EKSEN

'Kendi verilerimizi kendimizin takip ettiği bir internet trafik değişim noktası olmalıydı ama yok'

Nebil'e göre internette sansür ve karartmalar 'çok tehlikeli noktada'. İnternetin 'bölünme' riskine atıf yapan Nebil, gazetecilik çerçevesini artık dev şirketlerinin belirlediğini belirtti. Türkiye'nin internet kavşağı potansiyelinin kullanılamadığını söyleyen Nebil, "Kendi verilerimizi takip ettiğimiz trafik değişim noktası olmalıydı ama yok" dedi
Sitede oku
Dünyada yakın tarihe ABD yönetiminin BM onayı bulunmayan ve yalan istihbaratlarla girişilmiş işgal ve savaşları damgasını vurmuş, Türkiye dahil pek çok ülke sınırlarının dibinde ihtilaflı bölgeler yaratacak eylemlere yönelmişken, Rusya Federasyonu'nun Ukrayna müdahalesi bugüne kadar görülmemiş çifte standartların uygulanmasına yol açtı. Bunların en dikkat çekici olanı Batı anlatısı dışındaki haber ve içeriklerin 'dezenformasyon' gerekçesiyle sansür ve karartmaya tabi tutulması. Kendisini ifade ve basın özgürlüğünün en büyük savunucusu olarak sunan Batılı devletlerin öncülüğünde teknolojik çarklar tek yanlı bir dijital dünya tasarımına dönüşürken, objektiflik de yok edilmiş durumda. Rusya ile bağlantılı her türlü yayın engellenir, YouTube hesapları kapatılırken, siber ve DDOS saldırılarının sonu gelmiyor. Büyük teknoloji şirketleri kurumları alenen men etmekle yetinmeyerek twitter ve facebook gibi sanal ağlarda algoritmaları devreye sokuyor ve tek tek kullanıcı avına çıkarken, Ruslara karşı alenen ırkçı ve nefret suçu söylemleri için alan açıyor. Bu arada da basın ve ifade özgürlüğü konusunda çok eleştirilen Türkiye'de hükümet özellikle dijital alanda yasaklamalara yönelmediği halde Sputnik Türkiye'nin de internet erişim teknolojisinde Avrupa'ya olan bağımlılığı sebebiyle karartılması söz konusu.
Küresel dünyanın dijital savaşlarını bilişim ve teknoloji uzmanı Füsun Sarp Nebil ile konuştuk.

‘Dezenformasyon ilk çağlardan beri var ve bunlarla boyut kazanmış durumda’

Füsun S. Nebil’e göre, dezenformasyon ilk çağlardan beri var olay bunlarla boyut kazanmış durumda. Devletler arasındaki kapışmaların bir ayağının da siber alemde kurumlar ve bireyler hedeflenerek yaşandığını ve bu saldırıların üç gruba ayrılabileceğini anlatan Nebil, bunların somut ve güncel hayatı etkileyen altyapılara yönelik sonuçları olduğunu anımsattı:
“Bunlar fiziksel hayatımızdan farklı şeyler değil. Dezenformasyon dediğimiz manipüle edilmiş bilgi konusu ilk çağlardan beri var. Sun Tzu’nun kitabında da dezenformasyonun nasıl yapılacağı uzun uzun anlatılıyor. Dolayısıyla bunlar yeni şeyler değil. Olay bunlara yeni bir boyut katmış durumda. Savaş devletler arasında oluyor, siber saldırı da kurumlara ya da bireylere yapılan saldırılar oluyor. Bunları üç gruba ayırabiliriz. Dezenformasyon birinci grup, daha görünür olanlar. İkinci grup bilgisayarlara sızma, sonrasında içinden bilgi çalınabiliyor, casusluk yapılabiliyor. Orada iki yıl önce yapılan Solarwinds saldırısı böyle bir şey, 9 aydır içerideymiş. Bir şeyler çaldı mı, değiştirdi mi bilinmiyor. İran’a yapılan Stuxnet saldırısı verilerin değiştirilmesi şeklindeydi. Nükleer yakıtın zenginleştiği santrifüjlerin dönüş hızını yanlış göstererek saldırı yaptılar. 500 iken 300 gösterdiler mesela. Halbuki 500’de santrifüjler o hızla patladı. Tesis kullanılamaz hale geldi. Bu tür saldırıları günümüzde kritik altyapılar elektrik, su, doğalgaz konularında görüyoruz. Bir de DDoS saldırıları var. Üç şerit geliş, üç şerit gidiş, 15 Temmuz Köprüsü’ne 20 şerit araba yığıyorsunuz. Fakat karşı tarafa da bir duvar koyuyorsunuz, giremiyorlar. Yolu kesilmiş yani. Dolayısıyla oraya giden arabaların geri dönmeleri lazım, oradan çıkış yok. bir yandan 20 şerit araba geliyor, bir yandan geri dönüşler, böylece yol tıkanıyor. DdoS böyle bir saldırı oluyor. Kullanılamaz hale geliyor. 2007’de Estonya’da yaşandı, Ruslar olduğu iddia edildi. Biz bu saldırıların kimler tarafından yapıldığını da bilmiyoruz. Ama bıraktıkları işaretlerden ya da konunun içeriğinden orada Rusya’dan kopmalar döneminde Rus heykelini kaldırıp başka bir yere taşımayı planladıkları zaman dört günü yoğun 2-3 haftalık saldırılar oldu. Bu saldırı dolayısıyla Ruslardan oldu. Bizi ilgilendiren kısmı şu. Bu saldırıların bir kısmı biss kullanılarak yapıldı. Clinton’ın siber danışmanı olan Richard Clarke, Siber Savaş diye 2010’da bir kitap çıkardı. İçinde Türkiye’deki Trojanların yani bilgisayarlarımıza biz fark etmeden yanlış sitelere girdiğimizde veya maillerdeki linkleri tıkladığımızda bilgisayarımıza ithal edilen virüslerin kullanıldığını görüyoruz. Durum bu.”

'Rusya'yı internetten çıkarın çağrısı yapıldı; bu yapılamaz, yapılırsa internet bölünür'

Nebil, dijital dünyada yaşanan son sansür ve karartmalar nedeniyle basın ve ifade özgürlüğü konusunda 'çok tehlikeli bir noktada' olunduğu görüşünde. İnternet'in ABD'de başladığını anımsatan Nebil, zamanla Amerikalılara ait yapıların uluslararasılaştığını belirtirken, günümüzde 'Rusya'nın internetten çıkarılması' gibi önerilerin ortaya atılabilir olduğunu aktardı. "Bu yapıldığı zaman internet bölünür" diyen Nebil, bunun 'kendi ayağına sıkılması' anlamına geleceğini belirtti:
“Çok tehlikeli bir noktadayız. 2003’te ilk defa Tunus ve Cenevre’de yapılan toplantılarda dünyanın internet yönetişimi tartışıldı. Amerika’da başladı internet. Her ne kadar 'Amerika’da merkezi yok, yönetmiyor' denilse de doğru değil. Bazı yapılar var, ICAM bunlardan biridir. İnternet adreslerinin kurallarını koyan bir kurumdur. İnternetin altyapısı konusunda çalışan bir grup var. Bunlara Amerikalılar, bu internetle ilgili toplantılarda bazı geri adımlar atmak zorunda kaldı. En azından bu konuları çok uluslu hale getirdi. Danışman olarak başka insanlar aldı ya da yönetim kurulları oluşturdu. Mesela ICAM yönetiminde Ukrayna’dan da bir kadın vardı. Ukrayna’nın 34 yaşında bir dijital dönüşüm bakanı var. Bu bakan döndü, ICAM Başkanı’na mektup yazarak ‘Rusya’yı internetten çıkar’ dedi, özellikle dezenformasyonu engellemek için. Ama bu yapılamaz. Bu yapıldığı zaman internet bölünür. O zaman herkesin kendi interneti olur. Zaten İran ve Çin’de buna benzer birtakım yaklaşımlar var ve bu yaklaşımlar güç kazanır. Kendi ayaklarına çelme takmış olurlar. Bunu yapmaları doğru değil. Facebook, Google, MasterCard Rusya’daki servislerini ilk tepkiyle kestiler. Ama sonucu ne olacak?"

'Google, Facebook ya da Twitter size ne kadar yer vermişse...'

Nebil, teknolojide 'bağımlılığa' da teknolojinin hayati konulardaki kullanım örneklerini vererek dikkat çekti. 1974 Kıbrıs Barış Harekatı'nda Türk gemilerinin programlama yüzünden ateş edemez olması, yahut Arjantin'in Falkland Savaşı'nı Britanya'ya karşı yine ateşleyemez olması yüzünden yitirmesine atıfta bulunan Nebil, bunların savunma sanayi geliştirme ihtiyacını doğurması gibi sonuçlarının internet dünyası için de geçerli olduğunu vurguladı:
"1974’te Kıbrıs harekatı sırasında bize ambargo uygulandı. Gemilerimizin yabancılara ateş edemediğini anladık, yani gemiler programlanmış. Karşıdaki kişi o gemiyi satın aldığımız ülkeyse oraya ateş etmiyor. Arjantin Falkland Savaşı’nın yenilgiyle sonuçlanmasının nedeni de buydu. Arjantiler, İngilizlerle karşı karşıya geldiğinde gemileri İngilizlere ateş etmedi. Dolayısıyla bunu görünce biz de savunma sanayine ağırlık verdik. 1974 ile başlayan bir hikayedir bu. Rusların zaten birtakım yapıları vardı. Onları güçlendiriyorlar. Bu Türkiye’de de böyle bir düşünceye yol açtı, Avrupa’da öyle oldu. Demek ki biz internette kendi özgürlüğümüze sahip değiliz ki bunu Columbia Gazetecilik Okulu TOW Merkezi Direktörü Emily Bell, 2014’te Reuters’taki bir konuşmasında söyledi. ‘Silikon Vadisi’ne karşı gazetecilik yenildi’ dedi. Artık biz gazeteler olarak, editöryel olarak okuyucumuza neyi sunacağımıza karar veremiyoruz. Çünkü okuyucu bunları sosyal medya üzerinden okuyor. Böyle olunca da Google, Facebook ya da Twitter size ne kadar yer vermişse, daha çok büyük yayınları gösterdikleri iddia ediliyor, dolayısıyla bunun değişmesi lazım. Ama olaya serin kanlılıkla bakıp kendi yerimizi de değerlendirmemiz lazım. Çünkü işin ucunda bu iki ülkenin kesinlikle savaşa itildiğini görüyorum. Ukraynalılar için kendi hesabıma çok üzülüyoruz, Rusların yaptığından da Türkiye olarak korkuyoruz. Savunma sanayinde Ukrayna’ya ne kadar büyük satışlar yapıldığını görüyoruz. Dolayısıyla savaş adeta itekleniyor.”

'Bizim kendi verilerimizi kendimizin takip ettiği bir trafik değişim noktası olmalıydı ama yok'

Nebil, Türkiye'nin kendi internetinin güçlü olmadığı görüşünde. Türkiye'nin bölgenin internet kavşağı olma potansiyeline sahip olduğunu ancak bunun kullanılmadığını belirten Nebil, 'trafik değişim noktalarının' işlevsizliğinin bugünkü durumda etkili olduğunu vurguladı. Sputnik Türkiye'nin web sitesine girilememe nedeninin de bununla ilgili olduğunu belirten Nebil, "Türkiye’de var. Ama operatörlerimiz içine girmiyor veya kısıtlı giriyor. Bizim kendi verilerimizi kendimizin takip ettiği bir trafik değişim noktası olmalıydı ama yok" dedi:
“Burada bizim bakmamız gereken kendi ülkemizle ilgili durum. Bizim internetimizin güçlü olmadığını görüyoruz. Türkiye’de iki kere trafik değişim noktası kuruldu. Biri 1998’de TIX adıyla kuruldu. İkincisi TNAP adıyla kuruldu, hala mevcut. Fakat Türkiye’de Türk Telekom tekelini korudukları için en büyük abone sayısı Türk Telekom’da olduğu için bir fonksiyonu olamıyor. Bunun devlet tarafından zorlanarak Türk Telekom’un bu yapıların içine girmesi ya da yeni değişim noktaları kurulması lazım. 2015’te Bakü’ye bir Amerikalı danışman davet ediliyor ve şu soruluyor. ‘Bakü, bölgenin internet kavşağı olabilir mi?’ ‘Hayır bu bölgenin doğal internet kavşağı İstanbul’dur’ diyor. Kafkaslar, Ortadoğu hatta Uzak doğu, Avrupa, Afrika ve Rusya bütün bunların ortasında burası bir kavşak. Ukrayna üzerinden bizim Rusya ile bir bağlantımız var. Ama arada Ukrayna olunca bugün Sputnik’i o nedenle göremiyoruz. Kendi bağlantılarımızın olması lazım. Bizim stratejimizi uluslararası firmalar taşıyor. Yurtdışına çıktığı anda verilerimizi bunlara veriyoruz. Örneğin Londra’da var, 1995’te kuruldu, o zamanın beş operatörü kurdu, bir tanesi de British Telecom eski devlet tekeli. Bugün orada 950 tane operatör trafik değiştiriyor. Oraya trafik değiştirirken para ödüyorlar. Alman trafik değişim noktası De-cix var. İstanbul’da da var. De-cix, WikiLeaks belgelerinde Alman gizli servisinin dinleme yaptığı yer olarak çıktı. Ondan sonra De-cix, Alman hükümetini ve gizli servisini mahkemeye verdi, ‘Ben artık veri vermeyeceğim’ dedi. Alman mahkemesi 2018’de ‘Vermek zorundasın’ kararı çıkarttı. Türkiye’de var. Ama operatörlerimiz içine girmiyor veya kısıtlı giriyor. Bizim kendi verilerimizi kendimizin takip ettiği bir trafik değişim noktası olmalıydı ama yok. MasterCard birdenbire Rusya’yı blokladı. Bu da Türkiye açısından düşünülmesi gereken bir tehdit. Türkiye’nin bir kredi kartı var, TROY. Bunun bir an önce hayata geçirilmesi lazım.”
Ukrayna krizi
Sputnik Türkiye'ye neden erişilemiyor?
Yorum yaz