'Toplumdaki sosyal fay hatları kırıldı'
"Biz EMEP olarak 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü’nde bir göç konferansı gerçekleştirdik. Çok değerli bilim insanları, uzmanlar, hak savunucularını dinledik, onlarla beraber bir deklarasyon açıkladık. Maalesef öngörülerimiz haklı çıktı. Toplumda çok ciddi bir gerilim oluşmuş durumda, 'sosyal fay hatları kırılmak üzere' dedik. Maalesef kırıldı. Benim saha gözlemlerim şu şekilde. Göç sürecini 2011’den beri izliyorum. Bu alanda da 4 kitap yazdım. İlk kitabımda da bunu ifade ettim. 4. büyük saldırı dalgasıyla karşı karşıyayız. Bu 4. büyük kırılma. Ekonomik temelliyle, işsizlik nedenli ve esnafların tepkisiyle galeyana getirilen bir hareketti. Daha sonra 2016’da ikinci büyük linç dalgası, öyle büyük bir dalga ki, arşivlerde, gazetelerde duruyor. Kahramanmaraş, Urfa, Antep, Adana, İzmir, İstanbul’u içine alan bir zincirden söz ediyoruz. Ankara Altındağ o zaman da vardı. 3. büyük saldırı dalgası 2019’da oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan o zaman vatandaşlık vereceğini söylemişti, seçime doğru Suriyelilere. Aslında popülist bir söylemdi, bir karşılığı yoktu ama yine bir infiale neden oldu bu. Bir süre sonra tansiyon düştü ama şu an çok daha büyük bir gerilimle karşı karşıyayız. Bunu kaşıyan, üzerinden oy devşirmeye çalışan bir takım siyasi partiler, medya organları var. Çok sorumsuzca yaklaşımlar var, bunları bir kenara tutuyorum. Ama arka planında sosyolojik ve ekonomik, siyasi olarak birikmiş sorunları görmeden sağlıklı değerlendirme yapabileceğimizi düşünmüyorum."
'AB ile yeni göç paktı Türkiye'yi göçmen işçi yetiştirip pazarlayan ülke yapacak'
"Bence sorunun üç parametresi var: Birincisi Avrupa Birliği ile imzalanan geri kabul anlaşması. Bu anlaşmanın toplumda bir karşılığı var. Hem Türkiye halkında var hem mülteci toplumunda. İki taraf da şunu söylüyor. Diyorlar ki, ‘Biz göçmen deposu olduk, gelen artık Avrupa’ya gidemeyecek, 4-5 milyon aldık, şimdi bir de Afgan göçü olursa 3-5 de onlar gelirse ne yaparız.' Yerli halkın endişesi bu. Göçmenler, mültecilerde, özellikle Suriyelilerde ise şöyle bir şey var; 'Bize dediler ki, savaş 6 ayda bitecek, ülkenize geri döneceksiniz, biz buraya geldik, 10 yıl oldu, çocuklar burada doğdu, ne yapacağız.' Bir kandırılmışlık duygusu var. Orada da bir tepki var aslında AKP hükümetine dönük. Çok ciddi bir tepki var, fazla görünmüyor. Tek taraflı bir tepki olduğu sanılıyor. Mağduriyet çift taraflı. Geri kabul anlaşmasına dönersek, bunu mülteciler şöyle karşılıyor; 'Artık Avrupa’ya gidemeyeceğiz, burada kısılıp kaldık, yarı açık cezaevi.' Dolayısıyla bu işin rasyonel çözümü, - bir an kendimizi duygulardan arındırabilirsek eğer - geri kabul anlaşmasının derhal iptal edilmesi. Hükümete talepler yönelecekse buradan yönelmesi lazım. Çünkü Avrupa Birliği ile pazarlıklar üzerinden yapılan bu anlaşma Türkiye’yi gerçekten büyük bir çıkmaza sokuyor. Avrupa Birliği göç ve iltica paktı imzalandı. 1 Ocak 2021 tarihinde yürürlüğe girdi. Bu paktta ‘bundan sonra Avrupa’ya mülteci istemiyoruz’ diyorlar. Çünkü bunlar çocuklarıyla geliyor, burada kalıyor ve çok pahalıya mal oluyor. Biz bundan sonra yetişmiş, kalifiye göçmenleri geçici sözleşmelerle alacağız ve geri göndereceğiz.' Nerede yetiştireceksiniz bunları? Türkiye’de. Yani biz artık göçmen deposu da olmanın ötesinde göçmen işçi yetiştiren, pazarlayan bir ülke, üs olarak görülmeye başlanıyoruz. Türkiye’deki sendikaların da bu konuda duyarlı olmaları, harekete geçmeleri gerekiyor. Türkiye işçi sınıfında da bir baskı yaratıyor."
'Halkın tepkisi işsizlik ve ekonomik sebeplerden'
'Ortadoğu’dan Afganistan’a kadar hep ümmet siyaseti uyguluyorlar'
‘Afganistan savaş bataklığıdır, Türkiye dünyanın en büyük savaş örgütü olan NATO'dan da çıkmalı'
"İşin diğer tarafında şu var; ne zaman toplumsal fay hatlarında gerilim olsa, mülteciler hedefe konsa ve iş bu şekilde kaosa doğru gitse hükümet biraz bu saldırıların önünü açıyor. Önceki 3 dalgaya dayanarak söylüyorum bunu. Neden? Çünkü bu gerilim olunca Suriyeliler ya da Afganistanlılar 1-2 ay sokağa çıkamıyorlar, Türkiye genelinde. Göze görünmüyorlar ve hükümet kendisini böyle rahatlatıyor. Buna gerekçe olarak bir bölümünü geri gönderiyor, iç kamuoyunu da milliyetçi taraftan yedekliyorlar. Bir yandan bunu yapıyorlar ama öte yandan da Neo-Osmanlıcı dış politikada ümmet toplumunun reisliği kodunu pompalamaya devam ediyorlar. Çelişkiden çok, bir diyalektik bütünlük var."