'Ukrayna'dan Türkiye'ye arabuluculuk rolü çıkmaz, ABD'ye ben burada da rol oynarım mesajı veriliyor'
Prof. Türkeş’e göre, ABD Karadeniz'e kıyıdaş ülkelerin istikrar temelli politikalarını sabote etmeye çalışıyor. Ankara'nın Ukrayna'da arabuluculuk yapamayacağını belirten Türkeş, amacın ABD'ye mesajı vermek olduğunu söyledi. Türkeş, BAE ile normalleşmenin ise İbrahim Anlaşmalarıyla tasarlaran sürecin Türkiye ile konsolide edilmesi olduğu görüşünde.
Sitede okuTürkiye'nin dış politikada Doğu Akdeniz politikalarındaki 'geri çekilme' haline karşılık Karadeniz ve Doğu Avrupa'da görünürlüğü artarken, Ortadoğu'da Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile açtığı yeni sayfayı genişletme arzusu dikkat çekiyor.
NATO'nun Letonya'nın başkenti Riga'daki dışişleri bakanları toplantısı öncesinde Ukrayna ve Belarus odaklı kriz yoğunlaşırken, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'dan Rusya Federasyonu ile Ukrayna arasında esir takası dahil 'arabuluculuk' arzusunu dile getirdiği mesajlar geldi.
Diğer yandan Türkiye ile kanlı bıçaklı olan Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın Ankara ziyareti ve Türkiye'ye yönelik yatırımlara odaklı resmin siyasi ayağı henüz anlaşılamazken, Erdoğan, BAE ile başlanan açılımın İsrail ve Mısır'la da devam ettirileceğini vurguladı.
Ekonomik kriz altında Türk dış politikasının görünümünü ODTÜ'den Prof. Mustafa Türkeş ile konuştuk.
‘Türkiye de 2019'dan beri İbrahim Anlaşmalarıyla tasarlananın içine sokuldu’
Prof. Türkeş'e göre BAE ile gelinen nokta 2019'dan beri İbrahim Anlaşmalarıyla tasarlananın devamı niteliğinde. Türkeş, Türkiye'nin de bunun içine çekildiği görüşünü dile getirdi:
“Yaşananları büyük bir sapma olarak okumuyorum. Devamlılığı olan öğelerin daha fazla olduğunu düşünüyorum. BAE ile gelinen nokta aslında 2019’dan beri süregelen İbrahim Anlaşmalarıyla tasarlanan politikaların devamı niteliğinde, Türkiye’ye onun içine çektiler diye düşünüyorum. Basına yansıyan tartışmalara baktığım zaman iki eksen üzerinde duruldu. ABD-İngiltere eksenli Ortadoğu’da Amerika’nın rollerinin bir kısmını İngiltere’yle paylaşarak bir yeniden düzenleme eğilimine girdiğini ileri süren bir görüş var. Bir başka görüş ise tüm bunlar aslında daha liberal bir perspektiften okuyan bir yaklaşım. Biden’dan liberal rol oynamasını düşünenlerin şapkasını önüne koyup düşünmesi lazım. O kadar açık etti ki Biden, insan hakları ve benzeri liberal değerleri çok da önemsemediğini ortaya koydu."
'NATO deniz gücü karşılığında F-16 ödülü doğruysa...'
Türkeş, Biden'ın Ortadoğu ve Karadeniz'de izlediği politikaların önemli kısmının Trump'ın devamı olduğunu vurguladı. Karadeniz bölgesine yönelik NATO deniz gücü projesinin hayata geçirilmesi ve Türkiye'nin de katkısı karşılığında F-16'ların ödül olacağı iddiasına atıf yapan Türkeş, bu doğruysa ABD'nin 1990'larda inşa edilen Karadeniz bölgesini istikrarsızlaştırmama temelli politikalarının da NATO üzerinden sabote edilmiş olacağını dile getirdi:
"Biden’ın Ortadoğu ve Karadeniz’de izlediği politikaların önemli bir kısmı, eleştirse de Trump döneminde oluşturulan dayanaklar üzerine bina edildiğini söylemek mümkün. Örneğin, Karadeniz’deki durum nedir? Trump, ‘Ben buradan mümkün olduğunca uzaklaşacağım belli ölçülerde’ dedi. Ama o uzaklaşmanın bölgede yaratacağı istikrarsızlık ortamını kendi lehine dönüştürmek için Biden yönetimi ivme kazandırdı. Obama döneminde önemli ölçüde Karadeniz meselesi 'yeni başlangıç yapalım' diye tanımladığı şeyle bir durağanlaştırma sürecine sokulmuştu. Şimdi Biden döneminde bu hız kazandı. Eğer söylentiler doğruysa Karadeniz bölgesine yönelik NATO deniz gücü projesi hayata geçirilip, Türkiye’nin de buna doğru katkıda bulunması söz konusu ise bunu F-16’lara karşılık bir ödül olarak verildiği iddiası da dolaşıyor. Eğer bu doğruysa, bu şu anlama gelir. 1990’larda kurgulanan ve Türkiye’de önemli ölçüde hem askeri cenahın hem siyasi cenahın ortaklaşa üretmeye çalıştığı Karadeniz bölgesini istikrarsızlaştırmayalım, orada ille de bir istikrar arayacaksak Ukrayna’nın da dahil olduğu Karadeniz’de kıyısı olan ülkelerin bir araya geldiği bir Karadeniz gücü oluşturalım dediler ve yaptılar. İllegal bütün mekanizmalara karşı bunlar çalışsın, üretsin, önlem alsın, böyle bir politikayı hayata geçirdiler. Bunu sabote eden ABD idi. Bu ABD’nin işine gelmeyen bir şey. ABD’nin Karadeniz’e girişine bir gerekçe kalmayacağı için bundan hiç hoşlanmadı ve bunu çökertme projesini NATO üzerinde gerçekleştirdi. Obama’ya kadar olan süreç çok hızlıydı. Obama bunu tereddütle karşıladı ve bir süre askıya aldı. Rusya’nın buna Gürcistan’da verdiği cevap çok netti. Ondan sonraki süreçte de Ukrayna meselesi şu anda yakıcı bir noktada. 90’lı yılların başında kurgulanan, Türkiye’nin hem deniz kuvvetleri hem hava kuvvetleri olsun canı gönülden savunduğu bir şeydi.”
‘Ukrayna'dan Türkiye'ye arabuluculuk rolü çıkmaz, ABD'ye ben burada da rol oynarım' mesajı verilmek isteniyor'
Türkiye'nin bugüne kadar Ortadoğu'da pek çok arabuluculuğa soyunduğu ancak hiçbirinin anlamlı bir sonuç vermediğini anımsatan Türkeş, Ukrayna ile Rusya arasında arabuluculuk çabalarını da nafile buluyor. Ukrayna'nın yaşadığı istikrarsızlığın kökeninde Avrupa ile ABD’nin ortak politikasının bulunduğunu vurgulayan, meselenin Rusya için de farklı bir anlam taşıdığını anımsatan Türkeş, buradan Ankara'ya 'rol çıkmayacağını' söylerken, Ankara’nın aslında ABD’ye ‘Ben burada da bir rol oynarım’ mesajı verme isteğinde olduğunu dile getirdi:
“Ortadoğu’da ne yaptı? Suriye ile İsrail arasında, hatta İsrail ile Hamas arasında İran ile Batı arasında arabulucu rolüne soyundu ama hiçbir tanesi anlamlı sonuç veremedi. Türkiye büyük bir güç değil. Bazı şeylerin dikte edecek, olmadığı zaman çözülemeyecek bir rolü yok. Böyle bir rolü yerine getirebilir mi diyecek olursak çok ihtimal vermiyorum. Ukrayna meselesi Avrupa ile ABD’nin ortak politikası olarak Ukrayna’nın şu ana kadar yaşadığı istikrarsızlıkların ana nedenidir. Türkiye ne ABD ne AB’ye bu konuda bir politika önerebilecek durumda değil. Rusya’nın da böyle bir şeye yanaşacağına çok ihtimal vermiyorum. Rusya bunu nasıl okur? Ankara, ‘Suriye’de böyle bir rekabet ve işbirliği ortamı oluşturduk. Ona benzer bir rolü Ukrayna’da ben de oynamak istiyorum’ tonlaması yapacaktır. Rusya bundan hiç hoşlanmayacaktır. Ukrayna meselesi, Rusya için başka. Kolaylıkla hazmedebileceği, yese bile yutamayacağı bir problem. Türkiye’ye çok fazla bir rol çıkmaz. Ama Türkiye böyle bir talebi diplomatik olarak dile getirir. Ama buradan anlamlı bir şey çıkmaz. Bunun gerisinde yatan nedenlerden bir tanesi Ankara’nın aslında bu tonla ABD’ye ‘Ben burada da bir rol oynarım’ mesajı verme isteğiyle ilgili bir şey olduğunu düşünüyorum. Onun karşılığında ABD de NATO deniz gücünü hayata geçirelim, böylecek sen orada daha çok rol üstlenebilirsin mesajı verecektir. Dolayısıyla kendi kendini bir girdaba sokma durumu yaşayabilir. Orta ölçekli bir aktör olarak ABD ile böyle bir müzakere içine girdiğinizde ‘ayıyla yatağa giriyorsunuz.' Küçük bir aktörün ayıyla aynı ortamda mücadele etmesi hiç kolay olmayacaktır. Buradan bir şey çıkacağını düşünmüyorum.”
'ABD ve AB, Bulgaristan ve Romanya üzerinden politika üretmek istiyor ama Bulgaristan'ın çekinceleri var’
Türkeş Karadeniz'de 'suların ısındığını' belirtirken, ABD'nin AB ile birlikte Romanya ve Bulgaristan üzerinden politika üretmek istediğini ancak Sofya ayağında takıldığını vurguladı:
“Karadeniz’de suların ısındığını da görmek lazım. Blinken, şu sıra Baltık ülkelerinde. Geçen ay Ukrayna ile mutabakat paktı imzalandı. Amerika orada ‘Ukrayna’yı silahlandırabiliriz. Ama oraya büyük sözler vermeyiz’ diyor. O zaman AB ile Karadeniz’deki Romanya, Bulgaristan üzerinden bu işi çözelim diyor. Geçen hafta Bulgaristan’daki seçimlerde Cumhurbaşkanı seçilen kişi, açıkça ‘Rusya ile karşı karşıya gelmeyi göze almayız’ dedi. ABD ve AB, Bulgaristan ve Romanya üzerinden bir politika üretmek istiyor. Romanya daha yakın buna ama Bulgaristan’ın çekinceleri var. Türkiye, Karadeniz’de istikrarsızlığa yol açacak herhangi bir adımdan kaçınmak istiyorsa bunun yolları mevcut. Ama iktidar bunu diplomaside araçsallaştırıp kendi bekası için kullanacaksa bu çok riskli bir oyundur. Herkesin altında kalacağı bir oyuna dönüşebilir."
'İbrahim Anlaşmalarının konsolide edilmesi Türkiye’nin de sürece katılmasını gerektiriyor'
Prof. Türkeş, Türkiye-BAE normalleşmesi ile ilgili iktisadi beklentilerin daha önceki Katar örneğinden hareketle Türkiye'nin karşı karşıya olduğu krizi çözemeyeceğini herkesin bildiğini anımsattı. Siyasi boyutta yine ittifak sistemi yerine ABD-Britanya ittifakını güçlendirme hamlesinin söz konusu olduğunu belirten Türkeş, Arapların İsrail ile anlaşmasının konsolidasyonunun Türkiye'nin de sürece katılmasını gerektirdiğine dikkat çekti:
"BAE ile ilgili, ‘Bayram değil seyran değil, eniştem beni niye öptü’ durumu var. Bu bize şunu gösteriyor: İktisadi olarak yapılan açıklamaların Katar örneğinden yola çıkarak bakıldığında çok büyük umut vadeden bir şey olmadığını biliyoruz. Fiilen gelebilecek nakdi akçelerin Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı krizi çözebilecek nitelikte olmayacağını aşağı yukarı herkes tahmin ediyor. Bunun siyasal boyutu var. Bunu da ihtimal ki İngiltere-ABD arasındaki ilişkinin Ortadoğu’da var olan ittifakı güçlendirme üzerine olduğunu düşünüyorum, bu yeni bir ittifak sistemi değil. Çünkü İbrahim Anlaşmalarının esası şudur. İsrail’i garanti altına alan, güçlendiren ve daha etkili hale getirecek politikanın aracıdır. Bunun için de emirliklerin hepsini İsrail ile masaya oturtup ilişkileri normalleştirme, ikinci basamağı olarak da bunun konsolide edilmesi. Bu konsolide etmenin önemli ögelerinden biri Türkiye’nin de bu sürece katılmasını gerektiriyor.”
‘Türkiye’nin ucuz iş gücü olarak Batı’ya satış yapması dahi işleyen bir model olmaktan çıktı’
Türkeş'e göre, Erdoğan yönetimi ABD ile görüşmelerinde Türkiye’yi bir lojistik merkez haline getirme, böylece ‘Çin’e karşı gerektiğinde kullanışlı aygıt olma' mesajı vermek istiyor. Ancak Türkiye'nin Çin'le rekabet edecek bir üretim yapısı olmadığını anımsatan Türkeş, “Türkiye’de ucuz iş gücü olarak batıya satış yapmanın dahi çalışabilir bir model olmaktan çıktığını düşünüyorum” değerlendirmesinde bulundu:
“Daha büyük resim şudur: İktidar ABD ile görüşmelerinde Türkiye’yi bir lojistik merkez haline getirme, böylece ‘Çin’e karşı gerektiğinde ben kullanışlı bir aygıt olabilirim’ mesajı vermek istiyor. Bu çalışır mı, çok emin değilim. Çünkü Türkiye’nin Çin ile rekabet edebilecek bir üretim yapısı yok. Kağıt üzerinde söylediğimizde, ABD bu elzem noktada, 'Çin’e karşı mücadele edeceğim, öyle bir şey üreteceğim ki Çin’i önleyeceğim' politikası izliyor. Türkiye de diyor ki 'O boşlukta ortaya çıkacak lojistik merkezleri ben tedarik ederim.' Bunu yapabilme gücüne de sahip olmadığını düşünüyorum. Türkiye’de ucuz iş gücü olarak Batı'ya satış yapmanın dahi çalışabilir bir model olmaktan çıktığını düşünüyorum. Karşı karşıya olunan zorluğun aşılması hiç kolay olmayacak ama imkansız da değil. İktidarın varlığını sürdürmesi için bunları hızlandırarak yapacağını tahmin ediyorum. 1890’larda Osmanlı yönetiminin düştüğü açmazın aynısı değil ama bir benzerinin yeniden üretildiğini, farklı bloklaşmalar yaşanırken, - Soğuk Savaş lafları yanlış - bu ittifaklar üzerinden bloklaşma sürecidir, ona çok benziyor. Son aşaması ise eğer konunun çözümlenemez bir noktaya gitmesi büyük çatışmalara da yol açacağı anlamına gelir.”