Dünya Eşitsizlik Raporu'nun, 2021 sonuçları açıklandı. Raporun sonuçlarına göre, Türkiye’de ortalama yıllık kazanç 85 bin 10 lira. Nüfusun düşük gelirli yüzde 50’si, ortalama 20 bin 260 lira kazanırken, en yüksek kazançlı yüzde 10’luk kesimin ise 463 bin 20 lira ile 23 kat daha fazla geliri mevcut. Bununla beraber, en üstteki yüzde 10 toplam gelirin yüzde 54.5'ini alırken, alttaki yüzde 50'si gelirin yüzde 12'sine sahip. Ayrıca ülkenin en düşük gelirli yüzde 50’sinin ortalama 8.910 liradan daha az varlığa sahip olduğu raporun çıkardığı bir başka sonuç.
Küresel gelir eşitsizliği: Dünyada durum ne?
Rapora göre, dünyada nüfusun en zengin yüzde 10’u küresel gelirin yüzde 52’sine sahipken, nufüsün en yoksul yarısı ise sadece yüzde 8.5’ini kazanıyor. Küresel gelir dağılımının en üst yüzde 10’luk kısmından bir kişi ortalama 122 bin 100 dolar kazanırken, en yoksul yarısından bir kişi de 3 bin 920 dolara sahip. Ayrıca, dünya nüfusunun en yoksul yarısı toplam servetin yalnızca yüzde 2’sine sahip. Buna karşılık, dünya nüfusunun en zengin yüzde 10'u ise tüm servetin yüzde 76'sının sahibi.
Raporun yayınladığı sonuçlar, küresel multi milyonerlerin son birkaç 10 yılda küresel servet artışının orantısız bir payını ele geçirdiklerini ortaya koyuyor. Buna göre, dünyanın en zengin yüzde 1’i 1990’lardan bu yana biriken tüm ek servetin yüzde 38’ine sahip. Rapor aynı zamanda bu eşitsizliğin derinleşmesinde koronavirüs pandemisinin etkisine de dikkat çekiyor.
Yayınlanan rapor aynı zamanda bu eşitsizliğin son bulması için küresel multi milyonerler üzerindeki mütevazi bir artan oranlı servet vergisinin hükümetlere önemli gelirler sağlayabileceğine de vurgu yapıyor.
Peki, nedir servet vergisi?
Servet vergisi, bir kişinin sahip olduğu servet üzerinde, transferinde ve değer artışından alınan vergi olarak tanımlanıyor. Özellikle Kovid-19’la çok daha fazla göze çarpan gelir dağılımındaki eşitsizliklerin giderilmesi tartışmalarında göze çarpan servet vergisi, pek çok ekonomist tarafından da çözüm yolu olarak öne sürülüyor. Zira, ‘21. Yüzyılda Sermaye’ isimli kitabının yazarı Prof. Dr. Thomas Piketty ve Nobel Ekonomi Ödülü sahibi Prof. Dr. Joseph Stiglitz, Kovid-19 borçları ve eşitsizlikleri ortadan kaldırmak için servet vergisinin alınması gerektiğini ifade ediyorlar.
Türkiye’de servet vergisi denilince akla gelen: Varlık Vergisi
Ancak Türkiye’de servet vergisi denilince akla 12 Kasım 1942’de yürürlüğe konulan ‘Varlık Vergisi’ geliyor. Bu kanuna göre, servet tespit komisyonları kuruldu ve ödenecek vergi süresi 15 gün olarak belirlendi. Ödeyemeyenlerin mallarının haczedilerek icra yoluyla satılması, buna rağmen 1 ay içerisinde ödemeyen mükelleflerin bedeni kabiliyetlerine göre genel hizmetler ve belediye hizmetlerinde çalıştırılmasını öngörülüyordu. Kanunun hükmünde herhangi bir dini veya etnik grup ele alınmamasına rağmen, vergilerini ödeyemeyenler için oluşturulan ‘çalışma kamplarında’ sadece gayrimüslimler bulunuyordu. Bu kanun 15 Mart 1944 tarih ve 4530 sayılı ‘Varlık Vergisi Bakayasının Terkinine Dair Kanun’ ile tamamen uygulamadan kaldırıldı.
Rusya’dan Arjantin’e: Zenginlerden daha fazla vergi alınması uygulamaları
Aynı zamanda, Rusya lideri Vladimir Putin, yaptığı bir ulusa sesleniş konuşmasında 5 milyon rublenin (65 bin dolar) üzerinde kazancı olanların gelir vergisinin yüzde 13'ten 15'e çıkarılmasını teklif eden yasayı imzalayarak hayata geçirdi. ABD Senatörü Elizabeth Warren da, Kongre’ye en zengin 100 kişiden toplamda 78 milyar dolar servet vergisi alınmasını öngören bir tasarı sundu. Zira, ProPublica'nın sızdırılan vergi beyannamelerine dayanan araştırmasına göre, dünyanın en zenginleri listesinin başında yer alan Amazon CEO'su Bezos, Tesla ve SpaceX CEO'su Musk gibi ABD'nin en multi milyarderleri ya gelirlerine kıyasla çok az ya da sıfır gelir vergisi ödüyor. Geçtiğimiz sene ise Arjantin’de serveti belirli bir miktarı aşan kişilerden bir kerelik özel vergi alınmasını içeren yasa tasarısı yasalaştı.
Almanya ve Avusturya zenginlerinden ‘taxmenow’ talebi
Öte yandan, bu konuda aşırı zenginlerden de ses yükseldi. Zira, Almanya ve Avusturya’dan aralarında Schwarz Pharma adlı ilaç üretim şirketinin sahibi Antonis Schwarz’ın da bulunduğu 36 milyoner, zenginlerden daha fazla vergi alınmasını oluşturdukları ‘taxmenow’ oluşumu ile talep etti.
Türkiye’de ise aralarında Prof. Dr. Korkut Boratav’ın da olduğu bir grup sosyal bilimci bir bildiri yayımladı. Koronavirüs salgını boyunca doğalgaz, elektrik ve su faturalarının ücretsiz sağlanması da bulunan bildiride, kamulaştırma vurgulanarak servet verginin uygulanması gerektiğine dikkat çekildi.
Karar alıcıların son çare olarak düşündüğü, ancak en zor zamanlarda devreye giren servet vergisi zenginle yoksulun arasındaki makas giderek açılırken bunun çaresi mi? Sputnik bu konuyu, Kadir Has Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi öğretim görevlisi Prof. Dr. Erinç Yeldan ile konuştu.
‘Gelir eşitsizliği sadece iktisadi krizler değil, yaşanan etnik, cinsiyet ve inanç bazlı düşmanlıklara da yol açan sosyal sorunların özünü oluşturuyor’
Prof. Dr. Yeldan, küresel ekonominin neoliberal döneminin en ayırt edici özelliğinin emeğin milli gelirden aldığı payında gerileme olduğuna vurgu yaparak “Bunun üzerine 2009 kriziyle mücadelede kullanılan daha çok parasal genişlemeye dayalı ve finansa erişimin mümkün olduğu sınıflara, ek bir gelir kazancı olana bu eşitsizliği daha da artırmıştır. Kovid-19 krizi bunun üzerine artık ciddi bir tahribat sonucu anlamına geldi. Dünyada hem gelir hem de servet dağılımında büyük bir eşitsizlik ortaya çıktı. Bu artık ciddi anlamda sadece bir gelirin talebe ulaşamaması ve dolayısıyla bunun yaratacağı iktisadi krizler değil, bunun yarattığı sosyal sorunlar, sosyal dışlanma, insanların yurttaşlık bilincinden uzaklaşması ve bunun yol açtığı etnik, cinsiyet ve inanç bazlı düşmanlıklara dönüşmesi dünyanın sosyal anlamda yaşadığı çok büyük sorunların da özünü oluşturuyor” dedi ve ekledi:
‘Servet vergisi, kısa dönemde nefes alabilmek için ön plana çıkıyor’
“Bu eşitsizlik sadece iktisadi bir olgu değil, siyasi, sosyal şiddeti çağrıştıran ve küresel sorunların ortaya çıkıp derinleşmesine neden olan etken. Bu nedenle en azından kısa dönemde nefes alabilmek için özellikle vatandaşlık temel gelirlerin, ihtiyaçların sağlanması ve gelir transferi için kaynak olarak servet vergisi ön plana çıkıyor.”
‘Daha adaletli bir vergi sisteminin, yoksulluk ile mücadeleye kanalize edilmesi gibi kaynaklardan oluşan gelir transferi sistemi kurgulanabilir’
Türkiye’de uygulanabilir bir servet vergisi sisteminin nasıl işlemesi gerektiğini açıklayan Yeldan, şu ifadeleri kullandı:
“Türkiye’de de bizim yaptığımız çalışmalar, servetlerin üzerinden alınacak bir vergi, vergi havuzunun imar rantları üzerine genişletilmesi, kamu maliyesinde tüketimin daha rasyonel, akılcı, denetime açık bir şekilde rasyonalize edilmesi, bir son zamanlarda çokça farkında olduğumuz iklim krizi ile mücadelede yürütülen enstrümanların, karbon vergisi, fosil yakıtlara tanınan teşviklerin kaldırılması gibi, ‘kirleten öder’ prensibi ile çalışacak daha adaletli bir vergi sisteminin, çevre vergilerinden elde edilecek fonların yoksulluk ile mücadeleye kanalize edilmesi gibi kaynaklardan oluşan bir gelir transferi sistemi kurgulanabilir. Bu en azından bir nefes aldıracak zaman kazandırabilir. Bunun ötesinde artık teknolojik değişmeler, göç hareketleri, siyasi şiddete uğramış azınlıkların uğradığı yıkımın telafisi için küresel anlamda bir işbirliği gerekiyor. Kayıtdışı göç hareketleri, sel felaketleri, ormansızlaşma, toprak erozyonu gibi iklim krizine, siyasi şiddete uğramış kitleler bunların artık dünya ölçeğinde insan onuruna yakışır bir iş ve sosyal yaşama kavuşturulması gerekiyor.”
‘Servet vergisi, daha eşitlikçi bir dünya için adımların başlangıcı olmalı’
Servet vergisinin ancak bir ‘nefes alma’ yöntemi olduğundan bahseden Yeldan “Ulus devletlerin sınırlarının bir şato duvarları gibi sıkı sıkıya bağlı kalıp bunun dışındaki herkesi düşman ilan edecek bir küresel bir jeopolitik sistemi kendi kendini mahvedecek, yıkıma uğratacak bir aşamaya gelmiş durumda. Dolayısıyla servet vergisi türü ve finansmanı ancak geçici bir nefes alma olacaktır. Bunun ötesinde artık insanlığın yoksullukla mücadeleyi gerçek anlamda bir sanayileşme, sağlık ve eğitimin göz önüne alındığı daha eşitlikçi bir dünya için adımların başlangıcı olmalı diye düşünüyorum. Yeterli olmayacaktır ama evet gereklidir” diye konuştu.
‘Eşitsizliğe sebep olan kaynaklar kurutulmalı, insanlığın yaşaması için atılması gereken adımlar bunlar’
Eşitsizliğin ana sebepleri ortadan kalkmadıkça gelir eşitsizliği ve bunun getirdiği sorunları artarak devam edeceğini vurgulayan Prof. Dr. Yeldan “Son derece tahrip olmuş bu sosyal bölüşüm şemasının hiç olmazsa biraz tamir edilip, iyileştirilmesine yönelik bir adım olacaktır. Fakat bu eşitsizliği besleyen ana damarlar kesilmedikçe veya tamir edilmedikçe bir 10 sene sonra Kovid-19 benzeri başka bir sosyal kriz meydana gelecektir. Buna neden olan olguların kaynağını kurutmamız, halletmemiz gerekiyor. Kapitalizmin evrilmesi artık ulusal sınırların ordular aracılığı ile kendisinden başka herkesi, etnik kökeni, dini inancı ve milliyeti üzerinden düşman ilan edilen bir küresel jeopolitik bir sistemin insan onuruna yakışır bir sosyal diyalog çerçevesinden terk edilmesi gerekiyor. İnsanlığın yaşaması için atılması gereken adımlar bunlar olacaktır” ifadelerini kullandı.