Türkiye ve Rusya Federasyonu liderliklerinin pandemi nedeniyle ara verdikleri yüzyüze görüşmeler zinciri Soçi'de gerçekleştirilen buluşma ile devam etti. 2 saat 45 dakika süren görüşmenin konunda ortak basın toplantısı yapılmazken, öne çıkan gündem maddeleri Suriye'nin İdlib bölgesindeki çatışmasızlık durumunu tehdit eden terör örgütlerinin Türkiye tarafından ortadan kaldırılmasına yönelik 5 Mart mutabakatı, Afganistan ve Libya'nın yanı sıra, ikili ilişkiler, ortak projeler ve ekonomik yakınlaşma oldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Soçi'ye gitmeden önce özellikle ABD'deki Biden yönetiminden duyduğu hayalkırıklığı ifade etmesi dikkat çekti. Erdoğan, ABD yönetiminin YPD/PYD'ye silah desteğini eleştirirken, Washington'ın 'Suriye ile ilgilenmediğini' söyleyip Rusya ve İran ile birlikte barış içi inisiyatif almaktan bahsetti. Erdoğan'ın Suriye yönetimini 'Türkiye'ye tehdit' olarak sunması dikkat çekti. Erdoğan, BM Genel Kurulu için gittiği New York'ta ve geri dönüşte S-400 hava savunma sistemlerinin ikinci partisinin ABD'nin itirazlarına rağmen alınma yönündeki kararlılığı vurguladı.
Erdoğan yönetiminin ABD ve Rusya ile ilişkileri ile Soçi görüşmesini Cumhuriyet gazetesi yazarı Mehmet Ali Güller ile konuştuk.
‘Biden ile görüşme koparılmış olunsaydı o açıklama yapılmayacaktı'
Mehmet Ali Güller’e göre, Türkiye-ABD ilişkilerinin kötüye gitmesinin nedeni Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD lideri Biden’ın görüşememiş olması. Türkiye’nin hem ABD hem de Rusya ile ilişkilerin ‘gelgitli’ olduğunu belirten Güller, mevcut hükümetin aynı zamanda ABD söylemlerin sertleşmiş olmasının Rusya ile görüşmede elini güçlendirmek amacı taşıdığını ifade etti:
“Netice itibariyle New York’ta Biden’dan bir randevu koparılabilmiş olsaydı, o açıklamalar yapılmamış olacaktı. Zira Erdoğan, 4 gün önce bölgesel ve küresel konularda Biden ile mutabık olduğunu söylemişti. 4 gün sonra ise özetle 'iyi başlamadık' dedi. Türk-Amerikan ilişkilerinin AKP’li tutumunun aslında çok somut bir ifadesi. Hatta 10 gün önce Hulusi Akar, Sedat Ergin ile söyleşisinde, ‘Amerika’nın Ortadoğu’da işbirliği yapabileceği en iyi müttefiki biziz’ demişti. İşler oralardan bu noktaya geldi. Bunun birinci nedeni randevu alamamaktı. İkinci nedeni de Putin ile görüşmeye giderken Biden’a yönelik tepkisinin tonunu biraz arttırarak biraz avantaj elde etmesiydi. Zira masada sorunlu konular olacaktı, bunu bir avantaja çevirmek için diplomatik koz olarak kullanmak üzere Türkiye’nin Amerika’ya yönelik söylemini sertleştirmiş oldu. Bir ay sonra Roma’da Biden ile yapacakları görüşmede yeniden ‘Şöyle müttefikiz’ gibi açıklamalar gelebilir. AKP hükümeti gel-gitli politikalar izliyor. Hem Rusya hem de Amerika ile ilişkilerinde böylesi bir durum var. Bir tarafı idare edip diğerini koza dönüştürmek. Diğeriyle kendisine bir alan açıp bunu bir pazarlığa dönüştürebilmek şeklinde yürütülen bütünlüklü bir çerçevesi olmayan günden güne değişen politikalar.”
‘İdlib meselesinde Putin Erdoğan’ı taviz vermeye zorlayabilir ancak buradan kriz çıkmaz’
İdlib konusunun ‘düğüme’ dönüştüğünü söyleyen Güller, çözümsüzlüğünün Suriye meselesinin siyasi çözüm aşamasına geçmesini engelleyeceği görüşünde. Rusya’nın bu konuda Türkiye’yi ABD’ye itmemek adına ağırdan aldığını ifade eden Güller, Moskova’nın hem Türkiye hem de Suriye’yi idare etmeye çalıştığını belirtti. Mevcut durumda Putin’in Erdoğan’ı İdlib konusunda taviz vermeye zorlayacağı görüşündeki Güller, ancak bunun kriz çıkarmayacağını ekledi. Güller'e göre, esas çözüm, Türkiye’nin geri adım atıp bulunduğu noktaları Suriye ordusuna devretmesi:
“Soçi’deki görüşmenin esasını İdlib oluşturuyor. Diğer konular tali kalıyor. Çünkü İdlib konusu bir düğüme dönüşmüş durumda. Çözülemediği müddetçe Suriye meselesinin siyasi çözüm aşamasına geçemediği bir düğüm bu. Dolayısıyla bunun bir an önce çözülmesi gerekiyor. Bugüne kadar çözülmemesinin Moskova açısından bir nedeni şu. Ankara’yı buna itmemek, Washington ile işbirliğine dönüşmesine neden olmamak için ağırdan alıyorlardı. Şam ise bir an önce Suriye ordusunun İdlib’de egemen olmasını istiyordu. Moskova iki tarafı da idare ederek zaman kazanmaya çalışıyordu. Ama son süreçte bu gittikçe artık kabul edilemez bir noktaya gelmeye başladı. Zira İdlib’deki çözümsüz durum Suriye’den başlayarak pek çok meseleyi olumsuz etkiliyor. Bu noktada görünen o ki Putin biraz Erdoğan’ı İdlib konusunda taviz vermeye zorlayacak. Aslında geçmiş görüşmelerde de uygulanan adım adım Türk ordusunun biraz daha kendi sınırlarına çekilmesi, Suriye ordusunun da biraz daha Türk ordusunun boşalttığı alanlarda egemen olması şeklinde. Buna zorlamaya çalışacak. Ama buradan bir kriz çıkmaz. Şöyle olursa böyle olacak gibi sonuçlar üzerinden Türkiye-Rusya işbirliği ya da Erdoğan-Putin ilişkilerini krize sokacak bir sonuç çıkmayacaktır. Her halükarda iki tarafın da birbirini idare edebileceği bir çözüm çıkacaktır. İdlib düğümünü ortadan kaldıracak çözüm umarım ortaya çıkar. O da şudur. Türkiye’nin artık İdlib konusunda geri adım atıp ‘Burası Suriye’nin egemenlik alanıdır. Suriye ordusu gelip bu topraklarda bulunmalıdır’ demesi gerekiyor, esas çözüm budur. Bu olduğu takdirde aslında Türkiye-Rusya ilişkileri de çok daha önemli bir aşamaya sıçrayacaktır. Türkiye-Rusya ilişkilerinin de olması gerektiği oranda iyi bir noktaya gelememesinde İdlib bir sorun olmaya devam ediyor. Esad’ın Moskova’ya çıkarma yaparak gece yarısı Putin’le görüşmesini anımsayın. O görüşmeden çıkan özetle Türk ordusunun Suriye topraklarından çıkması mesajıydı. İş bu noktaya geldiği için de Moskova biraz daha Erdoğan’ı buralarda tavize zorlamaya çalışacak."
‘Rusya’nın Türkiye’nin Kırım’ı hemen tanıması gibi bir beklentisi yok, esas rahatsızlık gündemde tutulması’
Rusya’nın Türkiye’nin hemen Kırım’ı tanıması gibi bir beklentisi olmadığını ifade eden Güller, asıl rahatsızlığın bu meselenin sürekli gündemde tutulması olduğunu belirtti. Ankara’nın Kırım meselesini ‘koz' olarak ortaya koymak yerine Kuzey Kıbrıs için avantaja çevirebileceğini söyleyen Güller ancak buna yönelinmemesini eleştirdi:
“Her iki taraf da masaya gelmeden kartlar serdiler. Türkiye, Kırım kartını kullandı. Bunu söyleyince Rusya’da ‘Türkiye’nin elinde ne kadar müthiş bir koz var. Ben de doğalgaz fiyatlarını biraz aşağı çekeyim’ diyecek hali yok. İkisi de başka konular. Moskova, 'Ankara bir an önce Kırım’ı tanısın' demiyor zaten. Burada esas rahatsızlık bu konunun AKP hükümeti tarafından çok fazla gündemde tutuluyor olması. Kırım platformları, hemen her noktada konunun ne olursa olsun Kırım meselesine geliyor olması; bütün bunlar sıkıntıya dönüşüyor. Yoksa bir anda Kırım’ın tanınması gibi bir durum yok. Duma seçimleri oluyor. Oradan hareketle Duma seçimlerinin Kırım ayağının tanınmadığı şeklinde Ankara açıklama yapıyor. Ankara bir koz olarak görüyor. Ama tam tersine bu elde koz değil bir ceza kağıdı. Karşılığı ne oluyor bunun? Rus medyasında Kıbrıs konusu tersinden gündeme gelmiş oluyor. Kırım’ın karşısına Kıbrıs konmuş oluyor. Ankara’nın Kırım meselesini koz olarak düşünmeyerek iyi kullanabilse buradan hareketle KKTC’nin tanınmasını avantaja çevirebilecek bir noktaya götürebilir. Ama kartı yanlış kullanıyor olması Kıbrıs meselesinde kendisinin elini zayıflatan bir argümana, en azından Ankara-Moskova hattında dönüştürmüş oluyor. Dolayısıyla Ankara-Moskova işbirliğinde Kırım meselesi ayak bağı olmaya devam ediyor. Bunun Ukrayna ve Karadeniz ayağı var. Böyle olduğu için NATO’daki bazı yükümlülükler özellikle Doğu Avrupa cephesinde Ukrayna’nın Rusya ile Batı arasında bir ‘savaş alanı’ seçilmiş olması gibi meseleler Ankara’yı biraz da buna mecbur ediyor NATO ilişkileri bağlamında.”
‘Her halükarda Ankara ile Moskova’nın yeni dünyanın şartları gereği çok daha iyi ilişkilerde olacağını umuyorum’
Güller’e göre Soçi görüşmesi tarafların birbirlerini zorlayarak orta noktaya doğru gelebilmesine yarayabilir. Güller, önemli olanın Türk-Amerikan ilişkilerinin oldukça sorunlu olduğu, masadaki sorunların hemen hiçbirinin çözüm olasılığının olmadığı şartlarda Türkiye’nin Rusya ile işbirliğini daha stratejik seviyeye çıkarması olduğunu vurgularken, bunun için de Türkiye’nin bütünlüklü bir strateji belirleyerek büyük güçlerle ilişkilerini netleştirmesi gerektiğinin altını çizdi. Güller, aksi halde Rusya ve ABD ile ilişkilerin birbirine karşı koz görülmesinin meselelerin çözümü yerine sorun yaratacağnı belirtti:
“Masadakiler sorunlu konular. Türkiye ile Rusya’nın her konuda çok iyi anlaştığını söyleyemeyiz. Putin de toplantı öncesi yaptığı basın açıklamasında ‘Görüşmeler her zaman sorunsuz geçmiyor’ dedi. Zaten her konunun sorunsuz olması mümkün değil. Fakat sorunlu konuları çözme kapasitesi burada önemli. Suriye, Libya gibi konular bu bağlamda ele alınmalı. Burada da tarafların birbirlerini zorlayarak orta noktaya doğru gelebilmesi daha olası. Doğalgaz meselesi de var, Güney Kafkasya’daki işbirliği de. Her konu başlığı da diğer konunun nasıl çözülebildiğine bağlı olarak daha ılımlı ya da daha az ılımlı şeklinde ele alınır. Önemli olan Türk-Amerikan ilişkilerinin oldukça sorunlu olduğu, masadaki sorunların hemen hiçbirinin çözüm olasılığının olmadığı şartlarda, Türkiye’nin Rusya ile işbirliğini daha stratejik seviyeye çıkarmaya çalışmasının gerekliliği. Bütünlüklü bir strateji izleyerek bunu yapması gerekiyor. Aksi takdirde Rusya ve Amerika ile ilişkilerini birbirine karşı koz görmeye, pazarlık unsuru haline getirmeye çalıştığında masadaki problemli konuları çözebilme kapasitesi iki başkent arasında bir soruna dönüşebilecektir. Bir an önce Türkiye’nin bütünlüklü bir strateji belirleyerek büyük kuvvetlerle ilişkilerini netleştirmesi gerekiyor. Türk-Amerikan ilişkileri sonuçları bakımından, Türkiye-Rusya ilişkilerini belirliyor. Her halükarda iki toplumun uzun yıllara varan sorunlu zamanlarının olduğu ama çok iyi işbirliği yaparak emperyalizme karşı birlikte kazandıkları dönemlerin de olduğunu görerek 500 yıllık tarihsel kesitte baktığımızda bir Kemalist-Bolşevik ittifakının olduğu dönemde bunun nasıl Kafkasya’daki tabloyu da değiştirdiğini ya da iki ülkenin Batı'ya karşı elini nasıl kuvvetlendirdiğini gördüğümüzü düşünürsek, bugün için de benzer işbirliği alanlarının çoğaltılması gerektiğini düşünüyorum. Bu noktada AKP hükümetinin ikircikli politikaları bu işi sürdürmekte biraz sıkıntılı yürüse de her halukarda Ankara ile Moskova’nın kurulmakta olan yeni dünyanın şartları gereği önümüzdeki dönemlerde çok daha iyi ilişkilerde olacağını umuyorum.”