EKSEN

'Fas'ın AKP'sini bitiren işsizlik, pahalılık, göç sorunu, yolsuzluklar ve neoliberalizm oldu'

Bereket Kar’a göre, Fas'ın AKP'si seçimlerde işsizlik, pahalılık, göç ve yolsuzluklar nedeniyle hezimete uğradı. Her koşulda son sözü kralın söylediği Fas'ta AKP'nin çifte ajandayla iktidara gelip alternatif ajanda üretemediğini söyleyen Kar, "Fas halkı bu seçimde kazanmadı ama en azından siyasal İslam çizgisine bir darbe indirilmiş olundu" dedi.
Sitede oku
Kuzey Afrika'nın Arap isyanlarına ön almak için anayasal monarşiye geçmiş Fas krallığında 8 Eylül'de düzenlenen genel seçimler 2011'den bu yana iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi'nin hezimetiyle sonuçlandı. 10 yıldır koalisyonlarının başını çeken parti, mecliste 2016 seçimlerinde sahip olduğu sandalyelerinin yüzde 90'ını yitirdi. Seçimlerde en fazla sandalyeyi Tarım Bakanı Aziz Ahnuş liderliğindeki Milli Bağımsızlar Birliği Partisi (RNI) elde ederken, aralarında sosyal demokrat ve sosyalistlerin bulunduğu bir dizi parti, AKP'yi sollayıp geçti.
Fas'taki İhvan kuşağının temsilcisi olan AKP'nin hezimeti, Tunus'ta Cumhurbaşkanı Kays Said'in İhvancı Ennahda hareketine karşı ipleri eline almasının ardından geldi. Fas'taki gelişmeler ve Kuzey Afrika hattındaki İhvan kuşağının durumunu gazeteci Bereket Kar ile konuştuk.

'Seçimler, reformlar yapılsa da son sözü kral söyler'

Bereket Kar’a göre, iki dönemdir Fas’ta iktidarda bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin hezimetinde işsizlik, pahalılık, göç sorunu, yolsuzluklar ve sözleşmeli öğretmenler ve memurlarla ilgili çıkarılan yasalar büyük etken oldu. Fas'ın 1960'lardan bu yana hep sosyal hareketlilik yaşayan bir ülke olduğunu anımsatan Kar, 2011'de ise krallığın Arap isyanlarına karşı önlem alarak meşruti monarşiye geçtiğini anımsattı. Kar, AKP'nin de son tahlilde kralın son sözü söylediği hükümetlere liderlik ettiğini vurguladı:
“Kuzey Afrika’daki hareketlilik devam ediyor. Tunus hala bitmedi. Ama şu anda seçimlerle birlikte dikkatler Fas’a çekilmiş oldu. Fas’ta bilindiği üzere son iki seçimi Adalet ve Kalkınma Partisi almıştı 2011 ve 2016’da. Bu üçüncü seçimdi. AKP'nin Müslüman Kardeşler’i temsil eden bir parti olduğu herkes tarafından biliniyor. Koalisyon kurmakla beraber bugüne kadar hükümetleri çoğunluğuyla belirleyen parti durumundaydı. Son seçimlerde bu partiyi sıkıştıran temel sorunların başında aslında Fas’ta ortaya çıkan işsizlik, pahalılık, göç sorunu, yolsuzluklar ve sözleşmeli öğretmenler ve memurlarla ilgili yasalar oldu. Fas'ta aslında 2011’de ciddi bir hareketlilik yaşanmıştı. Arap Baharı burayı da vurunca gerek krallık yönetimi gerekse hükümet erken davranıp bu hareketliliği çaldılar. Birtakım bazı reformlar yaparak kitleleri en azından biraz susturdular. Ama işin gerçeği Fas’ta ciddi bir toplumsal hareketlilik her zaman olmuştur. 1965’lere kadar dayanan öğrenci hareketlerindeki ayaklanmaları biliyoruz. Ama değişmeyen bir şey var. Her ne kadar seçimler, birtakım reformlar yapılsa da hep son sözü söyleyen kral olmuştur. Kral bir nevi küçük bir hükümeti oluşturur. Üç dört bakanı bizzat kendisi tayin eder ve başbakanın itiraz etme şansı yoktur. Bu seçimlere de bu format içinde bakmak lazım.”

‘Fas’ta seçimleri kralın kararları dışına çıkmayan bir çizgi kazanmış durumda’

Kar, Fas'ta seçimler olduğu için 'demokrasi' tespitleri yapıldığını ancak bu şekilde o ülkedeki kurumsallığın çerçevesinin anlaşılmadığı görüşünde. Son seçimlerde 2016'daki yüzde 43'ün üzerinde yüzde 50'den fazla katılım oranı açıklanmışken, bunu da tartışmalı bulan Kar, kazanan partinin de kralın kararlarının dışına çıkmayan ve Batı Sahra'yı Fas'ın parçası gören bir anlayış olduğunu aktardı:
“Bu seçimlerin ne denli demokratik olduğu ve halkın taleplerini karşılayıp karşılayamayacağı dışarıdan genel olarak ‘Seçimler oluyor dolayısıyla demokrasi var ve halk birilerine oy veriyor’ diye görülüyor. Hayır mesele öyle değil. Meseleye bizzat Fas’ın kendi içindeki kurumsallığı çerçevesinde bakmak lazım. Son seçimlere 31 parti katıldı. Bu partilerin içerisinde sağ liberaller, sosyal demokratlar, sol sosyalist partiler de oldu. Ama bunların içerisinde iki ana güç ve parti seçimleri boykot etti. Bunun yanı sıra 25 milyon 266 bin kayıtlı seçmen oy kullanma hakkına sahip. Ama kayıt altına alınanlar 17.5 milyon, geçersiz oy 1.5 milyondur. Geçerli oylar 7.5 milyon civarındadır. Yapılan hesaplara göre sadece yüzde 29’u geçerli oy kullanılmıştır. İlan edilen o yüzde 50’lilik oran gerçeği yansıtmıyor. Oy kullanma hakkına sahip olanların yüzde 70’ine kadarı ya oy kullanmadı ya da oyları geçersiz sayıldı. Bu tablo içerisinde 102 milletvekiliyle krallığa yakın olan bir parti Ulusal Bağımsızlar Birliği’nin oyu var. Bunun yanında Ulusal Özgürlükçüler Topluluğu’nun 87 sandalyesi ve Özgün ve Çağdaş Partisi’nin 82 sandalyesi var. Sosyal demokratlar, sol sosyalistlerden sadece ikisi birer milletvekili çıkarabildi. Demokratik Halkçı Parti 34 sandalye kazandı. Dağılıma bakıldığında esas itibariyle Fas’ın bugünkü yönetimini destekleyen ve kralın kararları dışına çıkmayan, Büyük Sahra’yı da Fas’ın bir parçası olarak varsayan, oradaki bağımsızlık hareketine tamamıyla karşı duran bir çizgi kazanmış durumda seçimleri.”

‘Müslüman Kardeşler’in son kalesinin yıkıldığı şeklinde yorumlarla doludur’

Kar'a göre Fas'taki son durum Müslüman Kardeşler çizgisinin yediği son darbe oldu. 2013'te Mısır'la başlayan süreçte en son Tunus'ta iktidar dışına itilen İhvan'ın alternatif bir program sunamayan, kapitalizm dışında hiçbir şekilde çıkamayan bir harekete dönüştüğünü belirten Kar, durumun Türkiye ile de çok benzerlikler taşıdığını dile getirdi. Arap medyasında 'lampa patladı, ışıklar söndü' türü başlıklarına atıf yapan Kar, İhvan'ın hep çifte ajandayka iktidara geldiğini ve aslında kendi ajandalarına yenildikleri değerlendirmesinde bulundu:
“Aslında bu yenilgiyi Ortadoğu coğrafyası ve Kuzey Afrika’nın bütününde görmek gerekiyor. Mısır’da başlayan darbe… Siyasal İslam’a Müslüman Kardeşler’e direkt ve kendilerini ılımlı olarak niteleyen bu çizgiye karşı ilk darbeyi orada yediler. Tunus’ta iktidara geldiyse de peşi sıra olan seçimlerde orada da oy kaybettiler. En son bildiğimiz üzere Tunus’ta 25 Temmuz’daki yapılan müdahaleyle iktidar dışına itilmesi meselesi. Şu anda Fas’ta bir şeye işaret ediyor. Siyasal İslam’ın ve bunu temsil eden Müslüman Kardeşler ekolü çizgisinin var olan sistem içerisinde tutunamadığı yani muhalif olamadığı, bir alternatif program sunamadığı, kapitalizmin dışına hiçbir şekilde çıkamadığı ve yolsuzluklara boğulduğu görülüyor. Fas’ta gündeme gelen bu durum aslında Müslüman Kardeşler’in son kalesinin yıkıldığı şeklinde yorumlarla doludur. AKP’nin gerçekten Türkiye’ye çok benzeyen yanları olduğunu da görmemiz lazım. Orada birçok gazete de başlık atmış, ‘Lamba patladı, ışıklar söndü’. Bu siyasal İslam’ın kendine her ne kadar bir çizgi ilan ettiği ve 2011’de başlayan radikal tekfirci, İslamcı güçlerin ortaya çıkardığı iklim çerçevesinde buradan nefes aldığı ve moral kazandığını biliyoruz. Ama iktidara geldiği her yerde çifte bir ajandayla geldi. Dışa dönük bir politika ve kendi hedeflerine yönelik esas bir politika güttü. Aslında ikincisine yani kendi ajandalarına yenildiler. Bu konuda da kitleler bunları bir nevi sınamış oldu. Bu coğrafyada Müslüman Kardeşler sınandılar diyebiliriz.”

‘Fas halkı kazanmadı ama en azından siyasal İslam çizgisine bir darbe indirmiş oldu’

Bu tür ülkelerde iktidara ulaşan siyasal İslamcılığın dış güçlerle geliştirdiği sıkı fıkı ilişkilere de atıfta bulunan Kar, Fas'ın İsrail ve Trump’ın Yüzyılın Anlaşması'na angaje olmasında AKP'nin rolünü de anımsattı. Normalleşme anlaşmasında İsrail uçağını ilk karşılayan heyetin Müslüman Kardeşlerden oluşan AKP’nin yöneticileri olduğunu belirten Kar, bu durumun da toplumun tepkisini çektiğini söyledi. Kar'a göre seçimlerde Fas halkı kazanmış olmasa da en azından siyasal İslam çizgisine bir darbe indirilmiş olundu:
“Aslında bu ülkelerde iktidara ulaşan siyasal İslam iki ajandayla gelirken bir de emperyalizmle, dış güçlerle çok ciddi sıkı fıkı ilişkiler içinde olduğu biliniyor. Bu bölgede AKP’nin özellikle İsrail Siyonizm’iyle ve Trump’ın Yüzyıl projesiyle öyle bir angaje oldu ki toplumun bütün tepkisini üzerine çıktı. Fas’ta çok ciddi bir kadın örgütlenmesi var. Bunun yanı sıra işçi sınıfının güçlü sendikaları var. Bu muhalif güçler tamamıyla Filistin’in yanında duruyorlar. Ama Müslüman Kardeşler’in Filistin Hamas ile çok iyi ilişkileri olmasına rağmen, ‘Biz Filistin davası için bu son normalleşme anlaşmalarına imza attık’ dediler. İsrail uçağını ilk karşılayan heyet Müslüman Kardeşlerden oluşan AKP’nin yöneticileri oldu. Bu kendi sahip oldukları düşünce, iktidar nimetlerini bırakmamak, bunları sonuna kadar savunup geliştirmek. Demokrasiye, insan haklarına, kadın haklarına inanılmaz karşıtlıkları söz konusu. Bunlara hiçbir şekilde taviz vermeyen ve daha çok ekonomik ve ticari alanlara saplanan ve doğal olarak bu sistem içerisinde büyük yolsuzluklara imza atan güçler konumuna geldiler. Bu onları çok büyük bir şekilde teşhir etti ve toplum bunları affetmedi. Burada böyle bir iktidar çıktı da kazanan gerçekten halk mı oldu? Bence hayır. Orada ne yazık ki Fas halkı kazanmadı ama en azından siyasal İslam çizgisine bir darbe indirmiş oldu. Bundan sonra belki artık Türkiye’de hala bu lambanın nasıl patlatılacağı meselesi ayrı bir tartışma konusu. Ama buna sıranın geldiği ve bölgenin bütününe yönelik emellerin peş peşe çöktüğünü görüyoruz.”
Yorum yaz