Habertürk gazetesi yazarı Kübra Par, bugünkü yazısında, ''Film festivallerinin genel bir bahtsızlığı vardır. Festival organizasyonu ne kadar başarılı olursa olsun kapanış törenlerinde türlü aksilikler yaşanır ve her şey o skandalların gölgesinde kalır. Önceki gece gerçekleştirilen Altın Portakal da Tamer Karadağlı’nın densizliğinin gölgesinde kaldı. Aslında töreni seyrederken ben de Nihal Yalçın’ın lafı biraz fazla dolandırdığı duygusuna kapılmıştım ama gözüm hep ondaydı, Karadağlı’nın arkada yaptığı korkunç mimikleri fark etmemişim.Sonradan dikkatli izleyince ben de çok kızdım. Efendi efendi bekleyip ödülü takdim edecek yerde, çok çirkin yüz ifadeleri takınarak arada saatine bakması, sonra da gelip zorla ödülü uzatması en hafif tabirle kabalıktı.'' düşüncesini dile getirdi.
Par şu ifadeleri kullandı:
''Bu tür törenler sadece Türkiye’de değil dünyada da biraz politiktir. Ödül alırken iktidara dokundurmak bir nevi âdettendir ama Nihal Yalçın’ın konuşmasında bu manada abartılı bir şey yoktu. Bu olayın ötesinde, ben bu yılki festivalin artılarından söz etmek istiyorum. Ahmet Boyacıoğlu ve Başak Emre gibi festivaller konusunda çok tecrübeli iki ismin yönetimde olması, festivalin kalitesini ve ciddiyetini artırmış. Ulusal yarışmanın geri gelmiş olması da Türkiye sineması adına sevindirici. Böylelikle Altın Portakal yeniden sektörün sahiplendiği bir festival haline gelmiş.
Ayrıca Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un 'CHP’li belediye düzenliyor diye bakmadan' kapanış törenine katılması çok hoştu. Tören boyunca iktidara yönelik dokundurmaları olgunlukla karşıladı. En İyi Film Ödülü'nü vermesi, kutuplaşan Türkiye’de güzel bir birliktelik görüntüsü oluşturdu. Bakan Ersoy, turizm kökenli olduğu için kültür sanattan uzak olmakla eleştiriliyordu. Son dönemde bu dengeyi iyi kurduğunu görüyor ve bir sanatsever olarak mutlu oluyorum.''