Daha İyi Yargı Derneği Başkanı Avukat Mehmet Gün, gazeteci Sedef Kabaş davasına bakan Hakim Furkan Bilgehan Ertem'in müstemir yetki ile atanmış olduğunu ve bu durumun getirebileceği sorunları Radyo Sputnik’te Ali Çağatay’la Seyir Hali programında anlattı.
Gün, müstemir yetkiyi ve hakimlerin diğer atanma usullerini “DW’deki haberde hakimin müstemir yetkili olarak atandığı söyleniyor. Bunu ben bile çok yakın zamana kadar bilmezdim. Araştırıp öğrendim. Müstemir yetki şu demek; bir hakim belli bir mahkemede belli görev yapmak üzere doğrudan doğruya Hakim ve Savcılar Kurulu (HSK) tarafından atanıyor. Yani HSK ‘Şu şahıs İstanbul’da şu sulh ceza mahkemesi hakimi olarak görev yapacaktır’ diye atıyor. O kararı HSK’dan başkası değiştiremez. Bir de hakimler ‘İstanbul Adliyesi’nde görev yapmak üzere diye atanıyor. Öyle atandığında İstanbul Adliyesi’ndeki adalet komisyonları o hakimi uygun olduğu mahkemede görevlendiriyor. HSK doğrudan doğruya nokta atışı yapmıyor. Noktayı adalet komisyonları belirliyor” diye tanımladı.
‘Hakimi değil de tüm sistemi sorgulamayı gerektiriyor’
Müstemir emir ile atamaların HSK tarafından yapıldığını belirten Gün, “Bu hakimin müstemir yetkiyle yani nokta atışıyla sulh ceza mahkemesine atanmış olması ile adalet bakanının evvelsi gün atmış olduğu tweet ile bir bağlantı kurulabileceğini ben anlatmak isterim. Adalet Bakanı deyince sanki mahkemelerden hakimlerden uzak birisiymiş gibi düşünüyoruz. Memleketin adalet politikasını belirleyecek kişiymiş gibi düşünüyoruz. Oysa Adalet Bakanı HSK’nın başkanı, HSK’nın nokta atışı yaparak atadığı hakime ilişkin kararda Adalet Bakanı’nın imzası ya da oluru var. Bu hakim de adalet bakanının yazdığı tweetin işaret ettiği doğrultuda karar vermiş oluyor. Bana göre hakimi değil de tüm sistemi sorgulamayı gerektiriyor. Adalet Bakanı mahkemelerin hakimlerin patronu olmak durumundan mutlaka çıkartılmalı. Bu çıkmadığı sürece biz benzeri hikayeleri duymaya devam ederiz” diye konuştu.
‘Bütün adliyelerin yöneticisi Cumhuriyet Başsavcılıkları’
Gün, Cumhuriyet Başsavcılıkları ile adliyeler arasındaki ilişkiyi “İkinci mesele gece yarısı gözaltı talimatı veren Cumhuriyet Başsavcılığı’nın durumu ile ilgili. Başsavcılıklar ile adliyeler arasında şöyle bir fiili ilişki var. Bütün adliyelerin yöneticisi Cumhuriyet Başsavcılıkları, o da Adalet Bakanlığı adına yönetiyor. Hakimlerin hangi odada oturacağından hangi tesisleri kullanacağına, asansörlerin bile kime tahsis edileceğine savcılıklar karar verirler. Bir başsavcılığın insanların özgürlüklerini kısıtlanması isteyecek olan bir başsavcılığın o konudaki kararı verecek hakimlerin odasının yerini bile belirleyebilecek durumda olması son derece yanlıştır. Adli binaların yönetiminin tamamen bağımsız hatta savcılıktan hakimliklerden bağımsız profesyonel kimselere verilmesi gerektiğini düşünüyoruz” diye aktardı.
‘Müstemir yetki ile atanan meslektaşımızın hakimlik deneyimi üç yıllık’
Müstemir atanan hakimin hukuki deneyimini anlatan Gün, sulh ceza hakimlerinin deneyimli olması gerektiğini “İnsanlar ‘Mahkemeler, Bakan öyle söylediği için ya da iktidar öyle arzu ettiği için böyle karar verdi’ diyorlar. Buradan bakınca müstemir yetki ile Adalet Bakanı’nın başkanı olduğu HSK’nın nokta atışı tayin etmiş olduğu bir hakimin, meslektaşımızın 8-9 yıllık hukuki deneyimi var. Hakimlik deneyimi üç yıllık, Türkiye’de 700 civarında sulh ceza hakimi var. Bildiğim kadarıyla hepsi nokta atışıyla tayin edilmiş. Sulh ceza hakimlikleri özgürlüklerimizi korumak için oluşturulmuşlardır. Özgürlük ise en değerli olan şey, en değerli olan şeyimizi korumak için görevlendirilen hakimlerin en kıdemli, bilgili, yetkili insanlar olması lazım ama arkadaşımız daha 3.5 yıllık bir hakimdir. Eğer kendisine karşı etkilemeye yönelik bir çaba var ise bir hakim olarak bunlara nasıl karşı koyacağı konusunda o kadar genç ve tecrübesiz ki bakın 40 yıllık hakim olsa ne kadar baskı yapılsa bile onlara karşı koyabilir. Mesleki olarak gelişmiştir” diye söyledi.