Bugünkü Resmi Gazete'de yer alan karara göre, İstanbul Üniversitesi Kardiyoloji Enstitüsü Müdürlüğü Anesteziyoloji ve Reaminasyon Ana Bilim Dalında sorumlu hemşire olarak görev yapan başvurucu, amiri konumundaki doktorun kendisine "sen bir şey bilmiyorsun, seninle çalışmak istemiyorum. Seni buradan göndereceğim" gibi sözler sarf ettiğini, bunu sürekli hale getirdiğini ileri sürerek üniversite yönetimine ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına şikayette bulundu.
Başsavcılığın görevsizlik kararı vermesi sonrası üniversite tarafından yapılan soruşturma sonucu olaya ilişkin rapor hazırlandı. Raporda, doktorun eleştiri sınırlarını aşan, aşağılayıcı sözler kullandığı, bu tip davranışların süreklilik arz etmesi halinde psikolojik tacizden söz edilebileceği belirtildi. Süreklilik arz etmese dahi söz konusu ifadelerin kişilik haklarına aykırılık içerdiği belirtilen raporda, doktor hakkındaki kararı adli makamların vermesinin uygun olduğu kaydedildi.
Hemşire hakkında düzenlenen tıbbi belgeleme ve bilimsel değerlendirme raporunda da hemşireye, "somatik yakınmalı major depresif bozukluk tanısı" konuldu.
Bunun üzerine başvurucunun psikolojik tacize uğradığını ileri sürerek kendisine 10 bin lira manevi tazminat ödenmesi istemli açtığı dava, İstanbul 7. İdare Mahkemesince reddedildi. Mahkemenin kararında, söz konusu iddialara ilişkin idare ve adli birimler tarafından yürütülecek soruşturmalar sonucu zarara uğranıldığının tespit edilmesi halinde tazminata hükmedilebileceği bildirildi.
Kararın kesinleşmesinin ardından başvurucu, Anayasa Mahkemesine psikolojik taciz nedeniyle maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiğini ileri sürerek bireysel başvuru yaptı.
Başvuruyu inceleyen Yüksek Mahkeme, Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğine hükmetti. Ayrıca, konuya ilişkin yeniden yargılama yapılmak üzere karar örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesi kararlaştırıldı.
Kararın gerekçesinden
Anayasa Mahkemesinin kararında, başvurucunun muhtelif zamanlarda idare ile başsavcılığa şikayetlerini ilettiği, düzenlenen tıbbi belgeleme ve bilimsel değerlendirme raporu ile idari rapor doğrultusunda da sürecin süreklilik arz ettiğinin belirlendiği ifade edildi.
Yaşanan olayların başvurucunun yaşamına etkisi bakımından "çekilmez bir ağırlık ve yoğunluk derecesine ulaştığı" aktarılan kararda, doktorun bahse konu davranışlarının tekrarlanmaması için önlemler alınması konusunda idarece gereken özenin gösterilmediği aktarıldı.
"Kamusal makamlar, psikolojik taciz oluşturan durumları tespitle yetinmemeli, bu tür davranışların oluşmaması ya da telafi edilmesi amacıyla etkili önlemleri hızla almalıdır." ifadelerinin yer aldığı kararda, üniversite idaresi tarafından sonuçlanmış bir disiplin soruşturmasının yürütülmediği bildirildi.
Üniversite tarafından yapılan soruşturma sonucu hazırlanan raporda, tacizin olmadığı yönünde kati bir değerlendirmenin bulunmadığı, idare mahkemesinin ise bu rapordan hareketle üniversitenin kusurunun bulunmadığını kabul ederek başvurucuya adli yargıda tazminat davası açma yolu gösterdiği ifade edilen kararda, idare mahkemesine açılan davanın kişinin maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkı bağlamında giderim sağlayacak yol olduğu tespitinde bulunuldu.
Mahkemenin kararının yeterli gerekçeler içermediği aktarılan Anayasa Mahkemesinin kararında, şunlar kaydedildi:
"Sonuç olarak, somut olayda kamusal makamlar tarafından etkili önlemler alınmaması ve yürütülen yargılamalar sonucunda derece mahkemelerince ulaşılan sonuçların ilgili ve yeterli gerekçelerle açıklanmaması nedenleriyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı kapsamında kamusal makamlarca üstlenilmesi gereken pozitif yükümlülüklerin yerine getirilmediği kanaatine varılmıştır. Anayasa Mahkemesi, açıklanan gerekçelerle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir."