Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan, büyükelçi krizini çözülmesiyle ilgili olarak kaleme aldığı yazısında kendisini Dışişleri Bakanlığı'ndan bir yetkilinin aradığını söyledi.
Hakan yazısında şu ifadeleri kullandı:
''Dahiyane formül'ün ortaya çıkış sürecini şöyle anlattı:
'Sayın Cumhurbaşkanımız 10 büyükelçinin istenmeyen adam ilan edileceğini söyledi ve büyük bir paniğe kapıldılar. Durumu düzeltmek için arka kapı diplomasisine giriştiler ve bizimle müzakerelere başladılar. Bize bir metin gönderdiler. O metni yeterli bulmadık. Bunun üzerine yeni bir metin gönderdiler. Gönderilen yeni metne tamam dedik. Böylece kriz çözülmüş oldu.'
Şöyle bir bakıyoruz olaya: İki taraf da istediğini almış görünüyor... İki taraf da kazandığını söylüyor... İki taraf da sonuçtan memnun... İki taraf da rahatlamış durumda... Diplomasi ile deha buluşunca... Sonuç, işte tam da böyle olur."
Sedat Ergin: İmzacı büyükelçiliklerle yoğun bir müzakere süreci yürütüldü
Yine Hürriyet yazarı Sedat Ergin ise şunları yazdı:
“Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Kore’den pazar günü (24 Ekim) öğleden sonra saat 15.00 sularında dönüyor ve hemen Dışişleri’ndeki kurmaylarıyla krize bir çözüm bulmak amacıyla çalışmalara başlıyor. Bu çerçevede bir çıkış yolu bulmak almacıyla imzacı büyükelçiliklerle yoğun bir müzakere süreci yürütülüyor.
Yürütülen temaslar, bulunacak bir formülle Cumhurbaşkanı’nın telaffuz ettiği ‘istenmeyen kişi’ uygulamasından vazgeçilmesini mümkün kılacak bir açıklama metni üzerinde yoğunlaşıyor. Türk tarafının büyükelçilerin 18 Ekim tarihli açıklamalarından geri adım attıkları şeklinde yorumlayabileceği, bu anlama gelebilecek bir diplomatik dil arayışı başlıyor.
Ve nihayet bulunan formül, ABD Büyükelçiliği’nin kendi ülkesi adına Türk tarafıyla üzerinde mutabık kalınan bir metni sosyal medyadan paylaşması, diğer imzacı ülkelerin büyükelçiliklerinin de bu metni retweet etmeleri şeklinde ortaya çıkıyor. ediyor.
Açıklamada değinilen Viyana Sözleşmesi’nin 41’inci maddesi, diplomatların bulundukları ülkelerin iç işlerine karışmamaları ilkesini de vurguluyor. Gelgelelim paylaşılan Türkçe bu metnin yanında yer alan İngilizcesi biraz farklı. İngilizcesinde, ABD’nin Viyana Sözleşmesi’nin 41’inci maddesine ‘uymayı sürdürdüğü’ belirtiliyor.
Aradaki farklılığın yarattığı durum diplomaside zaman zaman zor durumlardan çıkabilmek için başvurulan bir yöntem olan ‘yapıcı muğlaklık’ çerçevesinde değerlendiriliyor.”
Ne olmuştu?
Almanya, ABD, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İsveç, Kanada, Norveç ve Yeni Zelanda’nın Ankara büyükelçileri, 18 Ekim’de ortak bir açıklama yayınlayarak, o gün itibariyle hapiste dördüncü yılını dolduran işadamı Osman Kavala’nın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları doğrultusunda ‘serbest bırakılması’nı istemişti.
Hükümet ve AK Parti’den yükselen eleştirilerin ardından büyükelçiler, ertesi gün dışişlerine çağrılarak uyarılmıştı. 21 Ekim’de, “Bunları ülkemizde ağırlamak gibi bir lüksümüz olamaz” diyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 23 Ekim’de de dışişleri bakanına söz konusu büyükelçilerin ‘istenmeyen kişi’ ilan edilmesi için hemen gereğinin yapılması yönünde talimat verdiğini açıklamıştı.
25 Ekim’de söz konusu büyükelçiliklerden çoğu Twitter üzerinden Viyana Sözleşmesi’nin 41’nci maddesine atıf yapmış; diğer altısı da ABD'nin attığı bu tweet’i retweet etmişti. Paylaşımların Erdoğan tarafından ‘olumlu’ karşılandığı bildirilmiş; kabine toplantısı sonrası konuşan cumhurbaşkanı, “Büyükelçiliklerin daha dikkatli olacağına inanıyoruz” demişti.
Viyana Sözleşmesi’nin 41’nci maddesi, bir büyükelçinin görev yaptığı ülkenin kanunlarına saygı göstermesi ve söz konusu ülkenin içişlerine karışmamasını öngörüyor. Bu yüzden 10 büyükelçinin bu maddeye atıf yapması, Türkiye kamuoyunda ‘Kavala çağrısı’ndan ‘geri adım’ olarak yorumlanmıştı. Ancak ABD Dışişleri Bakanlığı, 18 Ekim’deki ortak metnin zaten Viyana Sözleşmesi’nin 41’nci maddesine uygun olduğunu belirtmişti.