ABD ve NATO’nun Afganistan’dan çekilme sürecinde kuzeydoğudaki Pencşir hariç hızla ülkeyi kontrolüne alan ülkeyi hakimiyeti alan Taliban, iç düzeni sağlayıp tanınma ve meşruiyet sorununu çözmek için kolları sıvadı.
ABD başta olmak üzere Batılı ülkeler tahliyeler sürecinde Taliban'ya konuşmak zorunluluğunu dile getirseler de henüz 'Afganistan'ın meşru hükümeti' olarak tanınmayı anmıyorlar. Bu bağlamda radikal İslamcı aşırılıkçılık konusunda temkinli olmasına karşın dikkat çekici bir farklı tavır ise Çin Halk Cumhuriyeti'nden geldi. Geçen ay bir Taliban lideri gözüyle bakılan Molla Abdul Gani Birader başkanlığındaki heyeti ağırlamış ve aşırılıkçılığı desteklememe vaadi almış olan Pekin, Afganistan'da istikrar ve düzenin sağlanması ile ekonomik destek için şimdiden yeşil ışık yakar görünümünde.
Afganistan'a ve olası Taliban yönetimine karşı Çin'in politikalarını gazeteci-yazar Gökhun Göçmen ile konuştuk.
‘Çin’de Afganistan meselesi, Türkiye’nin aksine laiklik ekseninde tartışılmıyor’
Gökhun Göçmen, Çin kamuoyunda Afganistan ve Taliban İslam Emirliği meselesinin Türkiye'dekinin aksine laiklik ekseninde tartışılmadığına vurguladı. Hatta Çin basınında Taliban'ın reforma uğradığı ve bir çok İslam emirliğinden daha ılımlı olabileceği yorumlarının da yer aldığını aktaran Göçmen, bunun ötesinde Çin'in geleneksel uluslararası ilişkiler yaklaşımında ülkelerin yönetim biçimlerine karışmamanın yer aldığına dikkat çekti:
“Çin açısından Türk kamuoyunda olduğu gibi laiklik eksenli bir tartışma olarak bakılmıyor. Hatta Afganistan’da Taliban’a bu anlamda kredi açan yazıları görmek de mümkün. Örneğin dün Global Times’da Taliban’ın geçen süre zarfında bir reforma uğradığı, değişebildiği ve bunun nihayetinde aslında dünyadaki birçok İslam emirliğinden daha da ılımlı olabileceği yönünde bir tahlil yer aldı. Tüm bunların ötesinde Çin’in geleneksel uluslararası ilişkiler yaklaşımı uyarınca herhangi bir ülkenin yönetim sistemine ya da oradaki insanların neyi seçtiğine dair bir tartışmaya girmekten imtina ediyor. Uluslararası ilişkilerde buna dair herhangi bir doneyi görmek mümkün değil. Afganistan ile ilişkilerinde de bunu böyle kurguluyor, Türkiye ile ilişkilerinde de… Hatta kendi ülkesinin yönetim sisteminin dahi başına Çin’e özgü sosyalizmi getirerek aslında sosyalizmin de evrensel ve her ülkeden aynı tipte uygulanamayacağı yönünde bir tahlil geliştirmiş durumda. Dolayısıyla Çin’i yakından takip edenleri şaşırtmamıştır diye düşünüyorum. Türkiye’de de belirli bir kamu hassasiyeti ve farklı bir siyasi atmosfer olduğu için Çin ve Türk kamuoylarında tartışmalar birbirinden çok farklı yönlerde ilerliyor.”
‘Çin, ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi üzerinden Tayvan’a mesaj veriyor’
Çin’de ABD’nin Afganistan’dan çekilmesinin Taliban’ın bir zaferi ve yabancı işgaline son vermesi olarak yorumlandığına işaret eden Göçmen, ABD’nin çekilmesi ve tahliye fiyaskosunun Amerikan ordusunun 'kağıttan kaplan' olduğu izlenimini pekiştirdiğini de vurguladı. Göçmen’e göre, Çin kendisini memnun eden bu tablo üzerinden ayrılıkçı Tayvan’a da 'ABD sizi de terk edebilir' mesajı gönderme fırsatı buldu:
“Bunu anlamak için ABD kuvvetlerinin çekilmesinin Çin’de nasıl yankılandığını görmek gerekir. Çünkü bu soru bizi neticede Çin’in Taliban’ı nasıl gördüğüne de götürecektir. ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi Taliban’ın bir zaferi ve yabancı işgaline son vermesi olarak yorumlanıyor. Aslında Taliban’ı bir ‘kurtuluş savaşı’ vermiş bir örgüt için tanımladıklarını söylemek mümkün. Nihayetinde ABD ve NATO askerlerini ülkeden çıkarmaları gün sonunda Çin için olumlu bir atmosferi beraberinde getiriyor. Bununla beraber ABD’nin küresel anlamda hegemonyasının zedelendiğini, erozyona uğradığını, itibar kaybı yaşadıklarını düşünüyorlar. ABD’nin yenilgisini 'ABD ordusu demek ki kağıttan kaplanmış' şeklinde yorumluyorlar. Özellikle ABD’nin Afganistan’dan kendi askerlerini ve birlikte iş takibi yaptıkları Afganları tahliye edemeyişini de buraya ekleyerek açık bir yenilgi görüyorlar. Taliban üzerinden de diğer hasımlarına mesajlar vermeyi ihmal etmiyorlar. O mesajlar nereye gidiyor? Tayvan adasına gidiyor. Orada da bağımsızlık veya bölücülük Çin’in deyimiyle Çin anakarasından ayrı ve bağımsız bir ülke olmayı hedefleyen demokratik ilerleme partisi bulunuyor. Taliban’ın ABD’nin askerlerini çıkarması üzerinden bu adaya da mesaj veriyorlar. 'Bakın ABD ilk kez müttefiklerini yarı yolda bırakmadı, bu son da olmayacak. Vietnam’da ve Afganistan’da bunu yaptı, yarın sıra size de gelebilir’ şeklinde yorumlarda bulunuyorlar. Siyasi bir pencereden bakacak olursak Afganistan’da ortaya çıkan tablo birçok açıdan Çin’i tatmin eden bir tablo."
'Çin'in Taliban ile uzun zamandır iletişimi var'
Göçmen, Çin’in tıpkı İran gibi Taliban hareketinin siyasal İslam'ın bir parçası olması şeklinde kategorik bir değerlendirmeye almadığını söyledi. Pekin'in taa 1980'lerin sonlarına uzanan Taliban ile ilişkilerini anımsatan Göçmen, Çin diplomasisinin 2019'da Taliban Amerikalılarla görüşürken de örgütten heyetleri ağırladığını vurguladı.
"Bunun dışında bu Afganistan’daki Taliban hareketinin siyasal İslam’ın bir parçası olması şeklinde kategorik bir değerlendirmeye almıyorlar. Sanıyorum İran da özellikle buna böyle bakıyor. Burada farklı bir beklenti olduğunu görüyoruz. Bu arada kamuoyunda şöyle bir algı da var. Satranç tahtasında bütün hamleleri belirleyen ABD’dir. Çekiliyorsa bile vardır bir bildiği, üç hamle sonra başka bir şey yapar gibi ama bunun da çok doğru bir tahlil olduğunu söyleyemeyeceğim. Çin uzun zamandır aslında Taliban ile ilişki içerisinde. 1982’de Taliban kurumsallaşmış bir örgüt değil ama değişiyor. Afganistan’ın küresel stratejik bir öneme sahip olduğunu, Afganistan üzerinden Çin’i çevrelenmeye başlayabileceği tespitinde bulunuyor. 1988 yılına gelindiğinde bir güvenlik endişesiyle buradaki savaşçılarla iletişim kuruyorlar. Diyorlar ki burada bizim sizinle 90 km’lik bir sınırımız var ve burada Uygur savaşçılara kamp tahsis ediyorsunuz. 1990’lı yıllarda Çin, Taliban’ın kurucusuyla Pakistan’da görüşüyor. Bu da önemli, perde gerisinde muhteşem bir diplomasi yürütüyor. 2019’da yine bugün Taliban’ın başında olan Birader, Çin’i ziyaret ediyor, bu basına çok yansımıyor. Yani Taliban bir taraftan ABD ile ilişki içindeyken diğer taraftan Çin’e kadar gidiyor. Bu yıl Temmuz’da tam kadro olarak Çin’de ağırlandılar. Aslında Çin bu sürecin sadece bir seyircisi ya da ticari anlamda etkileyeni değildi, aynı zamanda diplomatik olarak da sürece her zaman müdahil oldu. Şu anda gelinen tablo açısından ABD ile olan rekabeti içerisinde Taliban onlara saygılıysa o kadar çok kredi veriyorlar Taliban’a.”
‘Çin devlet şirketleri temkinli, özel sektör daha ilgili'
Afganistan’ın akıllı arabalarda ve telefonlarda kullanılan lityum zengini bir ülke olduğuna dikkat çeken Göçmen’e göre, ABD’nin raporlarında petrol de dahil olmak üzere, Afganistan yeraltı zenginliklerinden 3 trilyon dolara kadar gelir elde edebileceği yer alıyor. Çin’in de bunun farkında olduğunu belirten Göçmen, ancak tıpkı İran ile ilişkilerde olduğu gibi Taliban nedeniyle de yaptırımlara uğrama riski nedeniyle özellikle devlet şirketlerinin temkinli davranıldığının altını çizdi. Afganistan'daki siyasi belirsizliğin de Pekin'i düşündüren bir faktör olduğunu aktaran Göçmen, Çin'in özel şirketlerin ise yatırım yapmaya daha hevesli olduğunu vurguladı:
“Söz konusu Çin olunca işin ekonomisi en çok tartışılan başlıklardan bir tanesi. Afganistan, lityumun Suudi Arabistan’ı olarak anılıyor. Nadir elementlere artık bütün dünyanın artık ihtiyacı var. Bu akıllı arabalarda ve akıllı telefonlarda kullanılacak büyük bir açık var. Afganistan bu anlamda Suudi Arabistan nasıl petrol zenginiyse o da böyle zengin. Bakır oldukça önemli. Bu pandemi koşullarında neredeyse 1 tonu 10 bin dolara kadar geldi. Hatta küresel talebin yüzde 43 arttı, daha da artacağı tahmin ediliyor. ABD’nin raporlarına göre petrolü de bunu dahil edecek olursak, Afganistan yeraltı zenginliklerinden 3 trilyon dolara kadar gelir elde edebilir. Dolayısıyla Çinli şirketler bunun farkında ama aynı zamanda da böyle bir anda Afganistan içerisine atlayacak ve yumurtaları aynı sepete koyacak kadar da risk alamıyorlar, özellikle devlet şirketleri. Çin’de Afganistan’a bakışta devlet ve özel şirketlerin iki farklı bakış açısından bahsedebiliriz. Devlet şirketleri daha çok bekle ve gör politikasını uyguluyorlar. Çünkü muhtemel ABD yaptırımlarından endişe ediyorlar. Özellikle kendilerini küresel bankacılık sisteminin dışına itebilecek yaptırımlardan endişeliler. İran’a yaptırım uyguladığında Trump, Çin şirketlerinin büyük bir çoğunluğu İran’dan çekilmek zorunda kalmıştı. Dolayısıyla böyle yaptırım tehdidinden kamu şirketleri oldukça endişe ediyor. İran tipi yaptırımlar birinci sıraya yazılabilir. Ama sadece bu değil. Aynı zamanda maden işletmeleri oldukça meşakkatli işler. Bunun için teknik bir altyapı, uzmanlık, kalifiye eleman gerekiyor ve elbette istikrar ve güvenlik gerekiyor. Afganistan’a baktığımızda bu saydığım unsurlardan hepsi olsa dahi Çinli şirketlerin ne kadar işe başlayıp ve ne kadar sürede kar edebilecekleri belli değil. Zaten büyük bir belirsizlik var. Örneğin 2017’de Mes Aynak projesi vardı. Orada Çinli bir meteoroloji kurumu almıştı, Çin’in en büyük yatırımlarından biridir. Bugün Çin medyasına demeç vermişler. Elbette ABD işgali burada bizim işlerimizi aksattı. Ama diğer taraftan altyapı ve kalifiye eleman eksikliği ve hukuki düzenlemeler gibi birçok noktada eksiklikler var. Bunlar bizim aslında boyutumuzu, elimizin kolumuzun uzanabileceği yerler değil. Bunlar ancak siyasi bir yönelimle olabilir diye devlet şirketlerinde başta ABD endişesi olmak üzere diğer eksikliklere karşı bir şüphe var. Özel şirketler kendilerine daha rahat oyun alanı bulabiliyorlar. Onlar daha fazla yatırım yapmaya hevesli."
'Kabil'de bir China Town var...'
Göçmen Afganistan başkenti Kabil'de pek bilinmeyen bir 'China Town' bulunduğunu aktarırken, içinde tekstilcilerin, kablo üreticilerinin bulunduğu bu kompleksin Taliban ile şimdiden ilişkiye girmiş göründüğünü de kaydetti. Ancak Göçmen'e göre Çinliler küresel atmosferi de dikkate alacak gibi görünüyorlar:
"Türk kamuoyunda çok fazla bilinmez. Kabil’de bir China Town var. Çin şirketlerin Kabil içerisinde yer aldığı, içerisinde tekstilcilerin, kablo yapanların da olduğu bir kompleks. Bunun sözcüsü, ‘Taliban üyeleri bize geldi, herhangi bir sıkıntı olması durumunda bize derhal yardımcı olacaklarını ve bu ülkede kalmamızı, dostluk temennilerini ilettiler. Biz de geleceğe dair burada umutluyuz, kalmaya devam edeceğiz. Yatırımlarımızı da arttıracağız’ dedi. Küresel bankacılık sistemiyle çok fazla ilgisi olmayan küçük ve orta ölçekli işletmelerin yatırımlarını devam ettirmesi elbette Afganistan sahasında onlar için de mantıklı gibi gözüküyor. Çin açısından da bu işletmeler aynı zamanda Çin’in sivil diplomasisini de temsil ettiği için Pekin yönetimi tarafından ilerleyen döneminde teşvik edilecektir. Bu tartışmaların 3 trilyon dolar, bütün madenler kısa vadede Çin’in hemen bu ülkeye girip, bunu yapabileceğini düşünmüyorum. Çünkü küresel atmosferi dikkate almak zorundalar. G7 Zirvesi toplandı, oradan bir yardım çıkacak mı? ABD 9.5 milyar dolarlık mal varlığını dondurdu. Dolayısıyla gelecekte bir İran, Venezuela tipi yaptırım da Çinli kamu işletmelerinin elini kolunu bağlayabilir. Çin’in ve bence Taliban’ın da şu anki önceliği istikrar ve uluslararası arenada tanınma. Bunun sonrasında elbette şirketler bir kez daha yatırım planlarını gözden geçirecektir diye düşünüyorum. Afganistan üzerinden baktığımızda Çin’in bir tespiti daha var. Elbette Taliban’ın ilerleyişini Afganistan’ın yenilgisi ve itibar kaybı olarak yorumlamakla birlikte çok da saf bir biçimde bunu söylemiyorlar. Arka planda Çin şunu da görüyor. ABD, Vietnam’da da yenilgi aldı. Ama itibarı bir günde kayboldu. Böyle bir tablo var Çin’in elinde.”