Rusya’nın Ukrayna’da başlattığı özel askeri operasyonunda, gündemde yer tutan önemli başlıklardan birini insan hakları ihlalleri oluşturdu.
Ukrayna ordusu ve devlete bağlı neo-Nazi güçler, hem 2014’ten, hem de Rusya’nın operasyonunun başladığı süreçten bu yana savaş suçu sayılabilecek çok sayıda fiile imza attı.
Son olarak da, Ukraynalı neo-Naziler tarafından sosyal medyada yayınlanan videolarda, esir alınan Rus askerlerinin elleri bağlanarak önce darp edildiği, ardından vuruldukları görüldü.
Batı medyasında yeterince yer verilmeyen bu saldırılar, Ukrayna ordusunun ve neo-Nazilerin işlediği ilk suçlar değil.
Ülkede 2014’te gerçekleşen Maydan darbesinin ardından, bölgedeki Rusça konuşan sivillere ve Donbass cumhuriyetleri askerlerine yönelik çok sayıda insan hakları ihlalleri gerçekleştirildi.
Bölgede 2014 ile bu yılın başı arasında toplamda 14 bin kişi öldü. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Ofisi, son 4 yılda sivil ölümlerinin yüzde 81.4'ünün Donbass'ta yaşandığını tespit etti. Bu rakama göre, 2014’ten bu yana öldürülen her 5 kişiden 4’ü Donbasslı. Rapora konu edilen son 4 yıl, aynı zamanda Ukrayna güçlerinin Donbass’a yönelik saldırılarında artış eğilimi gözlenen bir zaman dilimi.
Ukraynalı milliyetçilerin işledikleri ihlal suçları, bugüne kadar çok sayıda uluslararası kuruluş tarafından tespit edilse de, bu ihlaller uluslararası kamuoyunda kendisine yeterince yer bulamadı. Bunun sebebi, aşırı milliyetçiliği Rusya’ya karşı ‘kullanışlı güçler’ olarak kodlayan Batı’nın siyasi ajandasının daha baskın hale gelmesi.
Bölgede bugüne kadar sivillere ve askerlere yönelik çok sayıda ihlal suçu işlendi, bu ihlallerden öne çıkanlardan bazıları şu şekilde:
Azov militanları, 2015 yılında Ukraynalı sivil bir çifti asarak infaz etti. Daha sonra yapılan incelemelerde, kadının yaklaşık 7-8 aylık hamile olduğu ortaya çıktı.
Azov Taburu, 2015'te sivil bir çifti asarak infaz etti
© Telegram
Yine 2015 yılında, Azov Taburu militanları, esir aldıkları bir askeri canlı bir şekilde çarmıha germişti.
Azov Taburu'nun çarmıha gerdiği asker
© Telegram
Zihinsel engelli bir adam, Ağustos-Eylül 2014'te 'Azov' ve 'Donbas' taburlarının sekiz ila 10 üyesi tarafından işkence, tecavüz ve diğer cinsel şiddet biçimlerine maruz kaldı.
2 Mayıs 2014’te gerçekleşen Odessa Katliamı’nda da, resmi rakamlara göre 48 kişi katledildi, ancak bu rakamın 100'e yakın olduğu belirtiliyor. 'Praviy Sektor' (Sağ sektör) üyesi yaklaşık 2 bin kişi, futbol taraftarı görünümünde sahneye çıkarıldı ve ülkedeki antifaşist muhalefetin eylem yaptığı ve çadırlarının bulunduğu Klyukovoe'ye gelerek eylemcilere saldırı düzenledi. Milliyetçilerin saldırısına yaklaşık 2 saat boyunca direnen eylemciler, bölgedeki sendika binasına çekilseler de kurtulamamış, milliyetçilerin binayı molotof kokteylleriyle ateşe vermelerinin ardından ise yakın tarihin en kanlı katliamlarından biri yaşanmıştı.
Aynı şekilde, Rusya’nın operasyonunun başlangıcından bu yana da çok sayıda ihlal gerçekleştirildi. Yalnızca son bir ay içerisinde, Ukrayna güçleri tarafından uygulanan insan hakları ihlallerinin bazıları şu şekilde:
Ukrayna güçlerinin yönetimi altında bulunan bölgelerde çok sayıda sivil, ‘Rusya ile işbirliği’, ‘yağma’ veya ‘hırsızlık’ gibi iddialarla direk ve ağaçlara bağlanarak işkence gördü.
Vinnitsa’da milliyetçiler, ‘Rus işbirlikçisi’ olmakla suçladıkları birini ellerini bağlayarak önce darp etti, ardından bıçakladı.
Ukrayna güçleri tarafından bıçaklanan sivil
© Telegram
Mariupol'de bir okulun bodrum katında, üzerinde ağır işkence izleri bulunan bir kadın cesedi bulundu. Yapılan incelemede, kadının karın bölgesine kendi kanıyla gamalı haç çizildiği görüldü.
Azov Taburu'nun Mariupol'de işkenceyle öldürdüğü kadın
© Telegram
Ukrayna güçlerinin, Rubijne’deki sivil yerleşim alanlarına düzenledikleri saldırıda siviller hayatını kaybetti.
Donetsk’in yerleşim birimleri, misket bombası yüklü Toçka-u roketiyle vuruldu. Saldırıda 20 sivil yaşamını yitirdi, 28 sivil ağır yaralandı.
Mariupol’deki Azov militanları, sivillerin tahliyesi kararına uymadı ve çok sayıda Mariupol sakinini kentte esir aldı.
Neo-Nazi Azov militanı Ivan Zaliznyak, hayatını kaybeden Rus askerlerden birinin telefonuyla, askerin annesini görüntülü arayarak dalga geçti.
Yaşanan ihlalleri Sputnik’e yorumlayan gazeteci Çağlar Tekin, bölgedeki şiddet ve işkence olaylarının, özellikle güvenlik aygıtına, yani asker, polis ve istihbarata egemen olan neo-Nazilerin görüşlerine, yaklaşımlarına uygun olmayan, doğumu itibariyle şüpheli ve aşağı görülenleri hedef aldığını vurguladı.
‘Batı, gelişiminde payı olduğu insani değerlere savaş açmış bir görüntü veriyor’
“Bunların arasında İstihbarat Şefi, Belediye Başkanı, Rusya ile yürütülen müzakerelere katılan heyet üyesi gibi ülkede de tanınan isimlerin yargısız infazı ve bu cinayetlere Kiev yönetiminin verdi açık destek kritik bir öneme sahip. Ayrıca, sokaklara egemen olan, insanların ağaçlara, direklere bağlanarak teşhir edilmesi de benzer bir durumun göstergesi” diyen Tekin, Batı’nın ‘gelişiminde kritik payı olduğu modern insani değerlere savaş açmış bir görüntü verdiğini’ belirtti.
Ukrayna’daki milliyetçilerin faaliyetlerinin yalnızca askeri alanda yaşanmadığını söyleyen ve benzer ihlallerin diğer insani konularda da görülebileceğinin altını çizen Tekin, şunları söyledi:
“Özellikle Avrupa’ya göç esnasında ortaya çıkan ırkçı tablo da bunun merkezi göstergelerinden. Almanya sınırında siyahların trenlerden indirilmesi, siyahların Harkov’da canlı kalkan olarak esir alınmalarına karşı yaptıkları eylemler, Hintlilerin sınırdan çıkabilmek için Hindistan hükümetinin devreye girmek zorunda kalması... Onlarca örnekte hem Ukrayna’da neo-Nazizmin devlet içerisindeki egemenliğini, hem de Avrupa’nın benzer uygulamalarla buna verdiği ideolojik ve maddi destek istisnai olarak yorumlanamayacak kadar net bir biçimde ortaya çıktı.
Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın Mariupol’den Türk vatandaşlarının çıkışlarının engellendiğini, Ukrayna Ordusunun, -ki bu kentte ağırlık Azov Taburunda- sivillerin çıkışı için hazırlanan ve güvenlik garantisi verilen güzergahlara mayın döşediğini açıklaması, nasıl bir tehlike ile karşı karşıya olunduğunu daha net bir biçimde ortaya koyan gelişmelerden. Türkiye’nin böyle bir açıklama yapmasının önemi, Rusya’nın açıklamalarından daha kritik. Zira Ankara, her iki güç arasında dengeli bir noktada durmaya gayret etse de, Kiev yönetimini hem askeri hem de NATO üzerinden siyasi olarak desteklediğini hiç gizlemedi.”
‘Avrupa, neo-Nazilere verilen desteğin bedelini de toplumsal şiddetle ödeyecek’
Öte yandan Tekin, Ukrayna’daki neo-Nazi akımların, yalnızca Doğu Avrupa’da değil, kıtanın Batısında da çok sayıda suça sebep olacağını söyleyerek, “Almanya’da, Hollanda’da daha fazla Türkün öldürüldüğünü, Fransa’da siyahlara yönelik şiddetin yükselebileceğini öngörebiliriz. Yani bir bütün olarak Avrupa, nasıl ki Ortadoğu’da cihatçılara verilen desteğin bedelini terör saldırıları ile ödediyse, neo-Nazilere verilen desteğin bedelini de toplumsal şiddetle ödeyecek. Bu bedel cihatçıların yaptığı terör saldırılarına da benzemek zorunda değil, daha yaygın bir biçime kavuşmaya müsait. Tıpkı Belarus üzerinden Polonya’ya girmeye çalışan Ortadoğulular soğukta ölüme terk edildi ise, Akdeniz üzerinden gelenler boğulmaya mahkum ediliyor ise, bunları aşıp da Kıta’ya ulaşanlar için çalışma koşullarından sosyal hayata dek geniş bir baskı alanı ile başbaşa kalacaklar” ifadelerini kullandı.
‘Avrupa hükümetlerinin ve kapitlizmin yeni eğilimi’
Neo-Nazi ideolojisinin Avrupa’da yeni bir silah olarak yükselmeye devam ettiğini vurgulayan Tekin, Batı’nın çözüm bulmak yerine yarattığı tablonun sorumluluğunu ‘mazlum insanlara yüklediğini’ vurguladı:
“Bu durum, toplumun kendi dinamikleri içerisinde büyümekten öte, doğrudan Avrupalı hükümetlerin ve kapitalizmin yeni eğilimi olarak ortaya çıktı. Rus ‘şakacı’ların kendilerini Ukrayna Başbakanı olarak tanıttıkları İngiltere İçişleri Bakanı ile girdikleri diyalogda, ülkedeki neo-Nazilere İngiltere’nin bakışını sorduklarında, ‘sevildikleri’ cavbını almaları, bu durumun çarpıcı örneklerinden.
Neo-Nazi ideolojisi, Avrupa’da yeni bir siyasi silah olarak kullanılıyor. Özellikle Doğu Avrupa bunun merkezi olurken, kıtanın geri kalanında günden güne gerileyen haklar ve işçi sınıfının yoksullaşması gibi başlıklar, Batı’nın çözüm bulmak yerine, attıkları siyasi adımlarla yabancı düşmanlığını körükleyerek yarattıkları tablonun sorumluluğunu mazlum insanlara yıkmaya devam ettiğini gösteriyor.”