Altaylı bugünkü yazısında, "Bazen böyle cinayetler veya intiharlarla gündeme geliyor bu yurtlar, bazen cinsel istismar suçlamaları ile bazen de yetersiz yerlere, sadece din kisvesi altında toplandıkları için ruhsat verilmesi ve sonrasında ölümlere sebebiyet vermesi ile. Sonra birileri çıkıp 'Bunlara nasıl yurt açtırırsınız' deyince de konuyu hemen zıvanadan çıkarıp 'Bakın şu dinsizlere. Tarikat yurtlarına karşı çıkıyorlar çünkü dine karşılar' yaygarası yapıyorlar. Ancak tüm bunlardan daha vahim bir durum var. AİLELER… Evet büyük harflerle yazdım. Çünkü asıl vahim olan yer orası." düşüncesini dile getirdi.
Altaylı şu ifadeleri kullandı:
"Antalya’da 18 yaşındaki bilgisayar mühendisi adayı evladı başı kesilerek öldürülen baba ne dedi hatırlıyor musunuz! “Bir evladım daha olsa onu da o yurda veririm. Biz ölümünü düğün gecesi olarak görüyoruz.” İnsanın ağzına geliyor da söyleyemiyor kelimeleri. Ya da yazamıyor buraya. Keza Enes’in babası ne diyor duydunuz herhalde. “25 yıldır cemaatin içindeyim. Kaldığı yerde bir sorun yoktu. Biz kimseden şikayetçi değiliz.” Kendinden de şikayetçi değildir muhtemelen ve vicdanı da oldukça rahattır oğlunu intihara sürükleyen babanın. Türkiye’nin sorunu bu babalardır. Bu ailelerdir.
Belgesel izliyorsanız görmüşsünüzdür mutlaka. Hayvanlar bile evlatlarını canları pahasına korur, onlara sahip çıkarlar. Bu tiplerin belgeseli çekilip izlense, yavrusunu korumaktan aciz ve koruyamamaktan dolayı hiçbir vicdani yük duymayan yeni bir tür olarak tanımlanırlar. Adını büyük ihtimalle, “Primate nonconsicencia” koyarlardı. O çocukları ölüme yollayan işte bu "Primat" kafadır."