Kalıcı yaz saati uygulaması, sağlığı ve toplumsal yaşamı nasıl etkiliyor?
Türkiye’de 5 yıldır devam eden sabit saat uygulaması, kış aylarının gelişiyle yeniden tartışmaları beraberinde getirdi. Kalıcı yaz saati uygulamasını TBMM gündemine taşıyan CHP İzmir Milletvekili Ednan Arslan ve Davranış Bilimleri Enstitüsü Çocuk ve Genç Bölüm Başkanı olan Psikolog Gülşah Ergin, mevcut durumu etkileriyle birlikte Sputnik’e anlattı.
Sitede okuTürkiye’nin coğrafi konumundan kaynaklı olarak, ülkenin en doğusundan en batısına uzanan kademeli zaman farkı dolayısıyla, 1972 senesinden itibaren her yılın ekim ayı sonunda yaz saati uygulamasından kış saati uygulamasına geçilerek, gün içindeki hareketlilik de güneş ışığına göre düzenleniyordu.
Berat Albayrak’ın enerji bakanı olduğu 2016 senesinde ise bu uygulamaya son verilerek ‘sabit saat dönemi’ başlamış oldu. 2018 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanan kararla da bu uygulama kalıcı hale getirilmişti.
Yaz-kış dönüşümlü saat uygulaması günümüzde çoğunlukla Avrupa ve Kuzey Amerika ülkeleri tarafından kullanılıyor. Avrupa'nın pek çok ülkesinde, güneş ışığından daha fazla yararlanmak ve enerji tasarrufu sağlayabilmek adına yaz ve kış saatleri dönüşümlü olarak uygulanıyor. Türkiye’de ise kış saati uygulamasına son verilmesinin ardından, Almanya, Fransa, Hollanda, ve İtalya’nın da aralarında bulunduğu birçok Avrupa ülkesi ve Türkiye arasındaki saat farkı, 1’den 2’ye, İngiltere’yle ise 3’e çıktı. Düzenleme sonucu, Türkiye’nin Doğu ülkeleriyle arasındaki fark ise azaldı.
Kış aylarının gelmesiyle birlikte güneşin doğuş ve batış saatlerindeki değişiklikler, kalıcı yaz saati düzenlemesini tekrar tartışmaya açtı. Çalışanların ve ara tatilden çıkıp pazartesi itibarıyla eğitimlerine başlayan öğrencilerin, karanlıkta okula gidip geliyor olması ya da gün doğmadan mesaiye başlıyor olması tartışmaları yeniden başlattı.
Sosyal medyanın da gündeminde
Uygulamaya dönük siyasette de tartışmalar başladı. Twitter hesabı üzerinden paylaşım yapan
İstanbul ve
İzmir büyükşehir belediye başkanları Ekrem İmamoğlu ile
Tunç Soyer, konuya ilişkin açıklamalarda bulunarak dönüşümlü saat düzenlemesinin tekrar uygulanmaya başlamasına ilişkin düşüncelerini dile getirmiş, ardından da
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez pazartesi günü yaptığı konuşmasında, enerjide
6 milyar lira tasarruf ettiklerini belirterek
“Herkes kendi işiyle meşgul olsun. Herkes kendi üzerine düşen vazifeyi yerine getirsin” ifadelerini kullanmıştı.
Pek çok milletvekilinin de takip ettiği konu, sunulan
soru ve
araştırma önergeleriyle birlikte
Türkiye Büyük millet Meclisi’nin (TBMM) gündeminde sıkça yer alıyor.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından önergelere verilen yanıtların çoğunluğunda ise Türkiye’nin 5 yıldır sürdürdüğü uygulamayla ilgili olarak “psikolojik ve sosyolojik olarak olumlu etkileri olduğu” ve “enerji verimliliği sağladığı” gibi ibareler yer alıyor.
Uygulanan sabit saat düzeninin yetişkinler ve çocuklar üzerindeki etkilerini Klinik Psikolog Gülşah Ergin Sputnik’e değerlendirdi. Aynı zamanda elektrik elektronik mühendisi olan CHP İzmir Milletvekili Ednan Arslan ise 2021 yılının başında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına verdiği soru önergesi üzerinden mevcut durumu Sputnik’e anlatarak yapılabilecekleri özetledi.
‘Öğrenciler ile çalışanların çektiği sıkıntıyı hep beraber yaşıyoruz, bu konuda ailelerden çok sayıda şikâyet aldık’
Gün ışığından daha fazla yararlanmak ve yaşamı kolaylaştırmak amacıyla 1972 yılında ikili saat sistemine geçildiğini ifade eden Arslan, “Sabit saate geçilmesiyle sorunlar da yaşanmaya başlandı. Gün ağarmadan, kışın soğuğunda ve karanlığında yollara düşen öğrenciler ile çalışanların çektiği sıkıntıyı hep beraber yaşıyoruz. Bu konuda ailelerden çok sayıda şikâyet aldık. Uygulamanın elle tutulur bir tarafı olmadığı da ortada” dedi.
Arslan’ın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına sunduğu soru önergesine verilen cevapta Bakan Dönmez, “Saat değişimlerinin getirdiği kaygı, stres, depresyon gibi olumsuzlukların sabit saat uygulamasında daha az yaşanacağı yapılan bilimsel analizlerle ortaya konulmuştur. Bilimsel sonuçlar, sabit saat uygulamasından elde edilecek enerji verimliliği kazanımlarının psikolojik ve sosyolojik olarak olumlu katkılar sağlayacağını göstermiştir” açıklamasında bulunmuştu.
‘Enerji tasarrufu, vatandaşımızın sağlığından, huzurundan, yaşam kalitesinden daha mı önemli?’
Arslan, önergeye verilen yanıtı değerlendirerek şu ifadeleri kullandı:
“Bakanlık yanıtında, ‘Bakanlığımız ile İstanbul Teknik Üniversite arasında imzalanan protokol ile yaz saati uygulamasının enerji tüketimine etkisi ile psikolojik/sosyolojik etkilerinin incelenmesi yapılmıştır’ denilerek, uygulamaya haklı gerekçeler yaratılmaya çalışıldığı görülmüştür. Böyle bir rapor söz konusu ise milyonlarca vatandaşımızın yaşamını ilgilendiren bu rapor neden bugüne kadar kamuoyu ile paylaşılmamıştır? Bu rapor neden saklanmaktadır? Söz konusu raporun bir an önce kamuoyunu görüşlerine açılması şeffaf yönetim anlayışının gereğidir. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığını gerekli duyarlılığı göstermeye davet ediyorum. Eminim ki bu raporu kamuoyu ile paylaşamayacaklar. Bakanlık soru önergemize verdiği yanıtta, İTÜ raporunu gerekçe göstererek uygulamanın psikolojik ve sosyolojik olarak olumlu katkılar sağladığını ifade edebilecek kadar konudan uzaktır. Bu durumu söz konusu olumsuz uygulamanın çilesini çeken sabahın kör karanlığında okul yoluna düşen çocuklarımıza, göz gözü görmezken işe giden emekçilere nasıl anlatacaklar bilemiyorum. Diyelim ki uygulama hükümetin iddia ettiği gibi enerji tasarrufu sağlıyor, bu durum vatandaşımızın sağlığından, huzurundan, yaşam kalitesinden daha mı önemli? Kaldı ki TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası’nın bu uygulama yoluyla böyle bir tasarruf sağlanmadığına ilişkin çalışmaları biliniyor.”
‘Elektrik enerjisi tüketiminin önemli ölçüde artış gösterdiği görülmüştür’
Bakanlığın gerçek verileri açıklamadığı ya da saptırdığını ifade eden Arslan,bu nedenle kendi verileriyle bakanlığın verilerinin örtüşmesinin mümkün olmadığını dile getirerek, “Bu karar ‘enerjide tasarruf sağlanacak’ iddiası ile alındı. Uygulamanın hayata geçtiği yılı baz alındığında; 2016 yılının Kasım ve Aralık ile 2017 yılının Ocak-Şubat ve Mart aylarında gerçekleşen elektrik enerjisi tüketimlerinin, mevsimsel koşulların benzerliğine karşın bir önceki yılların aynı aylarına oranla önemli ölçüde artış gösterdiği görülmüştür. Söz konusu beş aylık sürede yaşanan değişimler yıllık değişim oranlarının üzerindedir ve yüzde 6,5 ile 9,5 arasında değişen artış oranlarına ulaşmaktadır” dedi.
‘Hükümet vatandaşın değil, şirketlerin yanında’
Hükümetin bu uygulamayı ancak ve ancak oya ihtiyaç duyarlarsa kaldıracağını söyleyen Arslan, “İktidar elektrik tedarik ve iletim şirketleri ile bu denli yakın ilişki içinde iken uygulamanın kaldırılması çok zor. Çünkü hükümet vatandaşın değil, şirketlerin yanında” ifadelerini kullandı.
‘Çocuklar ışık alamadığı için biyolojik süreçleri olumsuz etkileniyor’
Uygulanan sabit saat düzeninin insan sağlığı, biyolojik süreçler ve çocuk psikolojisi üzerinden değerlendiren Davranış Bilimleri Enstitüsü Çocuk ve Genç Bölüm Başkanı Psikolog Gülşah Ergin, “İşin doğamıza uygun olan kısmı; gün ışığıyla uyanmak. Aslına bakarsanız bu çok biyolojik bir konu. Çünkü beynin içinde aydınlık ve karanlığa duyarlı bir bölge var. Akşam olduğunda vücudumuz yavaş yavaş uyumayı kolaylaştıran aynı zamanda bizim dinlenmemizi sağlayan ve büyümemizden de sorumlu olan ‘melatonin’ hormonunu salgılamaya başlıyor. Aynı zamanda da melatonin salgılanmasını gün içinde yavaş yavaş durdurup onun yerine de ‘kortizon’ salgılamaya başlıyor. Kortizon hormonunu da canlılıktan ve enerjiden sorumlu olan hormon gibi düşünebiliriz. Bütün bunlar biyolojik yapımızda olan, doğal olarak gerçekleşen ve gün ışığıyla birlikte otomatik olarak gerçekleşen durumlar. Çocuklar karanlıkta uyandığı zaman bu süreç geçerli olmuyor. İlk sıkıntı bu. Biliyoruz ki günün ilk saatlerindeki gün ışığı beyin fonksiyonları için çok önemli. Çocuklar ışık alamadığı için tüm bu süreçler olumsuz etkileniyor. Üstelik kortizon hormonunun öğrenmeyle bağlantısı üzerine yapılmış bir sürü çalışma var; ‘Ne kadar fazla olursa o kadar iyi olur’ diye. Dolayısıyla Kortizon az salgılandığı için öğrenme süreçleri de olumsuz etkileniyor” açıklamasında bulundu.
Ergin, uyku konusunun çok önemli olduğunu özellikle vurgulayarak şu ifadeleri kullandı:
‘Öğretmenler ilk iki ders çocukların uyuduklarını, son iki derste de dinlemekten koptuğunu söylüyor’
“Özellikle son yıllarda yapılan ve uykunun ne kadar önemli olduğunu anlatan çalışmalarda kıstas, uykunun kaç saat olduğu değil de uykuya nasıl gittiğimiz ve nasıl uyandığımızın önemiyle ilgili. Bunlar verimli bir uyku konusunun birer parçaları. Gözümüzü açmak demek uyanmak demek değil. Vücudun uyanması için de bir şeylere ihtiyaç var. Yemek yiyerek organlarınızı uyandırırsınız. Vücut o zaman uyandığını anlar. Çocukların kahvaltılarını karanlıkta yapmaları mümkün değil. Bu sefer ayakta ve uyanık gibi olsalar bile o kahvaltı da yapılmadığı için maalesef vücut kendini tam olarak uyandırmış olmuyor. Zaten öğretmenlerle de konuştuğumuzda bize net bir şekilde ilk iki ders çocukların uyuduklarını söylüyorlar. Aynı zamanda öğlenci olan çocukların da son iki dersi dinlemekten koptuğu biliniyor. Çünkü o zamanda hava kararıyor, vücut yavaş yavaş melatonin hormonu salgılayarak uykuya hazırlanıyor. Dolayısıyla hem gündüz karanlıkta okulda olmak hem de gece karanlık saatlere kadar okulda kalmak, öğrenme süreçlerini direkt etkileyen, çocukların dersi dinlemesini ve dikkatlerini toplamasını zorlaştıran ciddi bir sorun.”
‘Uykularını alamayan çocuklar okula gitmek istemeyip bir gün öncesinden ailesiyle pazarlık yapmaya çalışıyor’
Güne nasıl başlandığının nasıl devam edeceğini de belirleyen önemli bir etken olduğunu dile getiren Ergin, “Çocukları sabah uyandırırken ‘Günaydın, hadi bakalım sabah oldu’ diyorlar ama küçük çocuklar için sabah oldu demek ‘gündüz’ demek, baktıklarında havanın da karanlık olduğunu görüyorlar. Bu çok kafa karıştırıcı. Çocuklar okul zamanı olduğunu ve sabah olduğunu ama aynı zamanda da gecenin karanlık olan kısım olduğunu bağdaştıramıyor. Bir de tabii kendilerinin bu saatlerde kalkması mümkün değil ve mecburen anne-babalar kaldırıyor. Zor uyanıyorlar çünkü biyolojik olarak hazır değiller. Bu sefer de gerginlikler yaşanıyor. Danışanlarımdan da duyuyorum, çocuklar okula gitmek istemeyip bir gün öncesinden ailesiyle pazarlık yapmaya çalışıyor. Böyle şeyler yaşanmazdı. O çocuklarla konuştuğumda kalmalarının çok zor olduğunu yoksa okulla alakalı bir sıkıntıları olmadıklarını dile getiriyorlar. Çünkü uykularını da alamıyorlar. Böylece hem aileler hem de çocuklar güne gergin başlamış oluyorlar” dedi.
‘Güvenlik de önemli, Karanlıkta tehlikeli insanlar olabiliyor’
Tüm bunların yanında dikkate alınması gereken önemli bir konunun daha olduğuna vurgu yapan Ergin, “Güvenlik meselesi de düşünülmeli. Bazı çocuklar servis kullanmıyor ve ailesinin de aracı yok. Bu çocuklar da yürürken çok tedirgin olduğunu söylüyorlar. Karanlıkta tehlikeli insanlar olabiliyor hem de sokak köpekleri var ve o köpekler de onları rahatsız edebiliyor. Akşam eve dönenlerde de aynı sıkıntı var, sabah gidenlerde de. Bunun atlanmaması gereken önemli bir konu olduğunu düşünüyorum” dedi.