'Almanya Rus gazı ve Çin'in Kuşak Yol'una alternatif aradığı için Ankara'yı yitirmek işine gelmiyor'
Can Baydarol’a göre, Türkiye'de'AB dışında kalma seçeneğimiz yok' söylemleri devrede ama Avrupa ile göç ve güvenlik dışında konu kalmadı. Fransa'nın AB dönem başkanlığında pozitif bir gündem beklemeyen Baydarol, Almanya için ise enerji ve ticaret rotası bağlamında atfettiği jeostratejik önem yüzünden Türkiye'yi yitirmenin işine gelmediği görüşünde.
Sitede okuTürkiye-AB ilişikilerinde 2022 yılına Avrupa'daki değişen siyasi iklim eşliğinde giriliyor. AB Dönem Başkanlığı 1 Ocak'tan itibaren Ankara'nın son yıllarda sık sık sorunlar yaşadığı Fransa tarafından üstlenildi. Türkiye'nin birlikle ilişkileri bakımından önem taşıyan Almanya'da da artık Angela Merkel'in yerini almış Olaf Scholz hükümeti var.
Fransa'nın dönem başkanlığı, bu ükede nisan ayında düzenlenecek cumhurbaşkanlığı seçimleri dönemine denk geldi. Türkiye, Fransa seçimlerinde sık sık iç günde oluyor. Yine Almanya'daki trafik lambası koalisyonunun bizzat hükmüet protokolünde Türkiye'nin AB üyeliğini dışlayan bir perspektif yer aıyor.
Ankara böylesi bir atmosferde 2021 sonlarında AB ile bağları güçlendirme mesajları verdi. Dışişleri Bakan Yardımcısı Büyükelçi Faruk Kaymakcı bu durumu bizzat, “Türkiye’nin Avrupalı olup da AB dışında kalma seçeneği yok. Bu bizim için bir kara sevda değil. Bu bir çıkar ilişkisi” diye ifadelendirdi.
2022'de Türkiye-AB ilişkileri ve olası çerçevesini AB uzmanı, AB ve Küresel Araştırmalar Derneği Başkan Yardımcısı Can Baydarol ile konuştuk.
'AB dönem başkanlığı Macron ile başayacak ama Macron ile devam edecek mi?'
Can Baydarol, Fransa'da nisan ayındaki cumhurbaşkanlığı seçimlerine dikkat çekerken, ülkenin AB dönem başkanlığına Emmanuel Macron ile başlayacağını ancak Macron ile tamamlayıp tamamlamayacağının belirsiz olduğunu vurguladı. Ancak Macron'un olası gidişinin Fransa dış siyasetinde etkisi olmayacağını anlatan Baydarol, Türkiye'nin Fransa ile arka veya ön kapı diplomasisini artırması gerektiğini belirtti:
“Nisan ayında Fransa’da başkanlık seçimleri var. Fransa’nın dönem başkanlığı Macron ile başlayacak ama Macron ile devam edecek mi? 1981 yılıydı, Fransa’da Mitterrand seçilmişti, ilk defa sosyalistler 20 yıl sonra iktidara geliyordu. O sırada bir gazeteci, Le Monde gazetesinde Cheysson ile bir röportaj yayınlanmıştı, Cheysson, Mitterrand’ın dışişleri bakanıydı. Sorduğu soru şuydu; ‘20 yıl sonra ilk defa sosyalistler iktidarda, siz de çok önemli bir görevdesiniz. Acaba sizin dışişleri bakanlığınızda Fransa’nın dış politikasında yüzde kaçlık bir değişim bekleriz?’ Cheysson’un cevabı netti; 'Bildiğim kadarıyla Fransız ihtilalinden bu yana Fransa’nın dış politikasını dışişleri bakanlığı yapmaktadır. Eğer çok başarılı olursam bu politikada belki yüzde 1’lik bir etkim olabilir.' Bahsettiği şey kurumsallaşma. Dolayısıyla Macron gittiğinde çok fazla bir şey değişmeyecektir. Dolayısıyla Türkiye’nin yapması gereken şey Fransa ile oturup arka veya ön kapıdan Fransız Dışişleri Bakanlığı’yla bunları konuşmak.”
'Türkiye'de erken seçim olabilirse çıkacak görüntüye göre her şey 180 derece değişebilir'
Baydarol'a göre AB ile ilişkilerde eğer Türkiye'de bir erken seçim olabilirse çıkacak görüntüye göre her şey 180 derece değişebilir. AB kanadının şu anda tamamen beklemeye geçtiğini söyleyen Baydarol, göç ve güvenlik konuları ötesinde Avrupa ile konu kalmadığını dile getirdi. Ankara'nın işler kötü gidince 'monşer diplomasisini' hatırladığını belirten Baydarol, bundan nasıl bir sonuç elde edilebileceğinin belirsiz olduğu görüşünde:
“Eğer 2022’de bir erken seçim olursa seçimden sonra çıkacak görüntüye göre her şey 180 derece değişebilir. Şu anda tamamen beklemeye geçmiş vaziyetteler. Çünkü mevcut hükümette hiçbir güven yok. Belki pozitif bir gündem olarak bir şeyler yer alabilir. O da göç ve güvenlik meselesi. Göçmenleri orada tutun, biraz daha para verelim. Güvenlik meselesinde de belki biraz ortak dış politika ve güvenlik politikasında ortak hareket etmekte yarar var. Çünkü sonuçta Suriye meselesi farklı seslerden çıktığı sürece göçün önünü alma şansımız yok. Dolayısıyla belki bu alanda belki bir iki adım atabiliriz. Pozitif gündem dedikleri bu. Ama gümrük birliğinin güncellemesi en büyük beklentimizin olduğu noktada da yaprak kıpırdamıyor. Zaten tam üyelikte fiilen bitmiş bir ilişkiden bahsediyoruz. Hukuken de bitirilmeye de çalışılıyor. Türkiye ile ilgili Brüksel’e gittiğimizde genişlemeden sorumlu genel müdürlükle konuşurken artık iyi komşuluktan sorumlu genel müdürlükle konuşma mertebesine indirildik. Simgesel olarak da bu mesajlar Türkiye’ye veriliyor. Fransa dönem başkanlığında çok bir şey değişir mi? Bu Türkiye-Fransa ikili ilişkilerinin gelişmesine bağlı. 2022’de erken seçim gerçekleşmezse çok umutlu değilim. Çünkü maalesef Fransa ile ilişkilerin en kötü dönemini yaşıyoruz. Her şey kötü giderken bir anda Monşer diplomasisini yeniden hatırladık. Şimdi Suudi Arabistan’a ziyaret olacak. BAE, keza İsrail ile ilişkilerin düzeltilmesi ve perde arkasında da kuşkusuz ABD. Burada nasıl bir yeni pozisyon ortaya çıkar? Eğer ABD’den, Fransa’ya ‘Türkleri de fazla üzmeyin’ cinsinden bir şey çıkar mı, hep beraber göreceğiz."
‘Macron Türkiye karşıtlığını kullanacaktır, iç politikadaki başarısızlıklarını bu şekilde örtmeye çalışıyor’
Fransa ile ilişkilerin en kötü döneminin yaşandığı görüşündeki Baydarol, Macron’un seçim sürecinde Türkiye karşıtlığını kullanarak iç politikadaki başarısızlıklarını örtmeye çalışacağını söyledi:
"Macron, Türkiye karşıtlığını tabii ki kullanacaktır. Fransa’yı tekrar büyük güç yapma hayallerini ortaya koyuyor. Çünkü Macron bir yandan da iç politikadaki başarısızlıklarını bu şekilde örtmeye çalışıyor. Yeni bir süper güç olacağız gibi mesajlar veriyor. Onun için askeri yatırımların dozajını artırıyor. Ama Macron herhalde çok zor kazanacak gibi de bir görüntü var. Fransa seçimlerini artık ezberledik. Mümkün olan en fazla oyu toplayıp ikinci adam halinde ikinci tura geçmek.”
'Berlin, Rus gazı ve Çin'in Kuşak Yol'una alternatifler aradığı için Ankara'yı kaybetmek işine gelmiyor'
Almanya'da koalisyon protokolünde Türkiye ile ilişkilerin devam etmesi ancak üyeliğin asla olmamasının anıldığını anımsatan Baydarol, diğer yandan Berlin'in stratejik gerekçeleri nedeniyle Türkiye'yi kaybetmek istemediğini vurguladı. Baydarol, özellikle enerji Rus gazına Kafkasya ve Hazar'dan alternatifler ile yine Çin'in Kuşak ve Yol'una alternatif yollar peşindeki Berin için Ankara'yı kaybetmenin işine gemediğini belirtti:
“Trafik ışığı koalisyonu kuruldu, yeşil-sarı-kırmızı. Bu koalisyon ne kadar devam edebilir diye şüpheler var. Koalisyon protokolünde çevir kazı yanmasın diye ifade edebileceğim bir madde koydular. Türkiye ile ilişkilerin devam etmesi ama tam üyeliğin asla olmayacağı gibi bir ifade var. Çünkü Almanya, Türkiye’yi stratejik gerekçeleri nedeniye kaybetmek istemiyor. Yatırımları var, daha önemlisi enerji meselesi var. Şu anda Rus doğal gazını nasıl alternatif gaza çevirebiliriz? O da Kafkaslar ya da Hazar’dan çıkacak doğalgazın Türkiye üzerinden Avrupa’ya nasıl ulaştırılabileceği... Türkiye’yi bu noktada kaybetmek hiçbir şekilde işlerine gelmiyor. İkinci olarak nasıl Türkiye üstünden geçen bir Kuşak Yol projesi varsa, Almanya da Türkiye üzerinden doğuya giden bir Kuşak Yol peşinde. Bu stratejik noktalar Merkel tarafından kullanıldı ve o yüzden de hami rollerini üstlenmiş gözüküyor."
'Scholz Türkiye için bir şans olabilir'
Merkel'in Türkiye'nin AB hayallerinden uzaklaşıp kötü bir Ortadoğu görüntüsüne düşmesinde payı bulunduğu görüşündeki Baydarol, yeni Başbakan Scholz'un ise Türkiye için bir şans olabileceğini söyledi:
"Merkel’in Türkiye-AB ilişkilerini sabote eden bir kimlik sergilediğini gördüm. Seçildiği ilk gün ‘Ben burada olduğum sürece Türkiye tam üyeliği unutsun’ dediğini hatırlıyorum. O sırada Sarkozy de seçilmişti. İkisi de bu mesajı verdi. Şu anda Türkiye’nin Avrupa üyeliği hayallerinden uzaklaşıp kötü bir Ortadoğu görüntüsüne düşmesinde ve hükümetin bütün icraatlerinin meşruiyetinin de bu yapıdan kaynaklandığını düşündüğümde, belki de Scholz’un Türkiye için bir şans olduğunu düşünüyorum. Çünkü Türkiye ile tam üyelik müzakerelerinin başlanması kararını veren o sıradaki sosyal demokrat lider Schröder ve Yeşilerin bulunduğu koalisyondu İnsan hakları, demokrasi gibi konularda daha sert tutumlara sahipler. Ama şu anda Türkiye’nin zaten ihtiyacı olan bu sertlik. Türkiye bu değerlerden uzaklaştığı sürece içinde bulunduğu ekonomik krize düştü. Kavala ile Demirtaş’ın içeride tutulması yahut sadece insan hakları ihlali meselesi değil, Türkiye ekonomisinin bu hale gelmesinin de sebebidir. Çünkü hukukun üstünlüğüne katılmayan bir ülke görüntüsü veriyorsunuz. Sermayeyi çekmenin bir numaralı unsuru hukuka olan güveni sarsmamaktır.”
‘Türkiye’nin AB’ye dönmeye çalışması ekonomik çıkmazından kaynaklanıyor’
Baydarol’a göre, Türkiye’nin bir noktadan sonra AB’ye tekrar dönmeye çalışması içine girilen ekonomik çıkmazdan kaynaklanıyor ancak kurumların özerkliğinde ve hukukun üstünlüğünde yaşanan erozyonu geri döndürmek zor:
“O dönemde tam üyelik müzakereleri başlamıştı, Kemal Derviş gelmişti, ekonomi kurumlarının özerkliği ortaya çıkmıştı. Tam üyelik müzakereleri başladığı için de 'hangi hükümet gelirse gelsin hukukun üstünlüğünden ayrılmaz' konsepti yerleşmişti. Şimdi hepsi ayaklar altına alındı. Şu anda Türkiye’de hangi kurumun özerkliğinden bahsedebiliriz? Hukukun üstünlüğü de öyle. Demokrasi gibi şeyleri saymıyorum. Dolayısıyla Türkiye’nin bir noktadan sonra AB’ye tekrar dönmeye çalışması, tekrar Amerika’nın söylediklerini dinlemeye başlaması aslında içine girilen ekonomik çıkmazdan kaynaklanıyor. Geri dönmek için bence de vakit çok geç. Kavala’yı, Demirtaş’ı AİHM kararına rağmen içeride tutmaya devam ediyorsunuz, inadınız devam ettiği sürece sizi kurucu üyesi olduğunuz Avrupa Konseyi’nden üyeliğinizi askıya alırlarsa ya da daha hafif yaptırım olan oy hakkınızı askıya alırlarsa acaba nasıl bir mesaj vereceksiniz dünyaya karşı? Dolayısıyla eyleminizle söyleminizin tutarlı olmanız gerekiyor. Biz de maalesef söylemlerle eylemler bambaşka. Paralel evrenlerde yaşayan bir ülke haline geldik. Güven erozyonu yaşıyoruz. Ekonominin sadece rakamlarla ilgili bir mesele olmadığını, uluslararası ilişkilerdeki duruşumuzla da çok fazlasıyla ilgili olduğunu herhalde daha iyi yaşayarak anlayamazdık diye düşünüyorum.”