Türkiye'nin Katar dışında büyük gerilimler yaşadığı Körfez bölgesinde ilişkileri onarma hamlesinde sıra, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ziyaretine geldi. Erdoğan, 2021 sonlarında BAE şeyhi Halife bin Zayid Al Nahyan'ı ağırlamasının ve Türk ekonomisinin çok ihtiyaç duyduğu yatırımların sözünü almasının ardından bu ülkeye iki günlük resmi ziyarette bulundu. Ziyaret sırasında savunma sanayii, sağlık, iklim değişikliği, sanayi, teknoloji, kültür, tarım, ticaret, ekonomi, kara, deniz taşımacılığı, gençlik, afet yönetimi, meteoroloji, iletişim ve arşiv alanında işbirliği protokolleri ve kimi mutabakatlara imza konuldu.
BAE'nin Erdoğan'ı coşkulu bir kamu diplomasisi kampanyası eşliğinde ağırlaması dikkat çekti. Erdoğan ise “Türkiye-BAE ilişkisinde yeni bir dönemi başlattık” ifadelerini kullandı.
Ankara, BAE'yi 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında bulunmakla suçlayarak ağır ithamlarda bulunmuştu. Türkiye'de pek çok skandalla ilgili bilgiler aktaran suç dünyasının önde gelen isimlerinden Sedat Peker'in Dubai'de bulunması da büyük tartışmalar yaratıyordu.
Ankara'nın BAE ile 'normalleşme' girişimini gazeteci-yazar Ramazan Bursa ile konuştuk.
'Trump'ın kazanamayacağı netleşince pozisyon değiştirdiler'
Ramazan Bursa’ya göre, Körfez bölgesinde yaşananlar tek kutuplu dünyanın iflası ve çok kutupluluğa yönelişin Ortadoğu'daki yansıması. Körfez ülkelerinin ABD seçimlerini Donald Trump’ın kazanamayacağı netleşince pozisyon değiştirdiğini belirten Bursa, Türkiye ile ilgili 'olumlu' açıklamaların da bu süreçte geldiğini ve yanıtsız kalmadığını anımsatırken, artık Ortadoğu’da denge politikasının hakim olacağı görüşünü dile getirdi:
“Bir ay kadar evvel yine BAE-Suud eksenini konuşmuştuk. Erdoğan'ın ziyaret çerçevesinde yapılan açıklamalar söylediklerimizi destekler niteliktedir. Nitekim dünya yeni bir sürece doğru evriliyor. Bugün yaşanan sıkıntılar aslında Sovyetlerin dağılması sonrası ortaya çıkan tek kutuplu dünyanın iflası ve çok kutuplu dünyanın inşasının sancıları olarak değerlendirmek lazım. Artık dünyada üç güç merkezi var; ABD, Çin ve Rusya. Aslında hem olayların seyri açısından bunu görüyoruz hem bu gizlenmiyor. CFR’nin Haziran 2020 raporunda bu etraflıca şekilde ortaya kondu. Amerika güç merkezi olmaktan çıkmıyor ama tek güç merkezi olma hüviyetini kaybediyor deniliyor. Çin ve Rusya yine diğer güç merkezleri olarak karşımıza çıkıyor. ABD Başkanı Biden’ın koltuğa oturmasında kısa bir zaman sonra yayınlanan geçici ulusal strateji belgesi fevkalade mühimdi, hemen hemen her satırının altının çizilmesi gerekiyor. Orada ABD adeta bu söylediğimizi ilan ediyor. 'ABD tek güç merkezi olma hüviyetini kaybetti' deniliyor. Bu çerçevede Ortadoğu da buna göre yeniden şekilleniyor. Seçimleri ne zamanki Trump’ın kazanamayacağı kesinleşti, Körfez hızlı şekilde pozisyon değiştirdi ve Biden’a yani küreselcilere göre yeniden pozisyonunu güncellemiş oldu. O süreçte Türkiye ile alakalı müspet açıklamalar geldi. Sonra Türkiye’den açıklamalar geldi, bu süreç bu noktaya evrildi. Ortadoğu’da aslında denge politikası hakim olacak."
'Bu, İran’ın bölgedeki etkinliğini azaltacak bir etken. Türkiye buna da destek veriyor'
Türkiye'nin BAE'yle ve ardından Suudilerle ilişkileri geliştirmesini öngören Bursa, belli alanlarda rekabet bulunmasının engel teşkil etmediğini söyledi. Türkiye'nin Körfez açılımıyla Batı'daki küreselci kanada daha yakınlaştığını vurgulayan Bursa, Ortadoğu'da İsrail'le normalleşmeyi seçen ve küreselci politikaların bölgeye taşınmasını destekleyen bir eksen ortaya çıktığı görüşünü dile getirdi:
“Türkiye ile BAE birçok alanda ilişkileri geliştirecek. Suudi Arabistan ile aynısı olacak. Savunma, ekonomi, kültürel çalışmalar bunun içerisinde. Ama bu her konuda müttefik olacak ve fikir birliği içinde hareket edecekler anlamına gelmiyor, yer yer de rekabet de olacak. Rekabet olacak ama çatışma olmayacak. Suudi Arabistan-BAE arasında yaşanan çatışma çok daha sert bir çatışma. Türkiye, Körfez’deki yeni açılımıyla Batı’ya daha çok yaklaşıyor. Batı’da da küreselci kanada daha yakınlaşıyor. Türkiye, küreselci politikalarla daha uyumlu bir politika izleyecek. Dolayısıyla Ortadoğu’da yeni bir eksen doğuyor. İsrail’in Arap ülkeleriyle normalleşmesini kabul eden, küreselci politikaların bölgeye taşınmasını destekleyen bir eksen ortaya çıkıyor. Bu eksen, yine aynı şekilde İran’ın bölgedeki etkinliğini azaltacak bir etken. Türkiye buna da destek veriyor."
'Erdoğan Körfez güvenliğini Türkiye'nin güvenliğinde farklı görmediğini vurguladı'
Bursa'ya göre bu yeni durumda Türkiye'nin Körfez'de İran'ı tehlike gören ülkelerle aynı safa geçmesi öngörülebilir. Erdoğan'ın BAE ziyareti vesilesiyle "Körfez ülkelerinin istikrar ve güvenliğini destekliyoruz ve bizim istikrar ve güvenliğimizden farklı görmüyoruz" dediğini anımsatan Bursa, Cumhurbaşkanı'nın ocakta yapılması beklenen İran ziyaretinin hala gerçekleşmemiş olmasına dikkat çekti. Bursa, bu hattın bir ayağının da Pakistan'a uzandığını söyledi:
"Cumhurbaşkanı Erdoğan, BAE ziyareti öncesi yaptığı açıklamada, Körfez ülkelerinin istikrar ve güvenliğini destekliyoruz ve bizim istikrar ve güvenliğimizden farklı görmüyoruz diyor. Körfez, İran’ın bölgede yayılmacı bir politika yürüttüğü ve Arap ülkelerinin iç işlerine müdahale ettiğinden şikayetçi. Cumhurbaşkanı Erdoğan isim vermese de kaygılarınızı önemsiyoruz mesajı verdi. Erdoğan’ın Ocak ortası gibi İran’a gitmesinin planlandığı ifade edilen haber vardı. Ziyaret henüz gerçekleşmedi. Zannedersem Türkiye, BAE ve Suud ziyaretlerinden sonra İran ziyaretini yapacak. Herzog’un Türkiye ziyaretinden sonraya da kalabilir. Türkiye, Herzog’un ziyaretini önemsiyor. Nitekim, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, Kudüs’e gidiyor. Hem Mahmut Abbas ile hem İsrailli yetkililerle görüşecek. İran ziyareti Mart’ın 9’undan sonraya da kalabilir. Bunun bir parçası da Asya’dır. Orada da Pakistan önemli. Pakistan, Afganistan ve Asya meselesinde hem aktif şekilde bizimle çalışıyor hem BAE ile son yıllarda ilişkilerini geliştirdi. BAE de o bölgeye Pakistan üzerinden uzanıyor. Katar ile Asya bölgesinde bilhassa Afganistan merkezli çalışmamız var. Aslında Asya’da da kısmen BAE ile dirsek teması halindeyiz, Katar ile de daha yoğun bir işbirliği içindeyiz.”
‘Libya'da çözüm için yakınlık oluşturabilir'
Türkiye’nin İsrail, BAE ve Mısır ile ilişkilerinin gelişmesinin, Libya’da sorunların çözümü için yakınlık oluşturacağı görüşündeki Bursa, aynı şekilde gelişmelerin Ankara'nın Arap Birliği'ne geri dönmesi beklenen Suriye'ye dait tutumuna yansımaları olacağını söyledi. Bursa aynı şekild Suudi ve BAE ile ilişkilerinin gelişmesinin Ankara'yı Yemen'de de daha aktif rol almaya sürükleyeceği değerlendirmesinde bulundu:
“Ziyaretin nedeni ekonomik olarak gözükmekle beraber siyasi alanda da yansımalarını göreceğiz. BAE de Hafter’i destekliyor. Birtakım danışmanlık hizmeti veren de İsrail. Türkiye’nin İsrail, BAE ve Mısır ile ilişkilerini gelişmesi Libya’da Hafter ile BM’nin tanıdığı hükümeti arasındaki problemlerin çözümünde bir yakınlık oluşturacaktır. Suriye’de yakın zamanda Arap Birliği’ne geri dönecek. Türkiye, Suriye politikasını sessiz sedasız medyada yer almayacak şekilde inşa ediyor. Türkiye, Şam ile münasebetini yeniden masaya yatırdı ve belli bir noktaya taşıdı. Türk Silahlı Kuvvetleri kontrolündeki Fırat’ın kuzey bölgesinde ne yapacağına da karar verdi. Suudi-BAE-Türkiye ilişkilerinin Suriye ve Şam ile Ankara ilişkilerine yansımaları olacak. Yemen’in en güçlü muhalif kanatları artık İstanbul’da. Islah Partisi, Yemen’in İhvanı olarak biliniyor. Islah dışındaki birçok grup da burada. Dolayısıyla Türkiye-Suud-BAE ilişkilerinin gelişmesi Türkiye’yi Yemen’de askeri olarak değil politik ve diplomatik olarak aktif rol almaya sürükleyecektir. Umman’ı da katabiliriz. Anladığım kadarıyla Umman da burada aktif pozisyon alacaktır. Aslında biz İhvan’ı tek parça halinde değerlendiremeyiz. Suudi Arabistan, Mısır’daki İhvan’a karşı, terör örgütü olarak kabul ediyor. BAE de terör listesine eklemiş. Ama aynı Suudi Arabistan, Islah Partisi’nin üst yöneticilerini Suudi Arabistan’da ağırlıyor. Bu liderler ayın bir bölümünü Türkiye’de bir bölümünü Suud’da yaşıyor. Mısır üzerinden bölgedeki ülkelerde var olan İhvan hareketlerinin tamamını aynı değerlendirmemek lazım. Ülkelerin pozisyonları farklı. Mezhep meselesi değil. Mısır’daki İhvan daha Sünni bir hareket. Ama Yemen’deki İhvan ise Sünnisinin de Zeyidi mensubunun da içinde bulunduğu bir hareket. Yemen İhvan liderliğini uzun yıllar bir Zeyidi yaptı. Hareketlerin kendi iç dinamikleri var. Mısır ihvanı durumu üzerinden Yemen ya da Ürdün’deki İhvan’ı değerlendirmek bizi yanlışa sürükler.”