EKSEN

‘Biden ile Şi'nin diyaloğunun başlaması önemli, dünya ekonomisi Çin ve ABD'yi ortak paydaya itiyor'

Doç. Altay Atlı’ya göre, Biden ile Şi'nin diyaloğa başlaması önemli. Çin'in Tayvan'da kırmızı çizgisini çektiğini belirten Atlı, ABD'nin Çin'i askeri rakip sunmasını abartılı buluyor. 'Çin'in zaten süper güç olma niyeti yok' diyen Atlı, Hong Kong gibi yerlerde insan hakları çıkışlarının asıl sebebinin ticaret savaşları ve rekabet olduğunu vurguladı
Sitede oku
ABD Başkanı Joe Biden ile Çin Devlet Başkanı Şi Jinping, iki ülke arasında ticaretten jeopolitik bilek güreşinin teması olan meseleleri ele almak üzere video konferans yoluyla bir araya geldi. Taraflar anlaşmazlık konularında uzlaşmaya varamasalar da, görüşme, küresel iki gücün 'sorumlulukları' icabı diyalog kanallarını açık tutmasına yoruldu.
Görüşmeyle ilgili Beyaz Saray'dan yapılan açıklamada "ABD'nin görüşmeyi Çin ile rekabetin kurallarını belirlemek için bir fırsat olarak gördüğü" vurgulanırken, Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Cao Licien, "Pekin'in Washington ile ilişkilerini istikrarlı geliştirme yoluna yeniden sokmayı hedeflediğini" belirtti.
Tarafların son dönemde ortaya çıkan Tayvan meselesi başta olmak üzere verdikleri mesajlar eşliğinde ABD-Çin zirvesini Doç. Dr. Altay Atlı ile konuştuk.

‘Diyaloğun başlaması önemli, somut adım beklentisi zaten yoktu’

Doç. Altay Atlı’ya göre, Trump döneminde diyaloğun ortadan kalktığı ABD-Çin görüşmelerinin bakanlar düzeyindeki bir dizi temasın ardından liderler düzeyinde de yeniden başlaması önemli. İki ülke arasında pek çok sorunun bulunduğunu ve bu sorunların liderlerin bir görüşmesiyle sona ereceğinin zaten beklenmediğini vurgulayan Atlı, tarafların eteklerindeki taşları dökmesinin bile olumlu bir sürece işaret ettiği görüşünü aktardı:
“Bence önemli bir görüşme bu. Çünkü Trump döneminde diyalog artık sona ermişti. Herkes Twitter’dan kendince açıklamalar yaparak mesajı öyle iletiyordu. Biden ile birlikte diyalogun tekrar başladığını gördük. Sadece dışişleri bakanları değil, hazine bakanlığı gibi bakanlar seviyesinde birçok görüşme yapılıyor. En üst düzeyde devlet başkanları seviyesinde de görüşmeler yapılıyor. Bu diyaloğun olması zaten başlı başına önemli bir şey. Şunu zaten beklemiyorduk. Birçok sorunlu konu var. Başkanlar bir araya gelecekler ve sorunları çözerek orta yol bulacaklar. Bu zaten gerçekçi de olmazdı. Her iki tarafın da dile getirdiği durumlar Trump’tan öncesinde de süregelmekte olan, Trump ile birlikte daha farklı şekilde gündeme gelen ve Biden ile gündemdeki yerini koruyan maddeler. Dolayısıyla bir görüşmeyle bunların çözülmesini kimse beklemiyor. Ama şunu umuyorduk. Bu görüşme olumlu bir havada gitsin, hemen bitmesin, herkes eteklerindeki taşları döksün, bu diyalog devam etsin. Bence bu açıdan bu görüşmeyi olumlu bir yere koyabiliriz. Buradan somut bir adım beklentisi zaten yoktu, gerçekçi olmazdı. Ama diyalogun bu noktaya gelmiş olması ve devam etmesi de bence önemli bir şey ve olumlu bir süreç.”

'Çin ile Amerika ile arasında yaşananlar bütün dünyayı etkiliyor'

Küresel pandemiden çıkışta dünya ekonomisinde kırılganlıklar, tedarik zincirlerindeki sıkıntılar ve enflasyonist ortam varken, Atlı'ya göre iki ülkenin ortak paydaya doğru gitmesi siyasi zemin sayesinde mümkün olabilir. Biden'ın Amerikan şirketlerini Çin'in adil olmayan pratiklerine karşı korumaktan söz ettiğini, Şi'nin ise ABD'nin Çinli şirketleri alt etmek için 'ulusal güvenlik' bahanesine sığınılmaması uyarı yaptığını belirten Atlı, Çin ile ABD arasında yaşananların bütün dünyayı etkilediğine dikkat çekti.
“Belki biraz erken olabilir bunu söylemek için ama o noktaya doğru gidiyoruz. Dünkü toplantıda Biden, 'Çin’in adil olmayan pratiklerine karşı Amerikan şirketlerini koruyacağını' söyledi. Şi Cinping de ‘Amerikalılar artık Çinli firmaları alt etmek için ulusal güvenlik bahanesini kullanmayın, istismar etmeyin’ dedi. Ticaret savaşları, tedarik zincirindeki sıkıntılar gibi Çin ile Amerika ile arasında yaşananlar bütün dünyayı etkiliyor. En başta onları etkiliyor. Dolayısıyla her iki taraf konumunu ortaya koyuyor. Ama bence her iki tarafın biraz daha çözüme doğru gitmesi, bir tarafın daha çok taviz vermesiyle olmayacak. Ama bunun etkilerinin giderek derinleşmesi durumu var. Çünkü küresel ekonomi açısından çok hassas bir dönemdeyiz. Bir enflasyon sorunu var bütün dünyada. Burada artık çok fazla seçenekleri de kalmayacağını, iki ülkenin ortak bir paydaya doğru gideceklerini düşünüyorum. Önemli olan bunun siyasi olarak mümkün olması. Siyasi zemin buna müsait olacak ki buraya gidebilsinler.”
‘Bütün dünyada askeri gücünü kullanma kapasitesine sahip tek ülke ABD, ancak Çin’in süper güç olma niyeti zaten yok’
Atlı'ya göre, ABD'nin ekonomik olarak kendisini zorlayan Çin'in askeri rakip olarak görme eğilimleri abartılı. Çin'in iddialı işler yapmasına karşılık ABD'nin askeri planda açık ara tek süper güç olduğunu söyleyen Atlı, savunma harcamalarına bakmanın yeterli olduğunu vurguladı. Diğer yandan Atlı, Çin'in süper güç olma, dünyada askeri gücünü ortaya koyma niyeti de bulunmadığı görüşüde:
“Bu söylemlerden bir parça kendimizi dışarıda tutup verilere bakmak istersek, ABD açık arayla tek süper güç. Çin çok iddialı işler yapıyor ve sergiliyor. Uzay çalışmaları da var. Amerika, Mars’a araç gönderdi. Çinliler de gönderdiler. Bütün bunlar devam ediyor. Ama verilere bakarsak bütün dünyada askeri gücünü kullanma kapasitesine sahip tek ülke ABD. Çin bundan şu anda çok uzakta. Basında Çin’in yaptığı harcamalar karşımıza çıkınca şaşırıyoruz. 2020’de savunmaya yapılan harcamalara bakın, birinci sırada Amerika var, 700 milyar dolarla. İkinci sırada Çin var ama 200 milyarın altında. Bir sonraki 15 ülkeyi topladığınızda bir Amerika anca ediyor. Zaten böyle bir şey var ve Çin’in süper güç olma, dünyada askeri gücünü ortaya koyma gibi bir niyeti olduğunu da zannetmiyorum, böyle bir söylemleri de yok. Çin kendi bölgesinde söz sahibi olmak istiyor. Amerika’nın da bu bölgede bir varlığı var. Ama onun ötesinde çok fazla süper güç, askeri anlamdaki mücadeleleri, uzaya taşan mücadeleleri derken biraz daha temkinli olmakta fayda var. Hala Amerika açık arayla önde.”

‘ABD’nin Tayvan ve Hong Kong çıkışmalarının sebebi insan hakları değil, ticaret savaşları ve rekabet’

Çin'in iç meselelerine ABD'yi karıştırmama hassasiyetine atıf yapan Atlı, ABD'nin de 1979'da Çin'i tanımasıyla birlikte Çin Halk Cumhuriyeti'nin Çin halkının tek yasal temsilcisi addettiğini anımsattı. Ancak Amerikalıların ertesi yıl 'Tayvan kanunu' çıkarttıklarını da belirten Atlı, asıl odağın mevcut statünün korunması olduğunu vurguladı. Atlı, Çin'in bu statünün değiştirilmesi olasılığına karşı tavrını net biçimde ortaya koyduğunu belirtti:
“Çin’in Tayvan'la ilgili ciddiyeti şuradan kaynaklanıyor. Çin için bu bir iç mesele. Tayvan kendi eyaleti, parçası. Tayvan’a, Hong Kong’a ve diğer bölgelere dışarıdan Amerika veya diğer ülkelerden gelebilecek müdahaleler sert bir tepkiyle karşılaşıyor. Şi Cinping kırmızı çizgi ifadesini kullandı. Zaten 1979’dan beri yapılan şey statükonun korunması. 1979’da ABD, Çin’i tanıdı, Çin halkının tek yasal temsilcisi olarak. Tayvan ile ilişkilerini kesti ama aynı yıl Tayvan kanunu çıkarttı. Ama zaten mevcut bir statüko var, herkes bundan memnun. 'Bu şekilde devam ettiği müddetçe bir sorun yok' şeklinde bugüne kadar geldi. Zaten 40 yıldır olan bu statükonun korunması. Çin de statükoyu değiştirmek için bir girişimde bulunmadı. Çin’in söylediği, 'bunu değiştirmek isteyen olursa, o zaman ben de kendime göre hareket eder, önlemimi alırım' ifadesi aslında. Orta yol 40 yıldır neyse bunun devam etmesi olacaktır. Çin de iç meselesi olarak gördüğü bu konu hakkında statükonun değiştirilmesi olasılığına karşı tavrını net bir şekilde ortaya koyuyor. Son birkaç yıldır Tayvan, Hong Kong üzerinden Amerika’nın insan hakları üzerinden çok çıkıştığını gördük. Hepsi ticaret savaşlarının ve Amerika ile Çin arasındaki rekabetin bir parçası olarak masaya kondu. Burada mesele Tayvan’dan ziyade Amerika’nın Çin ile olan rekabeti. Biraz daha orada kullanılan kartlar olarak ön plana çıkıyor. Yoksa Tayvan meselesi 79’dan beri aynı şekilde devam ediyor.”

‘Belge, Çin’in geldiği noktayı dünyaya beyan etmek olarak okunabilir’

Atlı, Çin Komünist Partisi'nin 100. yılına denk gelecek biçimde geçen hafta onayladığı üçüncü karar belgesini de değerlendi. ÇKP açısından bu yılın kuruluşunun 100'üncü yılı olmasından ötürü önemi bulunduğunu belirten Atlı, karar belgesinin tarihe not düşülmesi açısından önem taşıdığını vurgularken, ÇKP'nin 2018'de yolu açıldığı şekilde Şi Jinping ile bu yolda devam edeceğinin işaretini verdiğini kaydetti:
“Çin açısından bu yıl önemli. Çünkü Çin Komünist Partisi’nin kuruluşunun yüzüncü yılı. Bu yılda tarihe not düşülmesi anlamında da önem taşıyor. Daha önceki belgeler 1945 ve 1981’deydi. 1945, Çin’in kurulmasından dört yıl önce aslında, Mao’nun konumunu pekiştirmesiyle ilgili bir şeydi. 1981’de Çin’deki dönüşüm Deng Xiaoping ile birlikte başlayan reformlar tarihi dönüm noktasıydı. Komünist Parti’nin bu yüzyıldaki ‘başarıları, kazanımları’ ifade ediliyor. Aslında bu şekilde tarihe bir not düşme olarak görülebilir. Şöyle bir vurgu da var. Son dönemde Şi ile birlikte Çin’in geldiği nokta, bütün bu süreç içerisinde Çin’in bu girişiminde Komünist Parti’nin merkezi konumundan da bahsediliyor. Dolayısıyla bunun Batı'da bu şekilde okunması çok şaşırtıcı değil ve doğruluk payı tabii ki var. Aslında Çin devlet başkanları ikişer beş yıl bulunuyor. Önümüzdeki yıl Şi’nin ikinci beş yılı bitecek. Ama 2018’de bu kısıtlama kaldırıldı. Belgelerde ‘Bundan sonra Şi ile birlikte Çin’in bu yola devam edeceği’ gibi ifadeler var. Demek ki 2022’den sonra da Şi Cinping devam edecek. Bence bu belge tarihe yüzüncü yılda not düşmek, Çin’in geldiği noktayı bu şekilde dünyaya beyan etmek anlamında okunabilir.”
Yorum yaz