Antalya’nın nesli tükenme tehlikesi altında olan Caretta Caretta kaplumbağalarına da ev sahipliği yapan Kumköy Sahili'nde yasadışı şekilde inşa edilen yüzlerce kaçak yapı bulunuyor. Dünya Doğayı Koruma Birliği tarafından hazırlanan Kırmızı Liste’ye göre “önemli derecede tehlike altında” kaplumbağa türlerinden biri olan Caretta Carettalara ait yuvalardaki yumurtaların yüzde 56.9’u bu yıl bölgedeki insan istilası sebebiyle bozuk çıktı.
Söz konusu türün son derece hassas bir şekilde korunma gereksinimi, yumurtadan çıktıkları kumsaldan başka yere yumurtlamamalarından ileri geliyor. İnsan müdahalesi de böylelikle, Carettaları, daha dar bir alanda ve idealden çok uzak bir ortamda üremeye sevk ediyor. Zira Caretta Carettalar, kumsalda kendisini rahatsız eden her türlü etkene karşı oldukça hassas davranarak yumurtasını bırakmadan geri dönüyor. Kumköy Sahili’nde yaşanan bu senaryonun son derece trajik bir versiyonu.
Konu, Kuş Gözlemcisi Gökçe Coşkun’un sosyal medyada yaptığı paylaşımlar sonrasında gündeme geldi. Coşkun’un paylaşımlarının ardından Antalya Büyükşehir Belediyesi’nden bölgede herhangi bir yetki ve sorumluluğun kendilerine ait olmadığı, konunun ilgili kurumunun Aksu Belediyesi olduğu açıklaması yapmıştı. Gelişmeler üzerine Sputnik’in ulaştığı Aksu Belediyesi, konuya ilişkin bilgi vermekten kaçındı.
Sahile saçılan çöplerin arasında fotoğraf çekimi yapan Coşkun, Sputnik’e verdiği röportajda asıl sorunun sulak alanların ‘hoyratça’ kullanımı ve kirlilik olduğunu anlatarak bölgenin ekosistemik yapı taşlarını mevcut durum ışığında değerlendirdi.
‘Bu ormanlık alanlar ne yazık ki otele dönüştürülmüş’
Kumköy sahilinin aslında iki akarsuyun arasında kalmış bir bölge olduğunu belirten Coşkun, “Bir tarafında Aksu Çayı var, diğer tarafında yine bir akar su var. Alanının diğer tarafları zaten otel yapılmış durumda. Kıyı şeridine kadar kapalı olmasa da bu ormanlık alanlar ne yazık ki otele dönüştürülmüş. Sadece bölgede korunan tek bir nokta olarak bu alan bulunmakta. Bu kıyı şeridinin üst kısmında aslında fıstık çamlarından oluşan bir ormanlık alan var. Bu da bölgenin yaban hayatın ekosistemine çokça ev sahipliği yapan bir alan olduğu anlamına gelir. Bu açıdan değerlendirdiğimiz zaman genel bir perspektiften bakıldığında buraya, yaban hayatının sığınabileceği, barınabileceği küçük kalmış bir alan diyebiliriz” dedi.
‘Burası 1. Derece Doğal Sit Alanıydı, ne yazık ki Mart ayından beri ‘Nitelikli Koruma Alanına dönüştürüldü’
Kumsalın tatlı su ile ormanlık alandan ayrıldığına dikkat çeken Coşkun, “Aynı İztuzu Plajı gibi düşünebiliriz. Yani bölge için oldukça önemli bir yer teşkil ediyor. Bu nedenle alan Mart 2021 tarihine kadar 1. Derece Doğal Sit Alanı olarak geçiyordu. Fakat birinci dereceden doğal koruma alanı ve Caretta üreme alanı olarak geçen yer, Mart ayında ne yazık ki ‘Nitelikli Koruma Alanı’ vasfına dönüştürüldü. Bu da tabii ki üzerindeki işgalin belki önünü açmış olan bir tasarı olarak düşünülebilir. Alanın üst kısmında bulunan bu çam ormanlarının olduğu kısım için yerel halk ile devlet arasında bir mahkeme süreci var. Burası kimsenin malı değil, Ankara'da İstanbul'da yaşayan bir birey olarak burada yaşayan o köylünün hakkı kadar sizin de o sahilde hakkınız bulunmakta. Onun için sahilin bu şekilde Kıyı Koruma Kanunu’na bağlı olarak işgal edilmesi, bu alandaki yaban hayatı unsurlarına zarar verilmesi bizim en büyük endişe duyduğumuz unsur” açıklamasında bulundu.
‘Araçlarla sahile giriyorlar, her yer çöplüğe dönmüş’
7 yılı aşkın bir süredir düzenli bir şekilde Kumköy ve çevresinde kuş gözlemi yaptığını belirten Coşkun, “Alanın değişimlerini görebiliyoruz. Daha önce bu alana geldiğimiz zamanlarda yine kirlilikten şikayet ederdik ama bu sefer karşılaştığımız bu kirlilik artık üst seviyelere gelmiş durumda. Çünkü sahilin bütün kesimi belirli yapılarla işgal edilmiş. Araçlarla sahile girişler yapılıyor. Bunun dışında her yer tabiki çöplüğe dönmüş durumda. Birçok şişe alana saçılmış, insanların kullandığı araç gereçlerin etrafa atılması söz konusu. Her taraf bu tarz kirleticiler ile dolu halde” şeklinde konuştu.
Kumköy Sahili baraka istilası ve kirliliği
© Fotoğraf : Twitter/ @matvor
‘Bu alanların imara açılmak üzere kullanılmasından korkuyoruz’
Kumköy’ün ayrıca Caretta kumsalı olarak geçtiğine vurgu yapan Coşkun şu ifadeleri kullandı:
“Daha önce burada araştırma yapan arkadaşlarımızla da görüştük ancak onlar da buranın bu hale gelmesinden dolayı oldukça şaşkınlar. Kıyı şeridinde, sahil kesimlerinde ne yazık ki Carettaların çıkıp yuva yapabileceği alan dahi kalmamış durumda. Önceden daha aralıklarla yapılan oba denen yapılar artık çok sıklaşmış halde yapılmış. Araçta girdiği için bu alanlar ne yazık ki Caretta dahil diğer canlılar ve kıyı kuşları ne yazık ki gelip buralarda barınamıyorlar. Bu alanın korunması için kirletilmemesi gerekiyor. Kirletildikçe yaban hayatı giderek daha fazla zarar görecek. Bu alanda gözlemlediğimiz kuşların sayısı azalacak, onların barınabileceği yerler, bitkiler, kelebekler; şu an bu tür bir ekosistemi oluşturan bütün canlı ve cansız unsurların birbirleriyle olan ilişkisi bozulacak. Eğer bozulursa da buranın değeri kaybolacak ve bu koruma statüsü de yok olacak. İşte o zaman bu alanlar ne yazık ki imara açılmak üzere kullanılabilir. Bizim en büyük endişemiz de bu.”
‘Önceden sahillerde çadırlar kurulurdu ama tahtalarla yapılmış hatta betonarme yapıların görmeye başladık’
Antalya’da 1960’lardan beri sahillerde yerel halkın oba denilen yapılar kurduğunu söyleyen Coşkun, insanların yaz aylarını bu obalarda geçirdiğini belirterek “Konyaaltı sahilinden tutun Manavgat'a kadar bütün alanlarda böyle bir oluşum vardı. Fakat tabii ki bu kadar yoğun bir şekilde yapılan ve insanların etrafı kirlettiği yapılar değillerdi. Daha aralıklarla yapılan yapılardı. Zamanla tabii ki doğa koruma bilinci ve farkındalığı arttığı için sahillere bu tür yapıların oluşturulmasına da artık izin verilmeye başlandı ve bu alışkanlıktan giderek vazgeçildi. Bizim de bugün burada gördüğümüz aslında anlattığım geleneğin devamı niteliğinde. Ancak buradakiler çadır olarak yapılmamışlar, direkt olarak tahta unsurlarla yapılmış yapılar. Yazın gelip burada insanlar kalıyor. Yakın çevrede yaşayan bölge sakini ile konuştuğumuz zaman, eskiden bu kadar fazla yapı olmadığını ama her ailenin nesilden nesile çocuklarına öğretmesi ile her nesilde daha kalabalık olarak buraya geldiklerini, bu yapıların da giderek arttığını belirtti. Bunu zaten sosyal medyamda paylaştığım o görüntüde de görüyoruz. Denize sıfır olan kesime kadar tahta yapılar yapılmış, hatta bazılarının tabanına beton olduğunu düşündüğüm kumlardan ve çakıllardan oluşan harç dökülmüş. Betonarme yapıların yapıldığını gördüm. Yani bu yapılar aslında yazın o insanların kullanacağı şekilde inşa edilmiş. Ancak çevreye hiçbir duyarlılık gösterilmiyor” dedi.
‘Ortam tamamen bir savaş alanı gibi, burada büyük bir sıkıntı var’
Coşkun, bölgeye bu yapılaşmalardan başka zararlar verildiğini de şu sözlerle anlattı:
“Alan birçok insanın uğrak yeri. Akşam oraya gittiğiniz zaman ormanın içinden sahile kadar her yerde ateş yakıldığını görürsünüz. Yani sadece o barakaların sahipleri tarafından değil, etraftan gelen birçok insanın, teknelerle gelenlerin verdiği bir zarar var. Alanda lastikçiden tutun markete kadar pek çok dükkan da kurulmuş durumda. Her yerde çöp var. Ne yazık ki çok sayıda köpek buraya bırakılmış. Köpekler insanların getirdiği küflü ekmekleri yiyorlar. Yani ortam tamamen bir savaş alanı gibi. Tamamıyla büyük bir sıkıntı var burada.”
Aynı zamanda Antalya Büyükşehir Belediyesi'nin çalıştayında biyoçeşitlilik grubunda bulunan Çoşkun, tüm bu yaşadıklarını anlatan bir raporu da çalıştaya hazırladığını belirterek konunun takipçisi olacağını vurguladı.