EKSEN

'Kıyameti koparan, 1991 sonrası Batı'nın geliştirdiği hukuki yorumları ilk kez Rusya'nın kullanması'

Ozansü'ye göre, Batı Soğuk Savaş zaferinin el üstünlüğüyle 1945 hukukunun ilkelerinin içini yorum yoluyla boşalttı, kıyameti koparan 1945'in karşı öznesi Rusya'nın harekete geçmesi. Avrupa'nın ışık hızıyla aşırı sağa kaydığını belirten Ozansü "Rus yazarların kitaplarını kaldırıyorlar. Berlin'de kitap yakma törenlerinden ne farkı var" diye sordu.
Sitede oku
Rusya Federasyonu'nun ABD desteğiyle BM onaylı Minsk Anlaşmalarını çöpe atarak 2014'ten bu yana kontrolü dışında olan Donbass'a saldırmaya hazırlanan Ukrayna'ya müdahalesi tartışılıyor. Özellikle Soğuk Savaş'ın bittiği 1990'larda bu yana Yugoslavya başta olmak üzere dünyanın pek çok bölgesinde BM onayı olmaksızın uluslararası hukuka aykırı sayısız müdahale, işgal ve darbe gerçekleştirmiş olan ABD yönetimi, BM hukuku çerçevesinde 'egemenlik' alanına çekilerek Moskova'nın müdahalesini 'işgal' olarak nitelendiriyor.
Moskova ise Ukrayna'da ABD yönetiminin 2014 darbesinden bu yana desteklediği aşırı sağcı neonazi grupların tehdidi altındaki Rusça konuşan ve Rus asıllı nüfusa yönelik saldırı hazırlığına atıf yaparak 'özel operasyona' giriştiğini söylüyor, 'denazifikasyon' ve 'demilitarizasyon' hedefleri koyuyor. Moskova Minsk Anlaşmaları'nın 'ölü ilan edildiği' bir ortamda ABD'nin NATO'nun genişleme stratejisi çerçevesinde Rusya'yı kıskaca alma hedefinde Ukrayna'yı sıçrama tahtası kıldığını söylerken, ortak tarih, akrabalık ve kültür bağları bulunan bu ülkenin 'tarafsızlaştırılmasına' vurgu yapıyor.
Ukrayna krizine dair uluslararası hukuk bağlamındaki tartışmaları Kamu Hukukçusu Dr. Mehmet Cemil Ozansü ile konuştuk.

'1945 hukukunun genel prensiplerinin içini yorum yoluyla boşalttılar'

Dr. Mehmet Cemil Ozansü’ya göre, bugün yaşananlar bir hukuk tarihi perspektifiyle ele alınmaza, anlaşılması mümkün olmaz. Dünyada kurulan son formel düzenin İkinci Dünya Savaşı'nın sonunda 1945’le yaratıldığını anımsatan Ozansü, 1991’den sonra 'insani gerekçelerle' çeşitli müdahalelerde hukukun genel prensiplerinin yorum yoluyla içinin boşaltıldığını söyledi. Ozansü'ye göre bunun başlangıcı Yugoslavya saldırısı:
“Bir hukuk tarihi perspektifiyle ele almamız gerekiyor. Başka türlü bu durumun anlaşılabilmesi mümkün değil. Bugün en son kurduğumuz formel düzen 1945 düzeni. Bu hukuken değişmiş değil ancak 1991’den sonra çeşitli müdahalelerde hukukun genel prensiplerinin yorum yoluyla içinin boşaltıldığına şahittik. Bunun başlangıcı olarak Yugoslavya harbini zikredebiliriz. Burada insancıl müdahaleyi bir kavram olarak ortaya attılar. Miloseviç rejiminin ‘at nalı operasyonu’ dediler. Kosova’da bir soykırım ve insanlığa karşı suçlar işleyeceği, dolayısıyla BM’nin kuvvet kullanma yasağının o istisnada geçerli olmak üzere ihlal edilebileceğini, insani müdahalenin daha doğrusu kuvvet kullanma yasağının dışında kalmadığı yolunda argümanlaştırarak bu uluslararası hukuk normunu dolanmak istediler. Başarılı da oldular, neticede Yugoslavya kendi varlığını güçlü biçimde ayakta tutabildi. Sonra 2008’de gerçekleştirdiler. Çeşitli tanımalar dünyada yapıldı. Rusya o zaman da tanımadı, Çin de öyle."

'Önleyici saldırı konsepti oluşturdular, bu daha çok askeri bir kavram'

Ozansü, Yugoslavya'da 'soykırım ve insanlığa karşı suç işlenecek, acil müdahale etmeliyiz' yorumlanmasıyla davranıldığını anımsatırken Bush doktrininin ise 11 Eylül 2001 saldırılarının ardından 'önleyici müdahale' konseptini eklediğini vurguladı. Ozansü, bunun daha çok 'askeri bir kavram' olduğunu söylerken, bu yolla Afganistan ve Irak operasyonlarının yapıldığını belirtti:
"Rusya da bugün basılmış olan ayak izlerine bakarak yürüyor. Daha önceden yapılmış olan insancıl müdahale ve 11 Eylül’den sonra önleyici meşru müdafaa konsepti oluştu. Bu konsept çok daha askeri bir kavram. Yugoslavya harbinde daha 1945 düzenine referans verebilen bir içerikle hareket ettiler. Soykırım ve insanlığa karşı suç izlenecek, biz buna acil bir şekilde müdahale etmeliyiz diyerek müdahale ettiler. Bush doktrini sonrasında, 2001 saldırılarından sonra Amerika’nın ortaya atmış olduğu yeni konsept çok daha askeri gerekçelere dayanıyor. Oradan gelebilecek bir askeri saldırı söz konusu olduğunda, oradaki ulusal egemenliği ya da oradaki devletlerarası hukukun gerektirdiği prensipleri ihlal eder biçimde aktif olarak önleyici şekilde meşru müdafaada bulunabileceklerini iddia ettiler. Hem Afganistan hem Irak devletine bu operasyonlar gerçekleştirildi. Bunların hepsi aslında uluslararası hukuka aykırı.”

‘Kıyameti koparan fark 1945'in karşı öznesi olarak Rusya'nın harekete geçmiş olması’

Ozansü'ye göre bugün kıyameti koparan mesele, 1991 sonrası Batı'nın geliştirdiği hukuki yorumları ilk defa Rusya'nın kullanması. Batı'nın 1991'de Soğuk Savaş'ı kazanmanın verdiği hissiyatla, 'el üstünlüğü bizdedir, bunları tek taraflı olarak ulusal egemenlikler aleyhinde sadece biz kullanabiliriz' dediğini aktaran Ozansü, hukukun son tahlilde bir iddia meselesi olduğunu anımsattı. Ozansü bugün olup bitenin 1945 düzenini kuran karşı öznenin de aynı hukuku normlara aynı yorumu tatbik etmesi olduğunu belirtti:
“Rusya insanlığa karşı suçlar işlendiği, Rus azınlığa insancıl hukuku ihlal eden çeşitli yaptırımların uygulandığı gibi bunları argümante ediyor. Kısacası şu ana kadar geliştirilmiş olan 1991 sonrası hukuki yorumları ilk defa Rusya’nın kendi hamlelerinde gerekçelendirmeye başladığını görüyoruz. Kıyameti koparan mesele bu aslında. 'Biz 1991’de Soğuk Savaş’ı kazandık, el üstünlüğü bizdedir, yeni düzen bize aittir, dolayısıyla biz bunları tek taraflı olarak diğer ulusal egemenlikler aleyhine kullanabiliriz. Ama bunun başka bir devlet tarafından iddia edilmesini kabul edemeyiz' deniliyor. Hukuk bir iddia meselesidir. Uluslararası hukuk söz konusu olduğunda bu daha bariz ortaya çıkar. Çünkü uluslararası hukukta bir üstün üçüncü yoktur. İç hukukta üstün üçüncü her zaman devlettir. Biz bir husumet meydana geldiğinde devletin bu işi uzlaştıracak ve nihai olarak karara bağlayacak mahkemelerine müracaat ederiz. Ancak uluslararası hukukta bu çok sınırlı bir biçimde, devletlerin otoriteleri kabul etmesi halinde mümkün olabilecek bir şey olduğundan bu üstün bir üçüncünün olmadığı bir hukuksallık söz konusudur. Bir yanıyla da uluslararası hukukun bir esprisine de gelişmesine de imkan veren bir şeydir. 1945 düzeni formel anlamda varlığını sürdürüyor. Temel esprisi, şiddet tekelinin BM vesayeti altında icra edilebilir olması. Kimsenin bizzat ihkakı hakta bulunmaması, kendi başına hukuku ilan etmemesi, bunun yerine herhangi bir çatışma söz konusu olduğunda bunun BM üzerinden halledilmesi. Yugoslavya harbinden beri Rusya’nın veto ihtimalini öngören NATO kuvvetleri burada kendi başlarına BM vesayetini atlayarak bir gerekçe öne sürerek, kendi askeri operasyonlarını yapıp o anlamda başarıya ulaştılar. Bu dünya sistemi bakımından önemli, yeni bir şey olmuyor. Fark, karşı öznenin hareket ediyor olması, 1945 düzenini kuran karşı öznenin de aynı hukuku normlara aynı yorumu tatbik ediyor olması bizde bu heyecanı uyandırıyor.”

'1991’den sonra 'uluslararası kamuoyu' diye bir kavram icat edildi'

Hukukun bir çatışmanın düzenlenmesi meselesi olduğunu, ancak tek taraflı değiştirme girişiminin bugünkü ortamı yarattığını vurgulayan Ozünsü'ye göre 1991'den sonra artık 'uluslararası kamuoyu' diye bir kavram ortaya atıldı ancak bu sadece 'Batı bloğunun o anki siyasi çıkarlarını' ifade ediyor:
“Hukuk bir çatışmanın düzenlenmesi meselesidir. Hukuk genel bir barış statüsüdür, zamansal ve mekansal olarak alanı belirler. Bu içeriğin gerçekleşebilmesi için, yani o çatışmanın kurallı şekilde icra edilebilmesi için hukuksal normlara riayet ve o üzerinde bir konsensüs sağlanmış olması lazım. Bunu tek taraflı olarak değiştiremezsiniz. 1991’den sonra 'uluslararası kamuoyu' diye bir kavram icat edildi. Aslında uluslararası kamuoyu Batı blokunun o anki siyasi çıkarlarını ifade eden bir mahiyet kazandı. Soğuk Savaş bitti ama bunun hukuksal biçimleri icat edilmedi ve uygulanmadı. 1945’in hukuksal biçimleriyle devam ettik. Bunlar teker teker erozyona uğratılarak temel kavramların reforme edilmesiyle Batı bloku yoluna devam etti. Bunun yerine objektif olduğunu iddia ettikleri değerler kümesi icat ettiler. Bütün dünya bundan sonra bu değerlerin diktası altında hareket edecek. Bunun dışına çıkıldığında da kendimiz bu müdahale yetkilerini kullanabileceğiz.

‘Rus yazarların kitaplarını kaldırıyorlar, Nazilerin Berlin Üniversitesi önünde kitap yakma törenlerinden ne farkı var?’

Yugoslavya savaşının Avrupa'da bütün siyasi partileri ikiye böldüğünü ve tartışmalar yaşandığını anımsatırken, "Yugoslavya harbinden beri Batı politik düşüncesinde büyük bir saldırganlığa eğilim olduğunu tespit edebiliriz" diyen Ozansü'ye göre Avrupa ışık hızıyla aşırı sağa yöneliyor. Bugünkü gelişmelerden faydalanacak olanın yeni kurulan faşizan partiler olduğunu belirten Ozansü, “Rus yazarların kitaplarını kaldırıyorlar, Nazilerin Berlin Üniversitesi önünde kitap yakma törenlerinden ne farkı var” diye sordu:
"Yugoslavya harbiyle, devamından gelen Afganistan’da yapılan müdahalelerde de temel bir fark var, askeri olana dönüldü. Çıplak bir biçimde ortaya çıktı siyasi şeyler. Önce bu kibar bir biçimde başladı, Avrupa’da da tartışıldı. Almanya’da Yugoslavya harbi sırasında bütün partiler ortadan ikiye bölündü. Bu müdahaleye karşı çıkan sağ partilerden şu itiraz geldi, ‘Biz bugün bunu yaparsak -Rusya’yı kastederek- yarın bunu başka bölgesel güçler de kendi çıkarları gayretiyle kullanacaklardır’. Alman siyasi ilkelerinden biri İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Alman ordusunu asla yurt dışında görevlendirmemek varken, çok net bir şekilde Yeşiller Partisi’nden Dışişleri Bakanı Joschka Fischer "Soykırımda da vebalimiz var, Yugoslavya’ya müdahale etmeliyiz" gerekçesini koydu. Bunu Yeşiller eliyle yaptılar. Bugün Alman Parlamentosu’na bakıyoruz, bütün fraksiyonlar gelişmeleri ayakta alkışlıyor. Yugoslavya harbinden beri Batı politik düşüncesinde büyük bir saldırganlığa eğilim olduğunu tespit edebiliriz. Dün Oskar Lafontaine, bu gerekçelerle Die Linke’den istifa etti. 'Nasıl olur da Ukrayna’da çatışmayı kışkırtıcı şeyler yaparlar' diye kendi partisini de eleştirerek istifa etti. Uluslararası hukukta öyle bir yükümlülük de vardır, savaşı kışkırtıcı değil teskin edici şekilde müdahale edilmesi lazım. Avrupa’da ışık hızıyla aşırı sağa doğru bir yönelim söz konusu. Bundan faydalanacak olanlar da şüphesiz yeni kurulan faşizan partiler. AfD’nin bundan faydalanacağını söyleyebiliriz. Rus yazarların kitaplarını kaldırıyorlar. Bunu gördüğümüzde Nazilerin Berlin Üniversitesi önünde kitap yakma törenlerinden ne farkı var? Evrensel kültüre saldırılan içerikler de aynı.”
Yorum yaz