Prof. Kırbaşoğlu, “Dindar aileler genelde kendi yakın çevrelerindeki kurumlara bu işi havale ediyorlar ki bu çok büyük bir hata. Bu yurtların açılmasının tek amacı var o da kendilerine eleman devşirmek ve beyin yıkamak. Yurt, dershane, tarikat, cemaat, dernek gibi yerlere teslim ettikten sonra artık anne baba olarak çocuğa karşı bütün görevlerini yapmış olduklarını düşünenler yanılıyor” dedi.
Prof. Kırbaşoğlu’nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
“Aileler içerisinde evlatları konusunda bir şeyler yapmak için çırpınanlar olduğu gibi bu konuda bu örnekte olduğu gibi biraz da baskıcı bir yaklaşımla çocuklarını kendilerince muhteber atlettikleri bir takım kurumlara yurt, dershane, tarikat, cemaat, dernek gibi yerlere teslim ettikten sonra artık anne baba olarak çocuğa karşı bütün görevlerini yapmış olduklarını düşünen ve bundan bir mutluluk ve huzur duyan insanlar var ancak bu yanıltıcı bir husustur. Bu kısmın yanıltıcı olduğunu kendi çocuklarıyla birlikte yaşayan ebeveyn olarak söyleyebilirim.
Çocuk yetiştirmek heykeltıraşlık gibidir. Bir insanın profesör olması çocuk yetiştirme bakımından yetkim olduğu anlamına gelmez biz de birçok konuları çocuklarımızla birlikte öğrendik. Çocukları heykeltraş gibi yontmak ya da kendi kişiliğini bulması için desteği sağlamak anne ve babanın en önemli görevidir. Ailenin asli bir görev olarak görmesi gerekiyor. Özellikle bizim gibi ilahiyat camiası, din öğreten insanlar mum dibine ışık vermez misali kendi çocukları ve kendi çevresiyle ilgilenemiyor. Dindar aileler genelde kendi yakın çevrelerindeki kurumlara bu işi havale ediyorlar ki bu çok büyük bir hata. Bu kurumlar açık, şeffaf ve denetlenebilir kurumlar değiller. Son 20 yılda mevcut statüko tarafından hukuk dışılıkları himaye göre denetleme konusunda çoğu zaman denetlenmeyen ve denetlemede kayırmacılığa lütufkarlık dahil olan kuruluşlar. İdeolojik tutuma sahip olan kurumların, bu yurtların açılmasının tek amacı var o da kendilerine eleman devşirmek ve beyin yıkamak.
'Çocukların ruh ve bedenleri tehlikede'
“Anne ve bana eğer aynı fikirdeyse kendi çocuğunun da bu kuruluşlar tarafından beyninin yıkanmasını, dışarıyı tehlikeli ve zehirli görerek baştan kabullenmiş olmaktadırlar aslında esas tehlike kendi çocuklarını kendilerine göre dışarıdaki tehlikeden korumak için teslim ettikleri kuruluşlardır. Dindar insanlar için dışarıdaki, ahlaksız, kötü, zararlı, tehlikeli gördükleri toplumdaki kamusal alanda iyi köyü mekanizma var ama bu kapalı yapılarda bu çocuklara ne yapıldığı konusunda hiçbir fikrimiz yok. Tam bir kontrolsüzlük var. Çocuklarımızın sadece ruhları değil bedenleri de tehlike altında kalabiliyor. Burada en büyük sorumluluk yönetimlere düşüyor çünkü halkı devlet e-başkalarının yurtlarına muhtaç etmeyecek kamu hizmetini sunmakla mükelleftir. Devletin görevi halkın en temel ihtiyaçlarını karşılamaktır. Son 20 yılda özellikle bu gibi tarikat ve cemaat yurtlarına üniversite gençlerini mahkum etmek için kasıtlı olarak yurt sayısının azaltıldığı ya da herhangi bir adım atılmadığı söyleniyor.
Bu gibi yapılar sadece idari denetleme değil dini bilgiler açısından da burada nasıl bir din tasavvuru sunulmak isteniyor bu konu çok vahim. Bunu din sarhoşluğu veya din zehirlenmesi olarak ifade edebiliriz. Bu gibi kesimlerde anlatılan dinin, bilimsel açıdan İslam’ın korucu tecrübesi Peygamber modeliyle uzaktan ve yakından alakası olmayan iğrenç düşünce ve eylemlerin cirit attığı yerler olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Vefat eden Enes’in anlattıkları tamamen doğru. Ben İlahiyat Fakültesinde okurken Nur cemaatinden dershanelere bizleri oraya devşirmek için epey üzerimizde baskı kuruldu ve ben oraya gittiğimde burada kalmam için ne yapmam gerekiyor demiştim yani bu sayılan şeylerin hepsi doğru.”