Teknolojinin getirdiği hızın ve ulaşılabilirliğin yarattığı küreselleşmeye rağmen bireylerin ilk önce kendileri ile olan iletişim bağlarının gittikçe açılması dolayısıyla seyreden depresyon hali, dünyanın çeşitli coğrafyalarında farklı etkenlerin tetikleyici unsurlarıyla birlikte karşımıza çıkıyor. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nde (MIT) Sosyal Bilimler ve Teknoloji Bilimleri Bölümü’nden Sosyolog Prof. Dr. Sherry Turkle tarafından kaleme alınan ‘Birlikte Yalnızlık’ kitabında, “Teknolojiyle birbirimize bağlıyız ama hepimiz yalnızız” şeklinde özetlenen bu durum, son yıllarda uzmanların birçok araştırmasına da konu oldu. Prof. Dr. Nevzat Yüksel’in ‘İntiharın Nörobiyolojisi’ adlı çalışmasına göre de, Avrupa’da intihar girişiminde bulunan bireylerin çoğunluğu bekar, dul ya da yalnız yaşıyor.
Özellikle pandemi döneminde fiziki sosyalleşmenin neredeyse sıfıra indirgendiği uzun bir zamanın ardından, toplumla olan bağların kısıtlı bir çerçevede sürdürülmeye çalışıldığı bu zamanda, belirsizliğin yarattığı kırgın ruh halleri, insanları daha da yalnızlaştırıyor. Avrupa Birliği (AB) Komisyonuna bağlı Ortak Araştırma Merkezi’nin yayımladığı ‘yalnızlık ve sosyal izolasyon’ konulu rapora göre, Kovid-19 salgınının ilk aylarında kendini yalnız, stresli ya da mutsuz hissedenlerin oranı yüzde 25'e kadar çıktı. Bu oran 2016 yılında yapılan benzer bir anket araştırmasında bildirilen yalnızlık düzeylerinin iki katından fazla.
Tam da bu tür sorunlara çözüm bulabilmek adına bazı ülkelerin harekete geçen resmi makamları, sivil toplum kuruluşları bünyesinde yürütülen çalışmaların yanı sıra, bakanlık düzeyinde de ‘yalnızlığı’ durdurmanın veya kontrol altına almanın yollarını arıyor. Ocak 2018’de İngiltere’de kurulan ilk Yalnızlık Bakanlığı’nın ardından Japonya’nın da geçtiğimiz yıl Yalnızlık Bakanlığı’nı kurması, milyonlarca insanın muzdarip olduğu izolasyon halinin resmi olarak fark edildiğinin de habercisiydi.
Küratör ve kültür-sanat gazetecisi Menekşe Gülben da bu gelişmeden esinlenerek, tüm dünyada artan yalnız insan sayısı ve intihar vakalarına istinaden bir öykü kitabı yazdı. Yazarın ilk kitabı olma özelliği de taşıyan ‘Yalnızlık Bakanlığı’nı kendi bakış açısıyla anlatarak konuya dair Sputnik’e değerlendirmelerde bulundu.
Yalnızlık Bakanlığı/Menekşe Gülben
© Fotoğraf
‘Yalnızlık hem psikolojik hem de toplumsal bir sorun, sorgulayan ve düşünen biraz da duygularıyla hareket eden insanların çoğu zaman yalnız olduğunu görüyoruz’
Yalnızlığı derin bir sessizlik olmasına rağmen garipsenen, korkulan ama içinde var olmaya çalışılan bir hal olarak nitelendiren Gülben, ülkelerin bu konuya dair bakanlık birimleri oluşturmasının amaçlarına değinerek, “Amaçları intihar ve izolasyon ile baş etmek. İnsanlar farklı olduklarında, farklı göründüklerinde ya da hissettiklerinde, farklı düşündüklerinde, ortak sorumluluğa dâhil olamayabilirler. Böylece toplumun dışında kalırlar. Yalnızlık hem psikolojik hem de toplumsal bir sorun. Devletlerin bunun farkında olması, bu konunun önemi sayesinde bir bakanlık kurması küçümsenmeyecek bir sorun olduğunun kanıtıdır. Sorunlar biter mi, tabii ki hayır, ama azalabilir. Sorgulayan, düşünen biraz da duygularıyla hareket eden insanların çoğu zaman yalnız olduğunu görürüz. Sanatçılar, yazarlar, şairler çoğu zaman yalnızlardır; buna ihtiyaç duyarlar. Fakat yapayalnızlık insanın anne rahminden bu yana alışık olmadığı bir sessizlik hali. Bu sessizlik öldürücü olabilir, ölmemek için zihin genellikle gerçekliği yitirir. Bunlara da deli denilir ve zaten halihazırda dışında var oldukları toplumun biraz daha dışına itilirler. Bu sorunun bitmesi için öncelikle çocuk sahibi olmak isteyen her insanın sıkı bir eğitimden geçmesi lazım çünkü yalnızlık çok katmanlı bir konu ama en önemli katmanı anne ile bebek ilişkisi” dedi.
‘Teknoloji yüzünden her şey sahteleşti, hisler yok oldu’
Teknolojinin insanlığı yalnızlaştırdığı araştırmalarına katıldığını belirten Gülben, dünya olarak sahte bir yolculuğa adım atıldığını, teknoloji yüzünden her şeyin sahteleşerek hislerin yok olduğunu düşündüğünü söyleyerek, “Bir ölünün arkasından gözyaşı dökülen bir emoji görebiliyoruz ya da sokağa aylarca çıkmadan sosyal medyada yaşayan insanlara şahit olabiliyoruz. Teknoloji insanı öldürüyor ama insan hala hiçbir şeyin farkında değil” şeklinde örnekler verdi.
‘Gerçek bedenlerimiz artık çok da ihtiyaç duyulan bir şey olmayacak, herkesin bir avatarı olacak sanal dünyada, insanlığın ölümü başladı’
Gülben, dünyanın virüs ‘bahanesiyle’ boyut değiştirdiğini söyleyerek şu ifadeleri kullandı:
“Dünya virüs bahanesiyle bir boyut değiştiriyor, her şey küçük kutular ekranlar aracılığıyla gerçekleşecek, gerçek bedenlerimiz artık çok da ihtiyaç duyulan bir şey olmayacak, herkesin bir avatarı olacak sanal dünyada. Yani insanın ölümü başladı. Yalnızlaştık, yalnızlaşacağız, virüsten ölmeyenler zamanla intihar edecek ya da delirecek, kalanlar sanal dünyadaki başarılarıyla anılacak. Kafalar çok karışacak çünkü hepimiz dünyada kalabilmek için kolektif olarak çoklu kişilik bozukluğuna doğru zorlanıyoruz. Ama sorarsanız, bir tıkla birçok şey yapabilmek özgürlüktür. Ne güzel, bakış açıları arasındaki fark, robot ve insan farkı olarak ayrıştıracak toplumu. İnsan kalmayı seçenlerin çok olması en büyük dileğim. Kitapta bu konuyu Yıldız karakteri üzerinden anlattım, Yıldız hizmet sektöründe gündelik işlere gidiyor fakat robotların yükselişinden ödü kopuyor, hem şarkıcı olmak istiyor kazandığı paralarla şan dersi alıyor hem de falcılık adı altında sahte umutlar dağıtıyor. Yıldız'ın korkuları günümüz hayalleri olan, kendi yeteneklerinin robotlar sayesinde değersizleşeceği korkusuyla, dünyaya aidiyet sorunu yaşayan herkesi temsil ediyor.”
İnsanlık için ‘salyangoz’ benzetmesi
Kitabında sıkça salyangoz metaforu kullanan Gülben, bu tercihini açıklayarak, “Kullandım çünkü salyangoz sürünerek yaşar, hermafrodittir, keyfine göre kadın keyfine göre erkektir, kolayca ölür, daha kolayca yaşar. Tıpkı bizim belli kalıplara zorlanmamış halimiz gibidir ya da bundan sonra dönüşeceğimiz hal gibi. Salyangoz bir insandır çünkü insan bir salyangozdur” şeklinde konuştu.
‘Yalnızlık dünyanın karşı karşıya kaldığı en önemli sorun olacak’
Kitabını yazmaya hiçbir zaman karar vererek başlamadığının altını çizen Gülben, neden bu konuyu seçtiğini ise şöyle açıkladı:
“Kendiliğinden yazdığım konuların ortak teması yalnızlık oldu. Araştırdıkça da bu konunun sadece benim değil devletlerin bile gündeminde olduğunu öğrendim. Utanılacak bir durum olmadığını, bazen bir seçim olduğunu bazen de bir mecburiyet olduğunu anlatabilmek için içsel olarak empati kurulabilir öyküler yazdım. Yalnızlık dünyanın karşı karşıya kaldığı en önemli sorun olacak. Ama tek tıkla konsere, alışverişe ya da sanal gezintiye gidebilen avatarlar bundan şikayet etmeyeceklerdir, eminim.”
‘Bu dünya için fazlasıyla hassasım ama çok da öfkeliyim’
Sputnik’in psikolojiyle ilgilenmesinin kişisel nedenleri olup olmadığına dair sorusunu yanıtlayan yazar, “Olmaz mı; psikolojim çok bozuk çünkü bu dünya için fazlasıyla hassasım. Ama çok da öfkeliyim. Hassasiyet ve öfke arasında gidip geliyorum. Diğer yandan psikanalize ilgim karakterlerimi oluşturmamda da yardımcı oluyor” dedi.