Türkiye-İsrail ilişkilerine son yıllarda siyasi gerilimler damgasını vururken, İsrailli bir turist çift üzerinden yaşanan 'casusluk krizi' iki ülke arasında uzun süredir görülmeyen diplomatik temaslara vesile oldu.
İsrail'de otobüs şoförlüğü yaptıkları belirtilen Natalie ve Mordi Oknin çift, İstanbul turu sırasında Çamlıca kulesindeki seyer terasından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konutunun fotoğraflarını çektikleri gerekçesiyle 'casusluk suçlamasıyla' gözaltına alındılar. İsrail Dışişleri makamları devreye girerken, çift kısa sürede serbest bırakılarak ülkelerine geri döndü. Gelişmelerin ardından İsrail Cumhurbaşkanı Yitshak Herzog ile Başbakan Naftali Bennett, Erdoğan'ı arayarak teşekkürlerini iletti.
Türk Emniyeti'nin 'casusluk' gibi ağır bir ithamla tutuklama yapması ve ana akım medyada konunun İsrail karşıtı ağır söylemlerle işlenmesinden kısa bir süre sonra çiftin bırakılması Türkiye'de tartışma konusu olurken, sekiz yıl sonra üst düzey temaslara vesile olmasını İsrail'de yaşayan OdaTv yazarı Rafael Sadi ile konuştuk.
‘TRT dizisinde bütün İsrailliler Mossad ajanı gibi sunuluyor'
Rafael Sadi'ye göre, 'casus turist' vakasının sergilediği algıda TRT'de yayınlanan 'Teşkilat' dizisinin etkisi olabilir. Bu dizide İsrail devletinin Türkiye'nin en büyük düşmanı, bütün İsraillilerin de Mossad ajanı gibi sunulduğunu belirten Sadi, iki turistin başına gelenlerde iletişim eksikliğinin de etkisi olduğu görüşünde. Sadi'ye göre, olayın sıradan bir vatandaşın değil cumhurbaşkanının evinin söz konusu olduğunu anımsattı:
“Çamlıca Kulesi’nde çalışan bir görevli kız, garson da olabilir, müdür de… 22 haftadır, TRT’de Teşkilat isimli bir dizi yayınlanıyor. Dizi çok güzel ancak esas görevi sanki Türkiye’nin en büyük düşmanının İsrail devleti olduğunu, bütün İsraillilerin de MOSSAD ajanı olduğunu anlatıyor. Muhtemelen bu dizinin etkisi altındaki genç kız, kuleden resim çekerken, içinde 'Erdoğan' lafı geçen ve elleriyle işaret eden bir sahne izliyor ve kesinlikle bunların casus olduğuna karar veriyor. Polisi arıyor. 'Nasıl anlayacağız' dediklerinde fotoğraf çektiklerini söylüyor. İnsanları karakola götürüyorlar. Karakolda İbranice bilen yok, İsrailli turistler de Türkçe bilmiyor. Tercüman da yok, olaylar karışıyor. Savcılığa sevk ediliyorlar, savcılık da ne yapacağını bilemiyor. 'Mahkemeye çıkaralım, hakim karar versinler' diyorlar. Vatandaşın evi değil cumhurbaşkanının evi söz konusu. Bunu hafife alamaz hiçbir yetkili. Hakim de ‘Ben nasıl anlayacağım casus olup olmadıklarını’ diyor. Bu arada Cumhurbaşkanı veya devletin bu olaydan böyle çok derinlemesine anında haberleri yoktu.”
‘Hertzog, Erdoğan ile görüşse bu iş yarım saatte biter demiştim, geç kalındı, 8 gün sonra neticelendi’
Sadi, olay ilk patlak verdiğinde yaptığı yorumlarda, “İsrail Devlet Başkanı Hertzog Erdoğan ile görüşse bu iş yarım saatte biter" dediğini aktarırken, nitekim biraz da geç kalınarak 8 gün sonra sonuçlandırıldığını belirtti.
Sadi, yaşananları Ferhan Şensoy’un Pardon filmine benzetti:
“İsrail devletinin de haberi yoktu. Olay aileye yansıyınca basına, Dışişleri Bakanlığı’na, İsrail Devlet Başkanı’na haber verdiler. Avukat tuttular, televizyon yayınları başladı. Herkes bu olayın nasıl olduğuyla ilgili kafa yormaya başladı. 'İsrail Devlet Başkanı Hertzog, Erdoğan ile görüşse bu iş yarım saatte biter' demiştim. Geç kalındı. Hemen görüşseydi, bir gün sonra çıkarlardı. 8 gün sonra neticelenmiş oldu. En sıkıntılı yanı bu karı kocanın beş çocukları var. Özel bakıma ihtiyacı olan 5 yaşında çocukları var. Annesinden başkasının yapamayacağı bir bakım gerektiriyor. Çocuk, 3 günlük bir seyahat diye en büyük ablasına teslim edildi. Ancak 8 gün olunca sıkıntı yaşadılar. İşin içine MOSSAD Başkanı, iç güvenlik birimi, dışişleri bakanlığı hepsi seferber olarak Türkiye’ye taşındı. MİT ile yapılan görüşmeler, dışişleri yetkilileriyle görüşmeler sonucu ailenin casus olmadıkları anlaşıldı. Karı-koca ikisi de belediye otobüsünde şoförler. Ferhan Şensoy’un ‘Pardon’ filmine benzedi."
‘İsrail-Türkiye ilişkileri iyi bir seviyede değil ama yine de kurtarılır yanı var demek ki’
'Casus turist' vakasında komplo teorilerinin de hemen gündeme taşındığını aktaran Sadi, İsrail'de de 'Türkiey'nin yakınlaşma için böyle bir oyun mu oynandı' sorularının sorulduğunu aktardı. Sadi'ye göre iki devletin yetkililerinin temaslarındaki diyaloğa devam vurgusunun ise ilişkilerin iyi seviyede olmasa dahi 'kurtarır yanının olduğunu' ortaya koydu:
“İsrail’de televizyonlarda sürekli konuşuluyor. Bütün bunların hepsi komplo teorisi, hayali senaryolar. Ama diplomaside yok yok. Bir şeyi temin etmek isteyen başka bir şey yapıyor. Onun üzerinden baskı uyguluyor. İmkansız değil. 'Acaba Türkiye, İsrail ile yakınlaşabilmek için böyle bir oyun mu oynadı, biz de bu oyunu yedik mi' diyorlar. Gerek İzak Hertzog’un gerek Naftali Bennett’in Erdoğan ile yaptıkları telefon görüşmesinde, bu diyalogun devam etmesi gerektiğini, karşılıklı görüşmelerle daha rahat bir ilişkinin kurulması gerektiğini konuşmuşlar. İsrail basınında yer aldı. Nedense Türk basınında bu tür şeyler biraz daha az yer alıyor. İç politika zararı olabilir diye herkes temkinli yazıyor. 2010’da Mavi Marmara olayında İsrail’de 630 kişi tutuklanmıştı. Mavi Marmara yolcularının tamamı Beerşeba’daki hapishaneye kondu. Beni de sabah sorgulamada tercümanlık yapmam için hapishaneye çağırdılar. 3 saat bekledim, bana ‘Geri dönebilirsiniz’ dediler. Serbest bırakılmışlar. İnsanlar sorgulanmadan Dışişleri bakanlığı karar vermiş. Türkiye ile ilişkileri bozmak istemiyoruz dediler. 630 kişi devlet kararıyla serbest bırakılmış oldu. İsrail 630 kişiyi hapiste tutsaydı, ilişkiler çok daha rahatsız edici seviyelere ulaşırdı. Şu anda da iyi bir seviyede değil ama yine de kurtarılır yanı var demek ki…”
‘Türkiye, Filistinlilerin halklarını korumak istiyorsa İsrail ile iyi geçinmesi lazım’
İsrail ile Türkiye arasında bir sıkıntı olmadığını savunan Sadi, Türkiye’de yaşayan Yahudilerin en büyük köprü olduğunu ifade etti. Her iki ülke kültürlerindeki benzerliklere dikkat çeken Sadi Türkiye’nin, Filistinlilerin halklarını korumak istiyorsa İsrail ile iyi geçinmesi gerektiği görüşünü dile getirdi:
“İsrail ile Türkiye arasında aslında hiçbir sıkıntı yok. Petrol arama veya doğal gaz konuları Türkiye ile ilgili şeyler değil. Türkiye, Yunanistan ile kapışmak veya kendi iç politikasında kullanmak için herkesle 'delikanlıyım, yaparım’ havasında. Ama karşı karşıya geldiklerinde herkes çok düzgün konuşuyor. Onlar Türk halkı için yapılmış yayınlardı, itimat etmemek lazım. İsrail devleti henüz ortada yokken bile Türk Yahudileri 530 senedir Türkiye’de yaşıyor. Bu en önemli köprülerden bir tanesidir. Bu ilişkilerde hiçbir kimsenin bir sıkıntısı yok. Varlık vergisi gibi şeyler var. Ama Türk Yahudileri bunu kullanmamayı tercih ettiler. Yaşamayı seçtiler. Varlıkla ilgili konularda bir tek son hafta Kulüp dizisinde kullanıldı. Bu bir hoşluktu. Onun ötesinde ortada bir şey yok. Bundan sonra da olmayacak. Çünkü aşağı yukarı çok benzer kültürlerde iki milletiz. Yemeklerimiz, içkilerimiz çok benzer. İsrail’de de Türkiye’de de rakı içiliyor. Müzik birebir aynı. Kıyafetler benzer. Ne alıp veremediğimiz var ki kavga edeceğiz. Filistinliler için mi? İki komşu üçüncü komşu için kavga ediyoruz. Türkiye, Filistinlilerin halklarını korumak istiyorsa İsrail ile iyi geçinmesi lazım. Yoksa uzaktan söyleyerek kimse kimsenin lafını dinlemeyecek. Ama el birliğiyle düzeltelim dense buradakiler de yapmaya hazır aslında.”