'Libya'da eller tetikte ama petrol sevkiyatı ve sığınmacı riskiyle çatışmayı bastırmaya çalışırlar'
Hediye Levent'e göre Libya'da 24 Aralık seçiminin yapılamamasında yol haritasının uygulanmaması ve siyasi rekabet etkili oldu. Yeni çatışma riskine atıf yapan Levent, petrol sevkıyatı ve sığınmacı akını tehlikesinin dış aktörleri harekete geçireceği görüşünde. Levent'e göre tüm aktörler pozisyon yenilerken geç kalan Türkiye şartlarla karşı karşıya.
Sitede okuABD öncülüğündeki NATO'nun 2011'deki müdahalesinin ardından hızla devlet olma halini yitirerek ikiye hatta üçe bölünen Libya'yı birleştirmesi umulan 24 Aralık seçimleri gerçekleştirilemedi.
Berlin konferansları sürecinde ilan edilen ateşkes ve BM sponsorluğundaki geçiş hükümeti süreci bir kez daha sonuçsuz kalırken, başkanlık ve parlamento seçimleri için bir aylık erteleme kararı çıkmış görünüyor. Ancak seçimlerin 24 Ocak'ta düzenlenip düzenlenmeyeceği de tartışmalı.
Libya'daki gelişmeleri Evrensel Gazetesi yazarı Hediye Levent ile konuştuk.
'Libya'da yol haritasının temel şartları gerçekleştirilmedi'
Hediye Levent'e göre zaten bölünmüş bir ülke haline getirilen Libya'da ateşkes sürecinde nispeten sağlanan uzlaşmanın yapaylığı oluşan ortamda etkili oldu. Berlin'de başlatılan süreçte bir yol haritası üzerinde uzlaşıldığını anımsatan Levent, ateşkesin petrol çıkarları üzerinden bastıran ülkeler sayesinde kotarıldığını ancak sürecin dış aktörlerin farklı pozisyonları ve iç güçlerin siyasi kapışmaları eşliğinde hakiki bir sonuç vermediğini dile getirdi:
“Libya zaten bölünmüş bir ülke. Ateşkes süreciyle siyasi açıdan nispeten önceki yıllara göre sağlanan uzlaşma süreci için yapay denilebilir. Zaten BM’nin ‘ittirmesiyle’ sağlamıştı. Siyasi açıdan Berlin’de başladı, Cenevre’de savaşan tarafların görüşmelerine dönüştü. İyi kötü bir yol haritası üzerinde uzlaşılan bir sonuç çıktı. BM arabuluculuğunda uygulanması gereken yol haritası Libya’da ateşkesi sağlamıştı. Libya’da neden birleşme sağlanamıyor sorusunun cevaplarından biri; Libya’da çıkarı olan özellikle petrol nakliyatı gibi konularda istikrarın sağlanmasını gerekli gören ülkelerin çıkarları öncelikliydi. Tarafların ‘Yeterince kan döküldü, ülke harap oldu, buna son vermemiz gerek’ şeklinde hazırladıkları bir süreç değildi. Libya, Arap ayaklanması başladığı günden itibaren Fransa’sından İtalya’sına, Türkiye’den Suudi Arabistan’a kadar bir sürü ülkenin askeri ve siyasi açıdan destekledikleri gruplar üzerinden aktif olarak var oldukları bir ülke. Dolayısıyla sahada çatışmalar eşliğinde uluslararası düzeyde de ülkeler arası çıkar çatışmaları devam ediyordu. Libya’ya dahil olan ülkeler aralarında anlaşmamış gibi görünüyorlar. Türkiye, Rusya, hatta diğer tarafların da milis güçleri var. Bunların Libya’dan çekilmesi şu ana kadar sağlanamadı. Kaldı ki o yol haritasının temel şartlarından biri buydu. Bu kadar çok bölünmüşlük olduğunda 1 yıl öncesinin savaş komutanları, siyasi liderleri Libya içindeki desteklerini pekiştirmekle yetinmediler bir de diplomatik açıdan birçok ülkenin desteğini aldılar. Yukarıda Libya’ya müdahil olan ülkeler arasında mücadele devam ederken, aşağıda sahada da devam ediyor. Ne taraf olan ülkeler ne de savaş döneminde öne çıkmış siyasi ve askeri figürler ellerindeki gücü bırakmak niyetinde değiller.”
'Dibeybe gibi tartışmalı isimler Kaddafi'ye verilen destekte etkili'
Kaddafi'nin devrilirken bile desteğinin eksik olmadığını, ancak dönem itirabarıyla seslerini duyuramadıklarını anımsatan Levent, sonraki çatışmalı süreçteki isimlerin bu kez oğul Seyfülislam Kaddafi'ye desteğin artışında etkili olduğu görüşünde. Levent, geçiş hükümeti başbakanı ve seçimlerde tartışmalı biçimde aday olan Dibeybe hakkında yolsuzluktan, oy satın almaya ve kamu fonları üzerinden reklam yapmaya uzanan iddialara atıf yaptı:
“Muammer Kaddafi’nin de Libya içinde bir desteği vardı. Yakalandığı dönemde de öyle. Rüzgar farklı yönden esiyordu, Kaddafi destekçileri örgütlü bir şekilde ‘Biz de varız’ şeklinde seslerini duyuramadılar. Ateşkes döneminin altını kazıdığınızda çatışma döneminin savaş komutanları, siyasi figürleri öne çıkıyor. Sandık kurulup seçim yapılsaydı bile savaş döneminde gördükleri isimler ön plana çıkacaktı. Dolayısıyla Libyalıların Hafter, Dibeybe gibi kişilere yönelik ciddi tepkileri de ortaya çıktı. Kaddafi’yi destekleyen kesimin az da olsa büyümesini sağlayan faktörlerden biri bu. Dibeybe’nin geçiş hükümetinin başbakanı olarak seçilmesi aşamasında da uluslararası basına bile yansıyan 50 bin dolarlara delege satın aldığı gibi skandallar oldu. Dibeybe’nin 11 aylık yönetim sürecinden kamu kaynakları üzerinden kendine kamuoyu oluşturma durumu var. Örneğin, Libya’da savaş tahribatından kaynaklanan konut eksikliği var. Devlet bütçesinden toplu konut yapılması için parlamentodan onay alıyor ve reklamı, halka tanıtımı Dibeybe’nin kişisel tanıtımı gibi lanse ediliyor. Libya içinde sürekli dile getirilen bir şey daha var. Dibeybe’nin kendi de ailesi de iş dünyasından. Savaş döneminde karşı oldukları kesimlerin ateşkes sürecinde önüne taş koymak, yasaları kullanarak işlerine engel olmak gibi girişimlerde bulunduğuna dair iddialar var. Seyfülislam’dan sadece Amerikalılar değil Hafter de çok rahatsız. Seyfülislam’ın seçimlere katılması için mahkemede duruşma devam ederken Hafter yanlısı silahlı grupların mahkemenin etrafını sardığını da biliyoruz. Bu nedenle Seyfülislam'ın kendi desteği dışında Hafter karşıtları da ona destek veriyor"
'Eller tetikte ama petrol sevkiyatı ve sığınmacı akını riskiyle uluslararası toplum çatışmayı bastırmaya çalışacaktır'
Libya'da ateşkesten bütün tarafların eksiklerini kapatmak için yararlandığını ve ellerinin tetikte olduğunu belirten Levent, petrol sevkıyatı ve olası sığınmacı akınını tetikleme riskinin uluslararası toplumu sıcak çatışmayı bastırmak üzere seferber edeceği görüşünde. Ancak Levent, Libya'da ateşkes getirilse bile yeniden devletleşmenin çok zor olacağına dikkat çekti:
"Libya içindeki şartlara bakıldığında her an bir çatışma patlayabilir, çünkü ateşkes döneminde bile milis gruplar dağılmadı, herkesin eli tetikte, herkes daha bir örgütlendi, eksiğini kapattı. Ama Libya aynı zamanda uluslararası toplum açısından çok önemli bir ülke. Çünkü petrol zengini. Petrol sevkiyatının aksaması fiyat artışları dahil pek çok sonuçlar doğruyor. Çatışmalar patlarsa ciddi bir mülteci akını söz konusu olabilir. Libya neredeyse Akdeniz’in kapısı. Akdeniz’de bir enerji mücadelesi devam ederken sürekli silahların patlaması hiçbir ülkenin işine gelmeyecektir. Bu nedenle Mısır gibi Libya’ya komşu ülkelerden başlayarak Türkiye dahil uluslararası toplum Libya’da ateşkesin bozulmasına sebep olacak, hele hele sıcak çatışmanın başlamasına neden olacak girişimleri mümkün olduğunca bastırmaya çalışacaktır. Ama bu Libya’ya barışı getirir, bir devletleşme, devlet kurumlarının tek çatı altında toplanması gibi süreçleri beraberinde getirmez. Libya o noktadan çok uzakta.”
'Türkiye hariç bütün ülkeler pozisyonlarını yeniledi, geç kalan Türkiye şimdi şartlarla karşı karşıya'
Türkiye'nin Libya hamlelerini 3 döneme ayıran Hediye Levent, askeri ve siyasi ağırlığını koyduğu çatışma döneminin ardından 2. dönemde diğer aktörlerin politikalarını güncelleyerek tüm taraflarla iletişim kurduğunu ancak Ankara'nın 'Oyun kuramam ama oyun bozarım' yaklaşımı yürüttüğünü söyledi. Levent'e göre üçüncü dönem Ankara'nın Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Mısır'la ilişkileri düzeltme hamlesiyle gelse de bu ülkelerin yabancı savaşçıların çekilmesi şartını koşuyor, bu yüzden askeri açıdan profilin düşürülmesi şart:
"Türkiye’nin Libya hamlelerini, Libya sahasına yansımaları açısından dönemlere ayırmak gerekiyor. Türkiye, Libya’ya askeri ve siyasi açıdan tam anlamıyla yüklendiği dönemde bütün ülkeler üç aşağı beş yukarı ya siyasi ya askeri açıdan Libya sahasında varlardı. BAE, Rusya ve birçok ülkenin ciddi maddi kaynaklar aktardığını biliyoruz. Türkiye’nin Libya politikasındaki ikinci dönemdeyse diğer ülkeler politikalarını güncellediler, çünkü Libya’daki petrol sevkiyatı ciddi tehlikeye girmeye başlamıştı, vanalar kapanıyordu. Libya’daki kriz hali radikal örgütlerin yükselmesiyle Mısır başta olmak üzere bölge ülkelerini etkilemeye başlamıştı. Avrupa’nın ödünün patladığı mülteci akınlarının ardı arkası kesilmiyordu. Türkiye hariç bütün ülkeler pozisyonlarını yenilemeye başladılar. Askeri vekalet savaşını siyasi süreçle mücadeleye dönüştürmeye başladılar. Aslında benzerini Suriye’de gördük. Türkiye’nin o dönemde ‘Hayır ben burada askeri olarak vardım. Aynı şekilde devam edeceğim’ yahut, 'Bir oyun kuramam ama belki oyunu bozarım' şeklinde bir yaklaşımı söz konusuydu. Bunu da Türkiye, Trablus hükümetiyle gerçekleştirmeye çalıştı. Ancak diğer ülkeler pozisyonlarını yeniledikleri için Trablus hükümeti Sarraj gibi isimler önemsizleşmeye başladı. Türkiye diğer aktörlere sert cephe aldığı için yeni ortaya çıkan aktörlerle yakınlaşması çok hızlı gerçekleşmedi. Mesela Fethi Başağa karakterini Türk kamuoyu yakından bilir. Ancak aynı zamanda Başağa’nın Fransa ile de yakın ilişkileri olduğu ne yazık ki bizim kamuoyuna aktarılmıyor. 3. dönem ise Türkiye’nin BAE ile başlayan bölge ülkeleriyle krizleri çözmeye niyetli olduğunu belirttiği dönem olarak tanımlayabiliriz. BAE, Mısır dahil bölgedeki ağır toplar, hatta Arap Ligi'nin de bir açıklaması var, Türkiye’nin Libya ve Suriye’deki milisleri çekmesini şart koşuyor. Türkiye’nin askeri açıdan profil düşürmesi artık şart. Bunu da Türk kamuoyuna ‘Biz yenildik' diye görünmemesi için muhtemelen yavaş yavaş gerçekleştirecektir diye düşünüyorum."
'Ankara deniz yetki alanları anlaşmasını yeniletebilir mi, bilmiyoruz'
Levent, gelinen noktada Ankara'nın sadece Trablus hükümetiyle yaptığı deniz yetki alanları anlaşmasının yeniletilebilmesinin güçlüğüne dikkat çekerken, diğer ülkelerle krizlerini çözmesinin kazanımlarını artıracağı değerlendirmesini yaptı:
"Libya'da diğer ülkelerin biraz daha avantajlı olduğunu düşünüyorum. Türkiye, Trablus hükümetiyle yaptığı ve meşruiyeti hala tartışmalı deniz yetki alanı anlaşmaları yeniletebilir mi, bilmiyoruz. Fransa, Suudi Arabistan, Mısır Libya siyasetinde daha baskın görünüyorlar. Türkiye’nin bu ülkelerle krizlerini mümkün olduğunca azaltması, Libya sahasında kazanımlarını artıracaktır.”