmaya çalışan isimlere rağmen yoğun bir propaganda yapıldığını dile getirdi. Zaptçıoğlu, o güne kadar 'pasifist' bellenen Yeşillerin askeri çözüm yolunda başlattıkları kampanyaya da dikkat çekti:
“Alman medyasında müthiş bir kampanya oldu. Ukrayna’da savaş başladıktan itibaren şunu da gördük. Ukrayna’nın mükemmel Almanca konuşan temsilcileri var. Ukrayna’nın Almanya Büyükelçisi mükemmel Almanca konuşuyor. Vitali Kliçko zaten Berlin’de boksördü. Kiev Belediye Başkanı ve diğerleri müthiş bir sempati kampanyası oluştu. Ukrayna’da acaba bu savaş önlenebilir miydi? Berezinsky ne demişti? Bazı devlet adamları nasıl uyarmıştı? Bu konuda ses çıkaran Almanlar, mesela eski Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel, Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier aslında uyarmaya çalıştılar. Scholz da aynı şekilde. Fakat Alman kamuoyunun karşısına o zamana kadar pasifist belledikleri Yeşiller inanılmaz bir U dönüşü yaparak silah yollanması ve para bulunmasına yönelik müthiş bir kampanya başlattı. Bu Alman aydınlarını da gazetecileri de çok şaşırttı. Her gün 7/24 Ukrayna halkının nasıl acı çektiği yönünde müthiş bir yoğun propaganda var. Bir de Ukraynalılar mülteci olarak gelmeye başladılar. Fiziken de görgü tanıklıkları var, savaş var, bombalar düşüyor, evler yıkılıyor. Bütün bunlar anlatıldığı vakit tek yanlı da anlatılınca müthiş bir atmosfer oluştu.”
‘‘NATO da aslında Ukrayna’yı bu kadar silahlandırmayacaktı’ tartışmasına bile izin verilmeyen bir ortam oluştu’
Minsk anlaşmasının sorgulanmasını isteyenlere Almanya’da isim dahi takıldığını aktaran Zaptçıoğlu, NATO da aslında Ukrayna’yı bu kadar silahlandırmayacaktı tartışmasına bile izin verilmeyen bir ortam oluşturulduğunun altını çizdi. Zaptçıoğlu, diğer yandan Almanların bu çatışmanın gündelik hayatlarını etkileme durumunda itiraz edeceklerinin işaretlerinin geldiğini aktardı:
“Minsk anlaşmasının sorgulanmasını isteyenleri Alman kamuoyu medyasının yani daha Atlantikçi kanadın verdiği bir isim var, Putin’i anlayışlı karşılayanlar. Bu bir küfür gibi neredeyse. Ama bir dakika dediğin anda öyle bir saflaşma olduğunu düşün ki NATO da aslında Ukrayna’yı bu kadar silahlandırmayacaktı tartışmasına bile izin verilmeyen bir ortam oluştu. Bugün Spiegel’in bir araştırması var. Ukrayna savaşında eğer günlük hayatınızda hissedilir derecede fedakarlık yapmanız gerekirse alınacak önlemleri hala daha iyi ve olumlu karşılar mısınız? Alman kamuoyu buna çoğunlukla hayır diyor. Merkel çok eleştiriliyor, Almanya’yı Rus gazına bağımlı kıldı diye. Merkel’in sekiz yıl askeri ve güvenlik konularında danışmanlığını yapan bir general var Eric Vad. O oldukça televizyonda, radyoda konuşmalara katılıyor. ‘Biz ‘Ukrayna bu savaşı kazanmalı’ cümlesini kurmamalıyız. Çünkü eğer bu cümleyi kurarsak savaşa taraf olmuş oluruz. Bu açık oturumlarda Ukrayna savaşı kazanmalı ve bunun için her şeyi yapmalıyız diyen Yeşiller, Hür Demokratlar ve bir yığın uzmana karşı çıkan seslerden biri. Merkel’in eski askeri danışmanı, o da Hristiyan Demokrat ve diyor ki ‘Bu savaşa taraf olmamalıyız ve bu savaş uzun süre devam edecek. Buna taraf olmak bizim çıkarımıza değil. Bir gün bir anlaşmayla sonuçlanacak, bizim kendimizi o güne hazırlamamız lazım’.”
'Amerika'ya davet edilip think tank'lerde ağırlanmış insanların etkisi çok fazla'
Zaptçıoğlu, bu koşullarda aydınların mektubunun kamuoyunda fazla ses getirmemesinin Atlantik ilişkileri çok önceden kurulmuş Yeşiller gibi unsurların etkili olduğu görüşünde:
“Almanya’daki aydınların, sanatçıların, bilim insanlarının mektubu kamuoyunda fazla ses getirmedi, yurt dışında daha fazla konuşuldu. Bu süreçte şunu gördük; Yeşiller’in içinde Atlantik bağlantısı çok önceden başlamış. Bunların başında Annalena Baerbock geliyor. Önemli araçlarından biri Marshall Fonu. Cem Özdemir de Tarım Bakanı oldu. Amerika’ya davet edilip hem bursla orada think tanklerde ağırlanmış insanlar. Bunların etkisinin çok fazla olduğunu görüyoruz. Hiç kimse ihtimal dahilinde görmüyor."
‘Ne Almanların ne Rusların gazı kesmek istemez, olursa bu Almanya için ufak çaplı bir felaket anlamına gelecek’
Zaptçıoğlu, Almanya'nın doğalgazda Rusya'ya bağımlılığına atıfta bulunurken, en büyük enerji şirketi Uniper ve RWE'ye dikkat çekti. Uneper'in doğalgaz alımında rubleyi de içeren yönteme razı geldiğinin anlaşıldığını belirten Zaptçıoğlu, ABD'nin de hissesi olan RWE'nin ne yapacağının belli olmadığını vurguladı. Zaptçıoğlu'na göre ne Almanlar ne Rusya gazı kesmek istemez ama eğer olursa bu Almanya için ufak çaplı bir felaket anlamına gelir:
"Hükümetin de Yeşiller’den Ekonomi Bakanı olan Robert Habeck'in de baştan beri söylediği şey ‘Biz Rus gazına bağımlıyız’. Almanya gazının yüzde 55’ini Rusya’dan, yüzde 30’unu Norveç’ten, yüzde 12’sini de Hollanda’dan. Almanya’daki Gazprom faaliyetleri bugün hala devam ediyor. Ruble üzerinden ticaretin götürülmesi talebi Rusya tarafından gündeme getirilmişti. Almanya’nın en büyük enerji şirketi Uniper ve RWE gazı tedarik ediyor. Uniper, biz bu hesabı kullanacağız dedi, rubleye çevrilmesine razıyız anlamına geliyor bu. Bunların hissedar durumuna bakmak lazım. Uniper’i Finlandiya elinde tutuyor. Gazprom belli, RWE çok dağınık büyük bir şirket, Türkiye’de Denizli havzasında da faaliyet gösteriyor. RWE’nin en büyük hissedarı yüzde 10’a yakın hisseyle Amerikalılar. Dolayısıyla RWE’nin ne yapacağı belli değil. Fakat bugün Japonya’da Scholz, ‘Rus gazı hemen kesilebilir, Almanya buna hazırlıklı olmalı' dedi. Bu durumda şöyle bir şey devreye giriyor. Alman kanunlarına göre hastaneleri okullar ve haneler ilk planda gaz alıyor. Sanayi alt ve bu Alman sanayine şimdiye kadar yapılan araştırmalara göre çok büyük sekte vuracak. Şu anda yüzde 33 dolu bir gaz depolama kapasitesi var, yani 3’te biri dolu. Dolayısıyla Alman sanayi sekteye uğrayacak. Birtakım branşlarda bir daha toparlanması mümkün olmayacak şekilde sekteye uğrayabilir diyor. Almanya kendi kararıyla Rus gazını ben almıyorum demeyecektir. Putin’in de gazı keseceğini sanmıyorum. Önümüzdeki günlerde ne olacağını göreceğiz. Ağır silah olayı tartışılmaya devam edecek. Gepard eski model, onun yerine şu geçsin. Eğitim hızlandırılsın, hava sahası kapansın gibi tartışmalar devam edecek. Fakat ne Almanların ne Rusların gazı kesmek isteyeceğini sanmıyorum. Öyle bir şey olursa bu Almanya için ufak çaplı bir felaket anlamına gelecek.”