Senarist ve yazar Aybike Ertürk, Serhat Sarısözen’le Gündem Dışı’nda stüdyo konuğuydu.
‘Kadının üstünde biraz fazla baskı var’
Emret Komutanım, Kızlar Yurdu, Pulsar, Düğün Şarkıcısı gibi dizilerin senaristliğini üstlenirken romancılığa geçişini ‘artık evimin yazarı oldum’ diye anlatan Aybike Ertürk, şöyle devam etti:
“Kadının üstünde biraz fazla baskı var. Neslimiz lanetlendi. Biz, annelerinin hayallerini gerçekleştirmeye çalışan fakat anneleri gibi anne olamadığı için hayıflanan bir jenerasyonuz. Bizden sonrası böyle olmayacak, çünkü herkesin anne-babası çalışıyor, evlilik bu kadar ciddiye alınmayacak, çocuk yapmak bu kadar zor gelmeyecek. Fakat biz sırtında tülbentle büyüyen çocuklar olduğumuz için sürekli bir vicdan muhasebesinde buluyoruz kendimizi, evden uzakta kariyer yapmaya çalıştığımızda.”
İkinci romanı ‘Votka & Pera’yı yazmadan önce 1 yıl boyunca Adsız alkoliklerin Cumartesi günü gerçekleştirdikleri toplantılara katıldığını açıklayan Ertürk, “Bu toplantılar bana çok şey kattı. O eşikten içeri girdiğinizde ayakkabınızı çıkartır gibi paranızı, statünüzü, kültürünüzü her şeyinizi kapıdan dışarıda bırakıp eşitlendiğiniz bir yer orası. Alkolikliğiniz dışında başka hiçbir statünüz yok” dedi:
“Dizi yazmayı, özgürce yazabilmek, canım ne isterse onu yazabilmek için bıraktım. Hiçbir zaman maddi kaygılarla bir şey yazmak istemedim” diyen Ertürk, şöyle devam etti: “Üçüncü romanım Kibirli Palmiye’de de mizahı kullandım. Mizahın, çok sıkı dramdan çıktığını düşünüyorum. Derdimize güldüğümü zaman çok hafifliyoruz. O yüzden her kitabım da mizah unsurunu kullanmaya çalışıyorum. Bu, benim de hayatla başa çıkma şeklim. Mizah da bir ritim istiyor. Yazarken o ritmin peşindeyim.”
‘Annelik çok kutsallaştırılan bir kavram’
Ertürk, “Annelik, çok kutsallaştırılan bir kavram. Her annenin ayağının altı cennet değildir. Bazıları da insanın hayatını cehenneme çevirir. Romanımdaki anne karakteri de öyle bir kadın” ifadelerini kullandı.