Irak Amerikan işgalinin yarattığı yeni sistem altında düzenlenen beşinci genel seçimler, Şii din adamı Mukteda el Sadr'ın zaferiyle sonuçlandı. 2019 sonunda ABD destekli sokak gösterileriyle Adil Abdülmehdi'nin istifasının ardından Başbakan olan Mustafa el Kazımi'nin altı ay erkene aldığı seçimlerde kesin olmayan sonuçlara göre, Sadr'ın partisi 329 sandalyeli mecliste 73 koltuk kazanarak oylarını üçte bire yakın artırmayı başardı. İkinci sırada 38 sandalye ile eski Meclis Başkanı Muhammed Halbusi'nin Sünni Takaddum partisi gelirken, eski Başbakan Nuri el Maliki'nin Kanun Devleti koalisyonu 37 sandalye elde etti, Şii partiler arasında en fazla oyu alan ikinci parti oldu. Katılım oranı yüzde 41'de kaldı.
Hadi el Amiri liderliğindeki Fetih grubu hile yapıldığı gerekçesiyle sonuçlara itiraz ediyor. ABD'nin getirdiği ve tıpkı Lübnan gibi mezhep ayrımlarına dayanan sistemde hükümetin kurulmasının haftalarca sürebileceği belirtilirken, 'Arap ulusalcısı' olarak sunulan Sadr'ın etkisi merak ediliyor.
ABD işgaline karşı Mehdi Ordusu ile direnişiyle anımsanan Sadr son yıllarda Körfez monarşileri ve ABD'ye daha yakın bir hat tutturdu. Sadr seçim zaferi sonrasındaki ilk açıklamasında ise "Bundan sonra halk terörsüz, yolsuzluk ve milisler olmadan yaşayacak" derken, IŞİD'e karşı direnişte başı çeken Halk Seferberlik Güçleri'ne (Haşdi Şabi) yüklenmesi dikkat çekti.
Gelişmeleri Yakın Doğu Haber sitesinin kurucusu ve araştırmacı yazar Alptekin Dursunoğlu ile konuştuk.
‘Seçimlere katılım düşünce ve boykotun etkisiyle kemikleşmiş Sadr grubunun oyu artıyor’
Alptekin Dursunoğlu, 2005'ten bu yana düzenlenen seçimlerde katılım oranlarında kademeli bir düşüş yaşandığını belirtirken, kemikleşmiş bir kitlesi olan Sadr grubunun oy oranlarının katılımın düşmesiyle orantılı biçimde artış kaydetmesine dikkat çekti. Dursunoğlu'nun boykotun da Sadr grubuna yaradığını dile getirdi:
“Irak’ta 2005’ten bu tarafa beş tane seçim yapıldı; 2005, 2010, 2014, 2018 ve 2021. 2005’ten 2021’e kadar katılım oranlarına baktığımızda ciddi bir şekilde kademeli bir düşüş görüyorsunuz. Mesela 2005 yılındaki seçimlere katılım yüzde 79 olmuştu. Halbuki o dönemde çok ciddi terör tehdidi vardı ve o zamanlar henüz IŞİD adını kullanmayan el-Kaide, seçimlere katılanları tehdit ediyor ve bombalı saldırılarla cezalandırıyordu. Buna rağmen 2003’te Saddam’ın devrilmesinden sonra yapılan 2005 seçimlerinde sandıklara büyük bir inanç vardı ve seçime katılım yüzde 79 olmuştu. 2010’da seçime katılım yüzde 62.4’e düştü. 2014’te yüzde 62 olarak gerçekleşmti. Son iki seçimde, yani 2018 ile 2021 seçimlerinde yüzde 50’nin altına düştü. 2018’de yine Sadrcıların kazandığı seçimlere katılım yüzde 44 olmuştu. Bu seçimlere ise yüzde 41 katılım oldu. Irak’ı biraz izleyenler bilirler, Sadrcıların bir kemik oyu vardır. 2010 ve 2014 seçimlerinde yüzde 62 katılımı baz alırsak o zamanki adlarıyla ‘Ahrar grubu’ olarak 28 sandalye kazanmışlardı. 2010’da Ammar el Hekim’in liderlik ettiği Irak İslam Yüksek Konseyi ile birliktelerdi. O koalisyon 70 sandalye kazanmıştı. 2014’te de Ahrar kendi başına girmişti ve 28 sandalye kazanmıştı. Sadr grubu, 2018 seçimlerine Sairun İttifakı adıyla olarak girdi. Sairun, Irak Komünist Partisi’nin de içinde olduğu bir ittifaktı. Yüzde 44 katılımlı o seçimde de 54 sandalye kazandılar. Şimdi yüzde 41 oranında bir katılım var. Şu an ise hile iddiaları olmakla birlikte 73 sandalye kazanmış gözüküyorlar. Bu durumda ortaya çu manzara çıkıyor. Seçimlere katılım yüksek olduğu zaman Sadrcıların sabit oyu sandalye sayısına az olarak yansıyor. Ama seçimlere katılım düştüğü zaman Sadrcıların o kemik kitlesi asla seçimlere katılmazlık etmiyor ve Sadr’ın oyu hiçbir zaman düşmüyor. Diğerleri seçime katılmadığı için de Sadr grubunun mecliste kazandığı sandalye sayısında yükselişi söz konusu oluyor. 2021 seçimlerinde tanık olduğumuz bu. Diğerleri seçimi bariz şekilde boykot ederek katılmadığı için Sadrcılar yükselmiş gözüküyor."
'Sadr'ın Amerika’yı çok memnun edecek siyasi çizgisini görüyorsunuz'
Dursunoğlu, işgal dönemindeki Mehdi Ordusu'ndan bu yana Mukteda el Sadr'daki dönüşüme dikkat çekerken, son dönemde oynadığı rolun ABD'yi son derece memnun ettiğini anımsattı. Sadr'ın IŞİD'la mücadelenin öncü gücü Haşdilere karşı tıpkı ABD gibi tavır almasına atıfta bulunan Dursunoğlu, Abdülmehdi'yi deviren sokak isyanında da bu grubun önemli rol oynadığını vurguladı:
"Irak’ta Sadr’ın direnişçilikten Amerikancılığa evrimi konusunda farklı bir görüş var. Irak’taki yaygın görüşe göre Amerikalılar ilk başta direniş figürü olarak gözüken Mukteda Sadr’ı ya hayatıyla tehdit ederek korkuttular ya satın aldılar. Bu iddia muhatabınıza göre değişiyor. Ama her halükarda Amerikalıların şantajla veya tehditle direniş figürü olmaktan çıkardığı bir Sadr var. 2018 seçimleri öncesinde, seçimler sırasında ve şimdi oynadığı role baktığınız zaman da Amerika’yı çok memnun edecek siyasi bir çizgi görüyorsunuz. Amerika, Halk Seferberlik Güçleri ile ciddi bir problem yaşıyor. Irak parlamentosu 2020 yılında Amerikan güçlerinin Irak’tan çıkarılmasını öngören bir kararı kabul etti. Burada da hükümete Irak’taki Amerikan güçlerini çıkarma görevini verdi. Fakat tam o esnada gerçekten böylesi bir şeyi yapabilecek olan bir siyasal figür olan Adil Abdülmehdi’ye yönelik yoğun bir baskı oldu, sokaklar harekete geçirildi, bunun başında da Mukteda Sadr geliyordu. Sadr, zaten Sairun grubunun lideri olarak parlamentoda çoğunluğu olan biriydi. Sokakları ateşlemesi gerekmiyordu, bunu parlamentoda da yapabilirdi. Adil Abdülmehdi’yi indirdiler. Mustafa Kazımi’yi getirdiler.”
'Sadr’ın seçim zaferi konuşmasına baktığınızda, Amerika’ya bir selam çaktığını görüyorsunuz'
Kasım Süleymani ve Ebu Mühendis suikastının ardından Irak meclisinin çekilme talebini yükseltmesinin ardından hükümetin ABD ile muharip güçleri çekmek ancak askeri varlığı eğitmenlik ve danışmanlıkla sürdürme kararı almasını anımsatan Dursunoğlu, Sadr yerine Haşdi partisi olan Fetih ittifakının kazanması halinde Washington için işlerin kolay olmayacağını vurguladı. Sadr'ın ise zafer konuşmasında Haşdileri silahsızlandırma vaadiyle ABD'ye selam çaktığını söyleyen Dursunoğlu, bunun da 'silah sadece devlette olur' şeklindeki genel ilkeden hareketle ifadelendirdiğini belirtti. Ancak Dursunoğlu, Irak'ın silahın sadece orduda olduğu dönemde kentlerini yitirecek denlli IŞİD terörüne maruz kalmasını anımsattı:
“Irak hükümetiyle Amerika son olarak şu şekilde bir anlaşmaya vardı. Amerika, Irak’taki güçlerini tamamen çekmeyecek; ama bir rol değişikliği yapacak. Muharip güçlerini çekecek. Irak’taki askeri varlığını eğitmenlik ve danışmanlıkla sınırlandıracak. Bu seçimleri eğer Nuri el Maliki ile Halk Seferberlik Güçleri’nin siyasi kanadı olan Fetih ittifakı kazansaydı, Amerika’nın bu yeni askeri rolünün de tartışmaya açılması ve Amerika’nın Irak’tan tamamen çıkarılmasına giden bir sürecin başlaması beklenebilirdi. Fakat açıklanan sonuçlara göre Fetih ittifakı çok bariz bir şekilde bir düşüş yaşamış. Gerçi Kanun Devleti’nin oylarında yükseliş var; ama Halk Seferberlik Güçleri’nin siyasi kanadı olan Fetih ittifakının korkunç bir düşüşü var. 48 sandalyeden 14 sandalyeye düşmüşler.
Sadr’ın seçim zaferi konuşmasına baktığınızda, Amerika’ya bir selam çaktığını görüyorsunuz. “Silah sadece devletin elinde olacak” diyor. Bu doğrudan Halk Seferberlik Güçleri’ni hedef alan bir açıklama. Yani Amerika’ya eğer hükümeti benim inisiyatifimde kurmama yol açacak şartları hazırlarsanız, ben Halk Seferberlik Güçleri’ni silahsızlandıracağım veya orduya katacağım, bu artık sana tehdit olmaktan çıkacak mesajı veriyor. Bunu da herkesin kabul edeceği bir gerekçeyle söylüyor. “Silah sadece devlette olur.” Silah 2014’te sadece devletteydi, o zaman Halk Seferberlik Güçleri yoktu. Ama IŞİD saatler içerisinde Irak’ın ikinci büyük ili Musul’u ele geçirdi. Ardından neredeyse Irak’ın tamamı düşüyordu. O zaman Amerika’nın yapılandırdığı Irak ordusu vardı. Tıpkı Afganistan’da Amerikalıların ifadesiyle 88 milyar dolarlık harcama yapılmış Afgan ordusu, Taliban’ın tek kurşun atmadan çökmesi gibi. O dönemde de IŞİD, kurşun atmadan Irak’ın neredeyse yarısını ele geçirmişti. Leon Panetta’nın ifadesiyle Amerikalılar IŞİD’le 30 senelik bir savaş öngörüyorlardı.
Iraklılar, Haşdi Şabi sayesinde IŞİD’i 3 senede temizleyebildiler. Silahın sadece devletin elinde olması kulağa hoş gelen bir söz; ama gerçek şartlara bakmak lazım. Amerika’nın nasıl bir devlet yarattığını, nasıl bir devlet istediğini Afganistan’da da gördük, Irak ve Lübnan’da da görüyoruz. Lübnan’da da aynı ağızla, “Hizbullah’ın elinde silahlar olmamalı, silah yalnızca devletin elinde olmalıdır” diyorlar. Ama herkes biliyor ki Hizbullah’ın elinde silah olmaması demek Lübnan’ın İsrail için dikensiz gül bahçesi olması demek.”
'ABD mutlak belirleyici olmak için İran nüfuzu bahanesi uyduruyor'
ABD'nin Irak'ta mutlak belirleyici olmak için 'İran nüfuzu' bahanesi uydurduğu görüşündeki Dursunoğlu, Bağdat'taki geçmiş hükümetlerin Çin gibi ülkelerle anlaşma ve ekonomik seçeneklerini çeşitlendirme girişimlerinin baltalanmasına atıfta bulundu. Irak'ı İran değil ABD'nin 175 bin askerle işgal ettiğini, ordusu ve kurumsal yapısını yıktığını anımsatan Dursunoğlu, ancak Washington'ın bugüne kadar istediği gibi bir model de kuramadığının altını çizdi:
“Amerikalılar Irak’ta mutlak belirleyici olmak istiyor ve buna karşı da İran nüfuzu bahanesini uyduruyor. Yani Irak’ın kendi başına bağımsız karar alabilmesini önleyebilmek için Amerikalılar bu bahaneye sığınıyorlar. Abdülmehdi döneminde Çin ile milyarlarca dolarlık ticari anlaşma yapılmıştı, bunun İran ile alakası yoktu. Irak, Amerika’dan ekonomik olarak bağımsızlığını kazanmaya çalışıyordu. Ekonomik seçeneklerini çeşitlendirmeye çalışıyordu. Abdülmehdi niye devrildi? Buna gerekçe olarak İran nüfuzunu gösteriyorlar. Irak’ın Rusya’da hava savunma sistemi satın alması yahut Çin ile ilişkilerini geliştirmesi İran nüfuzu ile yapılması gereken şeyler değil ki. Bu Irak’ın kendi ulusal çıkarlarıyla olması gereken şeyler. Irak’ta üsleri olan, 2003’ten beri 175 bin askerle Irak’ı işgal etmiş devlet İran değil Amerika. Irak ordusunu ortadan kaldıran, Irak’ın bütün kurumsal yapısını toptan değiştiren, kendince o dönemlerde Büyük Ortadoğu projeleri kuran, Irak’ta kuracağı model devletle bütün bir bölgeyi düzenleme iddiasında olan Amerika idi.
Oradaki yaptığı bütün komploları, Irak ve bütün bölgeyi çökertmesini bir şeyle izah edecekti. Onu da her zamanki gibi bir düşman yaratarak yapıyor. Soğuk Savaş döneminde bu bahane Sovyetlerdi, şimdi İran.
Amerika’nın Sünni Saddam’ı devirerek İran’a hizmet ettiği iddiasını en çok dile getiren Arap ülkeleri. Ürdün Kralı Abdullah’ın Şii hilali lafı da bu analizden çıkıyor. Suudi Arabistan, Katar aynen bu argümanları kullanıyorlar. İyi de Amerika 2003’te okyanusun öte tarafından gelip Irak’ı bombalamadı ve işgal etmedi ki. O dönemde Amerika’nın Irak’ı işgal edebilmesi için üslerini açan devletler kimlerdi? Katar’dı, Suudilerdi, Kuveyt’ti, Ürdün’dü vs.
Irak rejimi yıkıldıktan sonra herkes tabii ki kendi ulusal çıkarları doğrultusunda bir mücadele verecek. İran da Irak ile sekiz sene savaşmış bir ülke olarak tabii ki yanı başında kurulacak devletle ilgili oyunun içinde olmaya çalışacaktır. Nitekim bunu yaptı. Amerika, İran’a hizmet olsun diye Saddam’ı devirmedi. Tam tersine böyle Büyük Ortadoğu Projesi gibi hayalleri vardı. Saddam’ı devirerek bunları gerçekleştirecekti. Ama diplomasi alanında, ‘deplasmanda’ olduğu için, bölge İran’ın bölgesi olduğu için, Irak İran’ın adeta sahası olduğu için Amerika burada yenilerek istediği modeli kuramadı."
'ABD bu seçim sonuçlarıyla Irak'ta İran'a karşı ilk defa müthiş bir üstünlük elde etmiş olacak'
Dursunoğlu'na göre son Irak seçimleri ABD'nin kalması ve Haşdi güçlerin silahsızlandırılmasını isteyenlerin zaferiyle sonuçlandığı için ABD'nin eline ilk kez önemli fırsat geçti. 2010 seçimlerinde benzeri bir senaryonun belirdiğini anımsatan Dursunoğlu, o dönemde oyunun bozulduğunu anımsattı. Dursunoğlu, 'Bu seçim sonucuyla Amerika, gerçekten ilk defa Irak’ta İran’a karşı müthiş bir üstünlük elde etmiş olacak' vurgusu yaptı:
"Ancak şu anki seçimler Amerika’ya gerçekten ilk defa bir altın fırsat yaratıyor. Amerika benzer bir galibiyeti 2010 seçimlerinde de almıştı. O dönemde İyad Allavi’nin Irakiye ittifakı vardı. Amerika, Türkiye, Suudi Arabistan, Katar Irakiye ittifakını desteklediler ve 2010 seçimlerinde gerçekten de Irakiye ittifakı 91 sandalye kazanarak birinci olmuştu. Nuri el-Maliki’nin Kanun Devleti ise 89 sandalye kazanmıştı. O yıllarda İran’ın Kudüs Gücü Komutanı General Kasım Süleymani, Kanun Devleti’ni, Sadrcıları, Ammar el Hekim grubunu ve diğerlerini birleştirerek İyad Allavi’yi dolayısıyla Amerika’yı hükümet kuramaz hale getirmeyi başardı. Maliki, ikinci döneminde yani 2014’te IŞİD yüzünden hükümeti kuramadı. Yoksa 2014 seçimlerini de Maliki kazanmıştı. Ancak şu anki seçim sonuçları bariz bir şekilde Amerika’nın Irak’ta kalmasını isteyenler ve Halk Seferberlik Güçleri’nin silahsızlandırılmasını ya da orduya katılmasını isteyenlerin zaferiyle sonuçlandı. Bunlardan birincisi Sadr, diğerleri ise iki Sünni ittifak; yani Muhammed Halbusi’nin Tekaddum partisi, ile Hamis Hancer liderliğindeki Sünni ‘Azim İttifakı’ bunlar seçimleri kazanan simalar. Ayrıca Barzani’nin Kürdistan Demokrat Partisi. Bunların hepsi Amerika’nın Irak’ta kalmasını istiyorlar. Bunların kazandığı sandalyelere baktığımızda çok büyük bir ihtimalle hükümet koalisyonunda Sadr ve bu bahsettiğimiz grupların belirleyici olduğu bir hükümet formülü ortaya çıkacak. Çünkü Nuri el Maliki’nin Kanun Devleti ile Halk Seferberlik Güçleri’nin Fetih ittifakı parlamentoda birinci grup olmayı dolayısıyla da hükümet kurmayı başaramayacak kadar az sandalyeye sahip oldular. Bu yüzden 2010 seçimlerindeki gibi bir tablo olmayacak. Bu seçim sonucuyla Amerika, gerçekten ilk defa Irak’ta İran’a karşı müthiş bir üstünlük elde etmiş olacak.”