Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Güney Afrika'nın 24 Kasım'da bildirdiği yeni varyantı, 26 Kasım'da yaptığı toplantıyla kaygı verici varyant (VOC) olarak sınıflandırmış ve “omicron” olarak adlandırmıştı. Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği (KLİMİK), yaşanan gelişmeler üzerine değerlendirmelerini paylaştı.
'4 kıtada saptandı'
KLİMİK’in açıklamasında, “Omicron varyantının nerede ortaya çıktığı henüz bilinmemektedir. Botswana ya da Güney Afrika'da SARS-CoV-2 genomik izleme faaliyetlerinin güçlü olmasından dolayı bu ülkeler ön plana çıkmış olabilir. İlk kaynak herhangi bir Afrika ülkesi olabilir. Ülkelerinin maruz kalacağı damgalanma ve kısıtlamalara rağmen, varyantla ilgili edindikleri bilgileri neredeyse naklen paylaşan Güney Afrika yönetimi ve bilim insanları örnek davranış sergilemişlerdir. Omicron varyantı 28 Kasım itibariyle dört kıtada saptanmış durumdadır. Afrika kıtası dışındakiler, Güney Afrika seyahatinden dönenler ya da onların temaslılarıdır” bilgileri paylaşıldı.
KLİMİK’in omicron varyantıyla ilgili bilgilendirmeleri şöyle devam etti:
*DSÖ, sürveyans ve genomik dizileme çalışmalarının arttırılmasını, elde edilen verilerin paylaşılmasını, ilk vaka ve/veya vaka kümelenmelerinin kendilerine acilen bildirilmesini, virüsün ve yol açtığı klinik tablonun, aşıların etkinlik durumunun bir an önce açığa çıkması için kapasitesi olanların katkı vermesini önermektedir.
'Karantina uygulaması yeniden başladı'
Belli ülkelerden gelenlere PCR testleri negatif çıksa bile karantina zorunluluğu getirilmesi önerisinde bulunan KLİMİK, "Pek çok ülke ilk önlem olarak Güney Afrika ülkelerine seyahat kısıtlamasının yanı sıra ülkelere girişte PCR testi ve karantina zorunluluğunu tekrar uygulamaya sokma yoluna gitti. Söz konusu önlemler varyantın yayılımının yavaşlatılabilmesi için işe yarayabilir. Ancak uzun vadede bu önlemlerin işe yaramadığı diğer varyantlarda görülmüştür. Ülkeye girişi ve yayılımı geciktirebilmek için test ve sürveyans kapasite ve sayılarının arttırılması, ülkeye girişlerde ülke ve aşılanma durumuna göre ayırt etmeksizin PCR testi uygulanması ve belli ülkelerden gelenlere PCR testleri negatif çıksa bile karantina zorunluluğu getirilmesi gibi uygulamaların en kötü senaryo seçenekleri göz önünde bulundurularak en azından yeni varyantın özelliklerine ilişkin veriler gelinceye dek sürdürülmesi akılcı bir tutum olacaktır" dedi.
'Tahminler iyimser olunmasını destekler nitelikte değil'
KLİMİK Derneği açıklamasında şu noktalara da yer verildi:
"Şu an için varyantın bulaşıcılığı, neden olduğu klinik tablonun özellikleri, geçirilmiş infeksiyon ve/veya aşılanma sonucu kazanılan bağışıklığa karşı direnç ile ilgili olarak mutasyon profilinden yola çıkılarak yapılan tahminler dışında kesinleşmiş ve güvenilir veriler bulunmamaktadır. Ancak, tahminler iyimser olunmasını destekler nitelikte olmamakla birlikte, gereksiz ve zamansız bir panik havasına girmek için de bir neden yoktur. Bilinen korunma yöntemleri hala geçerliliğini korumaktadır. Aşı ve antiviral etkili ajanlar konusunda oldukça mesafe katedilmiş durumdadır. Gerektiğinde bunlar hızla yeni varyant(lar)a uyarlanabilecektir. Ortak kanı mevcut aşılar ya da geçirilmiş infeksiyonların sağladığı bağışıklığın en azından ağır hastalık ve ölüme karşı koruyuculuklarını sürdürecekleri yönündedir. Varyantın birçok ülkede saptanması, varyantın şimdilik görünenin ötesinde bir yayılım düzeyine ulaşmış olma olasılığına işaret ediyor olabilir. Bu nedenle vakaların ilk görüldüğü ülkelere yönelik tedbirlerin gereksiz yoğunluk ve uzunlukta uygulanmaya devam etmesi, bu ülkelerin ekonomileri ve halkının altından kalkamayacağı zorluklara neden olabilir. Bu tarz önlemlerden olumsuz etkilenecek ülkelerin yükünün hafifletilmesi için uluslararası dayanışmaya/yardımlaşmaya son derece ihtiyaç vardır. Aksi halde salgınlarla ilgili bilgilerin zamanında paylaşılması sekteye uğrayacaktır. Afrika ülkeleri aşılanma oranlarının en düşük olduğu ülkelerdir. Aşılanma oranlarının düşük kalmasının sadece o ülke ya da gruplar için değil, uluslararası boyutta bir olumsuzluğa yol açabileceğinin somut örneklerinden birini yaşadığımız bu dönemde, başta gelişmiş ülkeler olmak üzere tüm uluslararası kurum/kuruluşların aşı eşitliğini sağlama konusunda özveriyle iş birliğine gitmesi konusunda kaybedilecek zaman kalmamıştır. Aşıya erişimin sağlandığı ülkelerde bile aşılanmaktan uzak duran kesimlerin de güncel gelişmeleri göz önüne alarak bir kez daha düşünmelerinin zamanıdır."