EKSEN

'Suudi Arabistan Lübnan’a değil ABD’ye kızgın, ‘ATM makinesi değiliz’ diyorlar'

Nalan Yazgan’a göre, Suudilerin başını çektiği Körfez'in Lübnan'la kriz çıkartmasının üç nedeni var: Hizbullah'ın Yemen'deki Marib cephesinde Husilere katkısı, ABD'nin temkinli adım atması ve Lübnan'da 27 Mart seçimini engellemek. Körfez ekibine Kuveyt'in katılmasını dikkat çekici bulan Yazgan, Lübnan üzerinde 'bir şeylerin denendiği' görüşünde.
Sitede oku
Ekonomik kriz ve enerji yokluğuyla sarsılan Lübnan'da, Necip Mikati liderliğinde yeni hükümetin kurularak uluslararası finansman arayışlarına girişildiği, İran'ın yanı sıra Ürdün ve Suriye üzerinden enerji tedarikine uğraşıldığı bir dönemde Körfez'le tuhaf bir kriz patlak verdi. Mikati hükümetinin Enformasyon Bakanı George Kardahi'nin bakan olmadan önce 4 Ağustos Beyrut liman patlamasının yıldönümünden bir gün sonra Yemen'le ilgili yaptığı değerlendirme 27 Ekim'de televizyonda yayınlandıktan sonra fırtına koptu. Suudi Arabistan'ın başını çektiği Bahreyn, BAE ve Kuveyt Beyrut'taki elçilerini geri çağırmakla kalmadı, Lübnan'dan ithalatı durdurup vatandaşlarının seyahatlerini yasakladı.
Başbakan Mikati, Kardahi'den 'fedakarlık yapmasını' istese de bakan istifayı reddediyor. Lübnanlı bakan, krize konu olan değerlendirmesinde Suudi Arabistan'a karşı savaşan Yemenli Husilerin (Ensarullah) toprakları için mücadele ettiklerini söylerken, Hizbullah'la benzerlik kurmuştu. Riyad yönetimi Lübnan'a sert çıkarken, Hizbullah'ın bu ülkeyi 'esir aldığı' iddiasında bulundu. Mikati krizi yatıştırmaya çalışırken, Lübnan Dışişleri Bakanı, ülkesinde Şiilerin siyasetteki önemli temsilcisi konumundaki Hizbullah konusunda bir şey yapamayacaklarını açıkça dile getirdi. Körfez bloğuyla henüz bu yıl başlarında barışmış Katar ise arabuluculuğa soyunmaya çalışıyor.
Lübnan'ın mali kaynakları açısından önem taşıyan Körfez bloğuyla krizini gazeteci-yazar Nalan Yazgan ile konuştuk.

'Lübnan üzerinden bir şeyler deneniyor'

Nalan Yazgan’a göre, henüz bakan olmadan önce yapılmış eski açıklamalar üzerinde böyle bir kriz kurulması, Mikati hükümetinin gelecek yılki seçimler öncesinde Lübnan'da bir nebze ekonomik toparlanma sağlama çabaları düşünüldüğünde manidar. Aynı şekilde hükümetin önüne çıkan ikinci krizin Beyrut liman patlaması soruşturması üzerinden falanjistlerin sokaklarda silah çekmesiyle çıktığını belirten Yazgan, Hizbullah ile Emel'in bu olayın üzerine gitmemesinin ortamın sakinleşmesini sağlamış olmasına dikkat çekti. Yazgan'a göre Lübnan üzerinden 'bir şeyler deneniyor':
“Hükümet kurulmadan önce ve henüz bakan olmadan önce Enformasyon Bakanı George Kardahi bu açıklamaları 5 Ağustos’ta yaptı. Yani patlamanın yıl dönümünün ertesi günü verdiği bir röportajda Yemen’deki Husilerle ilgili destekleyici tarzda konuştu. 9 ay sonra yeniden zor, güç bela Mikati önderliğinde bir hükümet kuruldu. Bunun sebeplerinden bir tanesi de Necib Mikati’nin Lübnan’ın en zengin ikinci işadamı olmasıydı ve bağlantılarının çok iyi olmasıydı ve Lübnan’ın ihtiyacı olan sıcak para akışını Lübnan ekonomisine kazandıracağı için Hariri’den sonra onu nomine etmişlerdi. Sonunda kabine kurulmuştu ve 27 Mart 2022’ye kadar en azından bu yeni hükümetin devam etmesini istiyorlardı. Çünkü o tarihte Lübnan’da seçim yapılacak. O zamana kadar biraz daha ekonomisinin toparlanması, kredi alınması beklenmiyor ama en azından daha kötüye gitmemesi açısından önemliydi. Lübnan lirası biraz da olsa değer kazanmaya başlamıştı, en azından düşüşü engellenmişti. Bu durumdayken 4 Ağustos 2020’deki patlamanın ardından bir anda beş günlük bir soruşturma açılmıştı. Bu beş günlük soruşturma hala devam ediyor. Bu soruşturmanın hakimi Tarık el Bitar isimli bir Hristiyan. Hizbullah ve Emel taraftarları kendi mahallelerinde başlayıp Hristiyan mahallelerine doğru giderek bir protesto eylemi düzenlemişlerdi. Hakimin taraflı olduğunu ve değişmesini istediklerini söylüyorlardı. O sırada Lübnan Kuvvetlerine mensup olduğu söylenen bazı keskin nişancılar protestolar esnasında altı kişiyi vurmuştu, iki kaşının arasından, tek kurşunla. Göstericiler de onlara ateş açmıştı. Herkes yine Lübnan’da iç savaş başlıyor tartışmaları başlamıştı. Ertesi gün Mikati sokağa çıkma yasağı getirdi. Bankalar, okullar, işyerleri her yeri tatil etti. Bir sonraki pazartesi Hicri Yılbaşıydı, resmi tatildi. Aradan zaman geçince ortalık sakinleşti. Olaylar beklendiği gibi çok da büyümedi. Hizbullah ve Emel tarafından bir şey olmadı. Özgür Lübnan Kuvvetleri Caca’nın askeri savcıya ifade vermesi gerekiyordu. O zaman belki ortalık ısınır mı dendi ama beklenen olmadı. Gösteriler oldu ama bunlar Lübnan için çok normal şeyler. Lübnan üzerinde devamlı bir şeyler deneniyor.”

'Normalde bu konularda temkinli duran Kuveyt'in Körfez'e katılması ilginç'

Yazgan, Riyad'ın eski açıklama üzerinden koparttığı fırtına karşısında Başbakan Mikati ve Cumhurbaşkanı Aun'un 'devlet görüşü değil' beyanlarının kafi bulunmamasına atıf yaptı. Riyad'ın bu krizi bahane ederek açıkça rahatsızlıklarının kaynağının Hizbullah'ın Lübnan yönetimindeki etkisi olduğunu dile getirdiğini belirten Yazgan, Körfez ülkeleri içerisinde bu tür konularda daha temkinli tutum alan Kuveyt'in 'kervana katılmasının' asıl dikkat çekici durum olduğu görüşünü dile getirdi:
“Suudi Arabistan 5 Ağustos’ta hükümet bile kurulmadan önce Kardahi henüz bakan olmadan önce yaptığı bir açıklamayı su yüzüne çıkarttı. Bu açıklamanın yayımlandığı gün hem Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn hem de Lübnan Başbakanı Mikati açıklama yaptılar. Bunun kesinlikle Lübnan devletinin görüşlerini temsil etmediği belirttiler. Ama bu yeterli olmadı. Zaten bir bahaneydi. Sonra Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan bir Amerikan televizyonuna bir röportaj verdi. Aslında bu bakanın açıklaması değil Lübnan’daki büyükelçimizi geri çağırmamız ya da bütün ürünlere ambargo uygulamamız, vatandaşlarımıza Lübnan’a gitmeme konusunda uyarmamız, bu bir semptom dedi. Lübnan’da Hizbullah’ın domine ettiği bir hükümet var. Lübnan’daki İran nüfusu fazlalaştı. Biz artık Lübnan siyasilerini ciddiye almıyoruz, o yüzden Lübnan’da büyükelçi bulundurmamızın gereği yok diyerek aslında Lübnan’ı baya bir uluslararası arenada sarstı. Suudi Arabistan’ın baskısıyla bu ambargoya ve büyükelçi çekme krizine Körfez’den yeni ülkeler eklendi. Suudi Arabistan çeker çekmez Bahreyn de çekti. Ertesi gün Kuveyt ve BAE de aynı şekilde büyükelçilerini geri çağırdılar ve kendi vatandaşlarına Lübnan’a gitmeme konusunda uyarılar verdiler. Normalde Kuveyt bu tür sürü eylemlerine katılmıyor, Körfez’deki diğer ülkelerden farklı, biraz daha temkinli davranıyor. Suudi Arabistan’ı neredeyse her seferinde takip eden diğer Körfez ülkelerinin dışında Kuveyt’in hemen ertesi gün dahil olması ilginç noktalardan bir tanesi. Her zaman dengeleri gözetmede dikkatli davranan Kuveyt’i acaba ne tetikledi? Neden onlar da burada Suudi Arabistan’ı takip ediyorlar, üzerine düşünülmesi gereken bir nokta."

‘Suudi Arabistan Lübnan’a değil ABD’ye kızgın, ‘ATM makinesi değiliz’ diyorlar’

Yazgan'a göre bu diplomatik krizin nedeni Lübnan değil, Suudiler ABD'ye kızgan. Riyad ve Körfez bloğunun Washington'ın Hizbullah ve Emel'e 'göz yumarken' Lübnan'la ilgili mali faturanın kendillerine kalacağı görüşü taşıdıklarını Yazgan, çıkarılan kriz ile Biden yönetimine 'Biz ATM makinası değiliz' mesajı verildiğini söyledi:
"Biz ATM makinesinden ibaret değiliz. Tam olarak buydu benim Körfez basınında okuduğum ibare. 'Bizim de siyasi bir irademiz var' demek istiyorlardı. Aslında burada Suudi Dışişleri Bakanı’nın da söylemlerinden anlıyoruz ki Suudiler Lübnanlılara kızgın değiller. Bu diplomatik krizin nedeni Lübnan değil aslında Suudileri ABD’ye kızgın. Bunun sebebini de ABD’nin Lübnan’daki İran ve desteklediği Hizbullah ve Emel’in nüfuzunun artmasına izin vermesi olarak gösteriyorlar. 'ABD neden Lübnan’da bu kadar kuvvetli olmasına göz yumuyor, bunu yapmamalı, biz ATM değiliz' diyerek gösterdiği tepki Amerika Birleşik Devletleri’ne. CBS Kanalı'nda 60 Dakika programında geçen hafta eski Suudi istihbaratçılarından Saad Aljabri çıktı. Uzun süredir Kanada’da sürgünde ve 2014’te Prens Bin Salman’ın o zaman kral olan Kral Abdullah’ı öldürmeyi planladığını, zehirli yüzük elde ettiğini ve tokalaşırsa direkt onu diskalifiye edebileceğini söylediğini anlattı. 2015 başlarında Kral Abdullah vefat etti ve hemen arkasında Prens Salman’ın babası kral oldu. Bunu şimdi 60 Dakika programında yayınlamaları da Biden’dan Riyad'a ‘Elimde koz var, senin iraden de bu kadar. ATM makinesinden ibaret olabilirsin’ gibi bir mesaj veriyor olabilir.”

‘Suudiler Lübnan’da yapılacak seçimi engellemek istiyorlar’

Yazgan'a göre 1931'den bu yana nüfus sayımı yapılmayan Lübnan'da aslında Şiilerin gücü ve temsiliyeti siyasete tam olarak yansımıyor. Ancak herkesin bildiği bu durumu tarafların statükoyu bozmamak için sürdürdüğünü belirten Yazgan, Şiilerin kısıtlı koşullardaki temsiliyetine bile itiraz eden Suudilerin aslında gelecek yılki seçimi engellemek istedikleri değerlendirmesinde bulundu:
“1931 yılından beri Lübnan’da nüfus sayımı yapılmıyor, o zaman üçte bir olarak Sünniler, Hristiyanlar. Sonra yarısı Hristiyan yarısı Müslüman. Aslında nüfusu en hızlı artan Şiiler. Şimdi bir nüfus sayımı yapılsa Şiilerin ezici çoğunlukta olduğu ortada. Bunu herkes biliyor. O yüzden özellikle Hristiyanlar nüfus sayımı yapılmasını istemiyorlar. Şiiler de buna tamam diyorlar. Çünkü çok uzun zamandır hükümette bir yer bulamadıkları için ve 2016’dan itibaren Hariri ile bile olsa ortak olabildikleri için bundan memnunlar ve bu statükonun devam etmesinden yanalar. Daha büyük bir pay alabilecekleri halde. Anlaşmadaki nüfusa göre mezheplere göre dağılımda gerçekten bir sayım yapılsa Şiiler haklı olarak çok daha fazla sandalye ve güce sahip olacaklar. Onlar da herkesin buna itiraz edeceklerini bildikleri için buna razı oluyorlar. Onlar da o ülkede yaşıyor ve bir şekilde onların da hükümette temsil edilmeleri gerekiyor. İki-üç bakanlık da olsa… Buna bile müsaade etmek istemeyen Suudi Arabistan bir şekilde bir yerden kriz çıkartıp bakan olmadan önce Kardahi’nin 5 Ağustos’ta yaptığı açıklamadan bahane bulup bir şeyleri ortaya çıkarmaya çalışıyor."

'Suudilerin kriz yaratmalarının üç nedeni var'

Yazgan'a göre Biden yönetimi Suudilerin görüşlerinin aksine Yemen ve Suriye gibi sahalara müdahalenin İran nüfuzunu artırmaya yaradığının ayırdında. Şimdi Yemen savaşında Marib cephesinin öne çıktığını belirten Yazgan, Suudilerin bu bölgeyi kaybetmesinin gidişatı değiştireceğini vurgularken, Riyad'ın Husilere yardım eden Hizbullah'tan duydukları rahatsızlığa dikkat ekti. Yazgan'a göre, Suudilerin bu krizdeki hedefi hem bu yardım, hem ABD'ye duyulan kızgınlık hem de 27 Mart'taki Lübnan seçiminin engellenmesi:
"Trump ve dışişleri bakanlığı kadrosu ile şu anda Biden’ın ve dışişleri bakanlığı kadrosunun Suudi Arabistan’a bakışları oldukça farklı. Washington DC’de dışişleri bakanlığında çalışan Demokrat ve Biden’ın kadrosunda çalışan arkadaşlarım var. Suudi Arabistan’a tavır eskisine göre çok daha farklı. Artık biraz akıllanmışlar gibi. ABD nerede İran’a karşı bir işe girişse, Irak, Yemen ve Suriye’de müdahale etse İran’ın nüfuzu daha da fazla arttı. Şu anda bir cephede savaş devam ediyor Yemen ve Suriye’de. Yemen’de Marib diye çok önemli bir bölge var. Marib’de muhabereler devam ediyor. Eğer Suudi Arabistan bu cepheyi kaybederse Yemen ile arasındaki savaşın gidişatını oldukça etkileyecek. Marib’deki Husilere Hizbullah askeri yardımda bulunduğu için Suudilerin rahatsız olduklarını söyledi. Suudi Dışişleri Bakanı da söyledi, ‘Suudi Arabistan’a göre Hizbullah terörist bir örgüttür. Husilere askeri yardımda bulunuyor, hem eğitiyor hem silah yardımında bulunuyor, bu bizim hoşumuza gitmiyor' dedi. Marib cephesi savaşın gidişatını etkileyebilecek düzeyde önemli bir bölge. O yüzden neden şimdi eski demeci ortaya çıkarttılar, Lübnan ile suni bir diplomatik kriz çıkarmaya çalışıyorlar dersek bir sebebi bu. Diğer sebebi Amerika’ya olan kızgınlığı, diğeri de 27 Mart’taki seçimleri engellemek. O zamana kadar çiçeği burnunda Mikati hükümetini devirmek, etkisiz hale getirmek, yeniden bir yönetim boşluğu yaratmak ve Lübnan’ı dibinde dibine çekmek."

'Mikati'nin eli kolu bağlı, üstesinden gelmeye çalışıyor'

Yazgan, Lübnan Başbakanı'nın krizin büyümemesini ve ülkeyi seçime taşımaya çalıştığını belirtirken, eli kolu bağlı bir durumda Katar'ın arabuluculuğunu değerlendirebileceğini de ekledi:
"Mikati gerçekten hükümetin devamı ve krizin büyümemesi için çok uğraşıyor. Bu kaset ortaya çıktığında açıklamasında ‘Kesinlikle bu hükümeti temsil etmiyor’ dedi. Bakandan özür dilemesini ya da istifa etmesini söyledi. Ama Kardahi özür dilemediği gibi istifa da etmeyeceğini söyledi. Hizbullah ve Emel vekilleri dediler ki ‘Kardahi istifa ederse biz de istifa ederiz’. O zaman da mecburen hükümet dağılacak. Mikati’nin eli kolu biraz bağlı ama o yine de bir şekilde bunun üstesinden gelmeye çalışıyor. Çünkü Mikati, hükümeti 27 Mart’a kadar devam ettirmek zorunda. O yüzden Katar ile işbirliği yapmayı da opsiyonları arasında değerlendirir.”
Yorum yaz