İran'da 18 Haziran seçimini kazanarak Ağustos başında görevine başlayan yeni Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin dış politikada ilk sınavı Afganistan ve Taliban. Göreve başlar başlamaz ABD'nin tek taraflı geri çekilmiş olduğu nükleer anlaşmayla ilgili Viyana'da başlayan süreci koşullu olarak sürdüreceklerini vurgulamış olan Reisi, 'komşularla ilişkileri rayına koyma' vurgulu bir siyaset çerçevesi çizdi. Reisi'nin, ABD ve NATO'nun geri çekilmesi sayesinde 15 Ağustos'tan itibaren Afganistan'ı kontrol altına alan radikal İslamcı terör örgütü Taliban'a yönelik 'yumuşak yaklaşımı' da dikkat çekti. Reisi hükümeti, radikal İslamcı grubun Afganistan'ın Şii topluluklarına davranışına dikkat kesilirken, Taliban'a yönelik azınlık gruplarını da içeren kapsayıcı bir hükümet retoriğini öne çıkardı.
Reisi yönetimindeki İran’ın dış politikasını ve Afganistan ile Taliban yönetimine bakışını Marmara Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Bölümü'nden İran uzmanı Dr. Bilgehan Alagöz'le konuştuk.
‘ABD ile karşılıklı kırmızı çizgilerin çekildiği bir süreç devam ediyor'
Dr. Bilgehan Alagöz'e göre, Ruhani dönemiyle kıyaslandığında daha muhafazakar bir yapı ortaya çıksa da, İran'ın dış politikada geleneksel devamlılık ilişkisi sürüyor. Cumhurbaşkanlığı seçiminin Viyana'da nisan ayında başlayan nükleer müzakerelerin ardından geldiğini anımsatan Alagöz, seçimin galibi Reisi'nin sürece prensipte bağlı olsa da yaptırımların mutlaka kaldırılması ve ABD’nin olası bir anlaşmadan çekilmemesini garantilemek istediğini vurguladı. ABD'nin de İran’ın balistik füze programı ve askeri faaliyetlerini içeren bir takip anlaşması peşinde olduğunu belirten Alagöz, iki tarafın da kırmızı çizgilerini çekmiş olduğu bir sürecin devam ettiğinin altını çizdi:
“Ruhani yönetimiyle kıyasladığımızda daha muhafazakar bir yapıyla karşı karşıyayız. Ama İran dış politika eğilimleri 40 yıldır aynı olduğu için Cumhurbaşkanı’nın gelmesiyle çok köklü değişiklikler beklenmiyor. Dolayısıyla burada aslında önemli devamlılıklar olacak; bölge ülkeleriyle ilişkiler ve İran’ın nükleer programıyla ilgili devam eden mahkeme süreci. Nükleere bakacak olursak Viyana’da Nisan ayında başlayan bir süreç vardı, Temmuz ayına kadar hızlı bir şekilde devam etti. 6. turunu tamamladı ve 7. turunu beklenirken İran’da o dönemde seçimler oldu. Reisi gerek seçim öncesi gerek seçim sonrası yaptığı konuşmalarda prensip olarak nükleer müzakere sürecine bağlı olduğunu ama bunun doğrudan önceliği olmadığını ve bu bağlılığın da dini ve siyasi lider Hamaney’in 2015’te çizmiş olduğu 9 maddelik prensipler ekseninde gerçekleşeceği yönünde ifadeler oldu. Bu 9 madde neydi? Yaptırımların mutlak bir şekilde kalkması. Dolayısıyla Reisi’nin bundan böyle devam ettireceği süreçte İran’a dönük yaptırımların kaldırılması öncelikli hedef olacak. Diğer bir hedefse ABD’nin olası bir yeni anlaşmadan bir daha çekilmemesini garanti etmesi talebi olacak. İran’ın şu an kırmızı çizgisini bu iki konu oluşturuyor. Şu anda ABD ve İran arasında doğrudan bir müzakere süreci yok. ABD’de de bu anlaşmaya geri dönüş için bir ön koşul konuluyor. Bu da sadece İran’ın nükleer faaliyetleriyle ilgili bir anlaşma içeriği oluşturduktan sonra hızlı bir şekilde İran’ın balistik füze programı ve bölgedeki askeri faaliyetlerini içeren bir takip anlaşması yapması talebi. Dolayısıyla Temmuz 2021’de sürecin tıkanmasına sebep olan konu iki tarafın kırmızı çizgilerinin bu noktada çizmiş olması. Önümüzdeki dönemde tekrardan süreç başlayacak mı başlamayacak mı onu kestiremiyoruz, ufak ufak bazı açıklamalar gelmeye başladı. Özellikle Avrupa kanadı burada çok aktif bir diplomasi yönetme çabasında. Dün itibariyle Fransa Cumhurbaşkanı ile beraber bir telefon görüşmesi oldu. Orada da bazı satı aralarında sürece pozitif yaklaşıldığı söylendi. İran’ın yeni dışişleri bakanı Emir Abdullahiyan'ın da nükleer müzakere sürecine kaldığı yerden devam edilebileceği yönünde açıklamaları oldu. O sebeple diplomasi tamamen kapatılmış değil ama hem İran hem Amerika tarafında masada bekletilen bazı konular var. İran, Haziran’da meclise bir yasa tasarısı getirdi. ABD ile doğrudan müzakereleri yasaklayan bir yasa tasarısı, henüz yasalaşmadı. Dolayısıyla beklenen bir süreç var. Amerika tarafında da Şubat ayında Kongre’ye getirilen bir yasa tasarısı var. Daha Kongre’nin doğrudan gündemine girmedi. O da İran’a yaptırımların kaldırılmasını engelleyen bir yasa. Her iki taraf da bu yasa tasarılarını masada bekletiyor. Sürecin herhangi bir ülkenin aleyhine işlemesi durumunda bu yasaların da devreye girmesi ve sürecin baltalanması söz konusu olabilir. O sebeple de hala bekliyoruz nükleer müzakerelerle ilgili gelişmeleri.”
'Afganistan'la öne çıkan iki konu su ve göç'
Alagöz, İran'ın Afganistan'daki gelişmelerden uzun sınırı nedeniyle doğrudan etkilenen bir ülke olarak bu ülkedeki gelişmelere dikkat kesildiğini belirtti. İki ülke arasında su meselesi ve göç meselesinin öne çıktığını anlatan Alagöz, yeni yönetimin Taliban ile ağustos sonundaki görüşmelerde İran'a su akışını garantiye almış göründüğünü aktardı. Göç meselesinin de hassas İran ekonomisini etkilediğini belirten Alagöz, Tahran'ın yasadışı göçün diğer ucunun uzandığı Avrupa'yla müzakereleri de işin içine katarak avantaj sağlama hedefli bir diplomasi tutturduğunun altını çizdi:
“İran, bu konudan doğrudan etkilenen bir ülke. Çünkü Afganistan ile geniş bir sınır paylaşımı var. Türkiye için Suriye konusu her ne ifade içeriyorsa İran için de Afganistan benzer durumda. Bu sebeple İran ile Afganistan arasında iki tane temel konu var. Bunlardan biri su, bir diğeri göç meselesi. Siyasetin rengine bakmaksızın Afganistan’da hangi yönetim olursa olsun İran’ın odaklandığı iki konu öncelikle bu. Çünkü Mart ayında Afganistan’da yapılan bir baraj vardı ve buna İran tarafı ciddi tepki gösterdi. Çünkü İran’da önemli bir su sorunu yaşanıyor. 23 Ağustos’ta Taliban ile yapılan görüşmelerde İran’ın Afganistan’a yakıt ihracatını başlatması karşılığında Taliban’ın da bu barajın kapılarını açmayı ve İran’a su akıtmaya izin verdiği yönünde iddialar kamuoyuna sızdı. Dolayısıyla burada bir kazan kazan yaklaşımı görüyoruz. Göç meselesine bakarsak, İran’da kayıtlı 1 milyon, kayıt dışı da 2 milyondan fazla Afgan kökenli düzensiz göçmen var. Dolayısıyla İran’ın ekonomik yapısını da düşünecek olursak İran’ın buna eklenecek yeni bir göçmen sorununu kaldırabilecek bir yapısı yok. İran bir yandan konuya Avrupa’nın da dahil olduğu nükleer müzakere sürecinde bir avantajlı durum olarak kullanmanın yoluna da bakıyor. Çünkü eğer İran buradan göç akışını kesintisizi bir şekilde devam ettirirse bu bir şekilde Avrupa’ya kadar ulaşacak bir tehdide dönüşüyor. Dolayısıyla İran’ın yaşadığı Afganistan kökenli göç sorunu nihai olarak Avrupa’yı da ilgilendiren bir konu oldu."
'Tahran'ın Çin ve Rusya ile söylem paralelliği ön plana çıkacaktır'
Diğer yandan Alagöz, yeni İran yönetiminin Afganistan'da Pencşir'e dikkat kesildiğini belirtirken, Tahran'ın kendisine yakın Tacikler ve Hazaraların yeni hükümette temsil edilmesi beklentisini taşıdığını vurguladı. Ancak bunun şu an için mümkün görünmediğini, aksine Taliban'ın Paştunlardan sonra Türklerin yönetim düzeyinde tutulacağı bilgilerinin geldiğini belirten Alagöz, İran'ın nüfuz kurma çabasına giriştiğini söyledi. Pakistan'a kardı bir takım negatif söylemler geliştiğini de aktaran Alagöz, Tahran'ın güvenlik algısına hakim olan Afganistan'da Çin ve Rusya ile söylem paralelliğinin öne çıkması beklentisini dile getirdi:
"Bugün Pencşir’de olan gelişmeler önemli. Çünkü İran ilk defa Pakistan’ı doğrudan hedef alan bir açıklamada bulundu. İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü’nün bazı açıklamaları oldu. Bu şu açıdan önemli. İran’ın yakın olduğu gruplar burada Tacikler ve Hazaralar ve bunların öngördüğü yönetimde çok üst düzey bir temsilinin olması şu an itibariyle mümkün gözükmüyor. Hatta Taliban’ın Peştunlardan sonra en çok Türkleri yönetim düzeyinde tutacağına dair de bazı bilgiler paylaşılıyor. Halihazırda Taliban içinde 20-30 bin kadar Türk kökenli savaşçının da olduğu söyleniyor. Önemli bazı vilayetlerin vali yardımcılığına Türk kökenli birinin getirileceği gibi bilgiler paylaşılıyor. O sebeple İran burada bir nüfuz kurma çabası içerisinde. Bu noktada da daha çok Rusya, Çin ve Pakistan ekseninde hareket ediyordu ki bugün Pakistan’a karşı bazı negatif söylemler gelişti. Bundan sonraki İran’ın Afganistan politikasında Çin ve Rusya ile olan söylem paralelliği daha ön plana çıkacaktır. İran’ın şu anki Kudüs Kuvvetleri Gücü’nün başındaki komutanın da önceki görev yerinin Afganistan olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla İran’ın şu an güvenlik algısında Afganistan oldukça hakim olduğu bir bölge. O sebeple de İran kendi şahsına münhasır Afganistan politikaları geliştirmeye devam edecek.”
'İran, Taliban konusunda bekle-gör siyaseti izlese de önceliği Afganistan'ın yine Körfez'in nüfuz alanına girmemesi'
Alagöz, genel anlamda İran’ın Taliban yönetimindeki bir Afganistan konusunda diğer ülkeler gibi bekle-gör stratejisine geçtiğini kaydetti. Tahran'ın 1990'larda olduğu gibi Afganistan'ın yeniden başta Suudi Arabistan ve Körfez nüfuzuna girmesi karşısında Taliban'la diplomasi kanalları geliştirmeye çalıştığını belirten Alagöz, önceliğin de bu mesele olduğunun altını çizdi:
“İran, Taliban konusunda bekle-gör siyasetine geçmiş durumda. İran Meclis Başkanı Kalibaf’ın açıklamaları olmuştu, ‘Taliban’a dair çok negatif söylemler kullanmayın’ şeklinde. İran doğrudan Taliban ile bir sorun yaşamıyor şu an itibariyle. Ama gelecekte bu neye evrilir, bir ihtilaflı durum ortaya çıkar mı ve İran için güvenlik tehdidi oluşturan bir alana dönüşür mü? En önemlisi 90’larda olduğu gibi burası yine Suudi nüfuzuna girer mi endişeleri bu yönde. O sebeple de İran tekrar böyle bir ittifaka dönüşmemesi için var gücüyle mücadele halinde. O sebeple Taliban ile diplomasi kanallarını açık tutmaya çalışıyor. Çünkü malum başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez ülkelerinin de yoğun bir çabası var Taliban ile diplomasi kanalları geliştirme noktasında. İran’ın önceliği bu. Buranın Körfez ülkelerinin yeni nüfuz alanına dönüşmemesi için büyük çaba sarf ediyor. İran’ın Putin ile yapmış olduğu 25 yıllık bir anlaşma var. Henüz tam hayata geçmese de prensipte böyle bir anlaşma yapıldı. Geçtiğimiz ay İran Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanı’nın bir açıklaması oldu, İran’ın Şanghay İşbirliği Örgütü’ne girmesinin önündeki engeller kalktı şeklinde. Rusya ve Çin ile yaptığı görüşmelere istinaden böyle bir açıklama yaptı. Rusya’nın Tahran’daki büyükelçisinin yapmış olduğu bir açıklama var. Bu yılın sonlarında ya da 2022 başlarında İran ve Çin ile beraber Basra Körfezi’nde ortak bir askeri tatbikat yapılacağına dair. Dolayısıyla İran dış politikasında gerek Rusya gerek Çin ile ilişkiler Afganistan mevzusunun da gelişmesiyle beraber daha da öncelikli hale gelmiş görünüyor.”