EKSEN

'Afganistan iç savaşı domino etkisi yaratabilir, Taliban Orta Asya sınırlarını hedefliyor'

Prof. Erol'a göre, ABD'nin Afganistan’a müdahalesiyle, şu an çekilmesi arasında fark yok ve Taliban daha fazla ABD kontrolünde. ABD’nin Taliban’la barışının örgüte meşruiyet sunduğunu söyleyen Erol, olası iç savaşın domino etkisi ile Orta Asya sınırlarını hedefleyeceğine dikkat çekti. Erol'a göre Türkiye iç savaşı önleyecek yapıcı rol oynayabilir.
Sitede oku
ABD-NATO'nun Afganistan'dan çekilmeye başlamasıylla birlikte radikal İslamcı Taliban ipleri eline aldı. Taliban hareketi Afganistan hükümetinin elindeki vilayetleri hızla eline geçirirken, ABD Başkanı Joe Biden, çekilme kararından 'pişman olmadıklarını' açıkladı.
ABD istihbaratının daha önce çekilmeyle birlikte Taliban'nın başkent Kabil'i 6-12 ayda ele geçireceği yolunda tahminlerini 1-3 aya çektiği haberleri düşerken, dikkatler ABD'nin 20 yılı bulan en uzun savaşının ortaya çıkartacağı manzaraya çevrildi.
Biden çekilme kararını 14 Nisan'da başkan olduktan kısa bir süre sonra duyurmuştu. Mayıs ayında başlayan çekilmenin tamamlanması için önce 11 Eylül saldırılarının yıldönümü olarak öngörülürken, daha sonra ağustos sonuna çekilmişti.
ABD'nin apar topar çekilmesi Çin, Rusya Federasyonu ve Orta Asya cumhuriyetlerinde sınır kontrolleri ile tatbikatlar eşliğinde çeşitli önlemleri gündeme taşıdı. Çin yönetimi de Doha'dan bir Taliban heyetini ağırladı.
ABD/NATO'nun çekilmesinin bölgedeki yankılarını ve olası etkilerini ANKASAM Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol ile konuştuk.

‘11 Eylül müdahalesi ile bugünkü çekilme birbirini tamamlayıcı süreç'

Prof. Mehmet Seyfettin Erol'a göre, 11 Eylül sonrası Amerika’nın Afganistan’a müdahalesiyle, gerçekleşen çekilme sürecinin arasında çok büyük bir fark yok. Afganistan müdahalesinden hemen önce Şanghay İşbirliği Örgütü'nün biçimlendiğini anımsatan Erol, ABD'nin 'çok kutupluluğun' işaretlerinin gelmesiyle birlikte gerçekleşen Afganistan müdahilliğine dikkat çekti. ABD'nin 2001'de Avrasya’nın kalbine yerleştiğini anımsatan Erol, günümüzde Tamliban'ın ABD'nin çok daha kontrolünde bir yapı olduğu görüşünü dile getirdi:
“Şu anki gelişmelere bakıldığında, 11 Eylül sonrası Amerika’nın Afganistan’a müdahalesiyle, şu an çekilmesi arasında çok bir farklılık göremiyorum. Bilakis, Amerika’nın oraya müdahalesi ve şu anki devam eden süreç birbirini tamamlayıcı nitelikte. Bunu biraz daha açtığımızda karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor. Normal şartlarda Amerika’nın müdahalesi öncesi Taliban ülkenin yüzde 90’ına hakimdi ve yüzde 10’luk kısımda Kuzey İttifakı Taliban’a karşı mücadele veriyordu. Aynı şekilde Kuzey İttifakı’nın ABD dışında Avrupa ile ittifak arayışları vardı ki Şah Mesud hadisesi bunun en somut örneğidir. Ahmet Şah Mesud Ağustos 2001’de bombalı bir suikastle öldürüldü. Bu aslında Afganistan üzerinde Batı’nın kendi içerisindeki güç mücadelesini yansıtan önemli bir gelişmeydi. Daha önemli bir gelişme ise o tarihlere bakıldığında Şangay İşbirliği Örgütü’nün kurulmasıydı. Yanılmıyorsam, Haziran 2001’de Şangay İşbirliği Örgütü kuruldu ve Şangay’ın sürecine baktığımızda 96’da bir platform olarak çıktı, Şangay 5’lisi olarak. 99 itibariyle sonrası aşamasında çok kutuplu dünyayı savunan bir güç blokuna doğru mesafe kat ettiği görüldü. 99’da bu ‘çok kutuplu’ ifadesinin gündeme getirilmesi ve ABD’nin tek kutuplu dünya anlayışına meydan okuması 2001’de bu platformun işbirliğine dönüşmesiyle birlikte ABD’yi harekete geçirdi. O dönem itibariyle yaptığım okuma buydu. ABD bu durumda Şangay’ın kalbine, Avrasya’nın kalbine diyoruz ama aynı zamanda Şangay’ın kalbine, yerleşti. Şangay’ın kalbini neye göre söylüyoruz? Bugün Şangay üyesi ülkelere baktığımızda Rusya’yı, Çin’i, Hindistan’ı, Pakistan’ı, gözlemci üye bağlamında İran’ı ve Orta Asya devletlerini görüyoruz, Türkmenistan dışında. Dolayısıyla bugün Afganistan ABD açısından Avrasya jeopolitiği olduğu kadar Şangay coğrafyasının da kalbi mahiyetinde. Bugün Taliban, düne göre ABD’nin daha kontrolünde bir örgüt ya da yapı.”

‘ABD’nin Taliban’la görüşmeleri örgüte uluslararası bir meşruiyet kazandırdı’

ABD’nin Taliban’la görüşmelerinin örgüte uluslararası bir meşruiyet kazandırdığını söyleyen Erol, Afganistan hükümetinin devre dışı kaldığı bir sürece dikkat ekti. “Bugünkü sorununun temelinde de ABD’nin sadece Taliban’ı merkeze alan bu diplomatik sürecinin yol açtığı çok boyutlu bir kaosu yaşıyoruz” diyen Erol, ABD sayesinde Taliban'ın bölgedeki tüm aktörlerin muhatap aldıkları bir yapıya dönüştürüldüğüne dikkat çekti:
“90’lar ve 2000’lerin başına bakıldığında daha yekpare bir Taliban var. Afganistan’ın yüzde 90’ına hakimlerdi ve kuvvetle muhtemel iç savaşı bitireceklerdi. Dolayısıyla Taliban’ın hakim olduğu bir Afganistan söz konusu olacaktı. Böylesi bir tabloda ABD ne kadar kontrol edebilirdi? Asıl sorulması gereken mevzu bu. Bugüne gelindiğinde Doha’daki görüşmelere bakıldığında ABD’nin Şubat sonu 2020’de Taliban’la görüşmeleri her şeyden önce Taliban’a uluslararası bir meşruiyet kazandırdı. Ama diğer taraftan bakıldığında Taliban ile yapılan bu anlaşmada Eşref Gani dahil olmak üzere Afganistan’daki diğer dinamiklerin masada olmadığını gördük. Bugünkü sorununun temelinde de ABD’nin sadece Taliban’ı merkeze alan bu diplomatik sürecinin yol açtığı çok boyutlu bir kaosu yaşıyoruz. Bugün bakıldığında yine Taliban bu anlaşma sonrası kendi uluslararası anlamda meşruiyet zeminini güçlendirmeye yönelik adımlar atıyor. Mesela Çin bunun bir parçası. Sonuçta Taliban’la masaya oturuyor. Bu anlamda Rusya’da bir takım görüşmeler oldu, Afganistan’daki barış süreciyle ilgili. Hatta İran’da da oldu. Bugün Taliban, geçmişe dönük olarak daha önce bir terörist yapı ya da istenmeyen bir örgüt olarak görülürken bugün bölgedeki tüm aktörlerin muhatap aldığı ve bir güç olarak kabul ettiği bir oluşum."

'Sadece Afganistan’la sınırlı kalmayacak bir iç savaşın derinliğini ve genişliğini konuşuyoruz'

ABD'nin Kasım 2001'deki Afganistan müdahalesi döneminde iki temel yapı bulunduğunu anımsatan Erol, bugün ise ülkenin en az üçe bölündüğünü kaydetti. Taliban'ın da yekpare bir yapı olmaktan çıktığını dile getiren Erol, durumun 2001'den farkının ise bugün sadece Afganistan'la sınırlı olmayacak bir iç savaşın derinliği ve genişliğinin tartışılması olduğunu kaydetti:
"Burada şöyle bir husus da var. Amerika’nın müdahalesine, Kasım 2001’e kadar Afganistan’da 2 temel yapı vardı. Ama bugün bakıldığında Doha’daki anlaşmayla biz Afganistan’ın en az 3’e bölündüğünü, daha da ötesinde Taliban noktasında bu yekpare yapının ortadan kalktığını görüyorsunuz. Örneğin bugün bir Çin, İran Taliban’ından bahsediliyor. Bir Pakistan, ABD Taliban’ından bahsediliyor. Sizin bir bölgeyi daha fazla terörize edebilmeniz, istikrarsızlaştırabilmeniz için gerekli alt yapıyı fazlasıyla kurmuş oluyorsunuz. Bugün kontrol yapısından çok daha farklı Taliban yapıları mevcut. Bu Taliban’a karşı aslında düne göre daha güçlendirilmiş yapılar da var. 2001’in başlarında artık Taliban ülkenin yüzde 90’ına hakim. 2001 Ağustos’unda artık Ahmet Şah Mesud Avrupa’dan destek arama yoluna gidiyor. Bugün savaş lordlarının bir takım çağrıları var. Eşref Gani savaş lordlarına işbirliği teklif ediyor. Bölgede savaş ağaları dediğimiz başta Dostum olmak üzere, Taciklerin lideri Nur olmak üzere Taliban’a karşı bir diplomasi trafiği yürütüyor. Bunun adı aslında iç savaştır. Bu iç savaşın ucu açık ve 2001’le mukayese ettiğimizde bugün Taliban ya da Afganistan üzerinden sadece Afganistan’la sınırlı kalmayacak bir iç savaşın derinliğini ve genişliğini konuşuyoruz. Bugün Rusya ve Orta Asya devletleri de olmak üzere coğrafyanın temelde en büyük kaygı nedeni bu.”

‘Afganistan iç savaşı domino etkisi yaratabilir, Taliban büyük ölçüde Orta Asya sınırlarını hedefliyor’

Afganistan iç savaşının bir ‘domino etkisi’ yaratabileceğine işaret eden Erol’a göre, hassas dengeleri olan Orta Asya devletlerinde sorunları harekete geçirebilme potansiyeli yaratabilir. Taliban’ın büyük ölçüde Orta Asya sınırlarını hedeflediğine işaret eden Erol, Rusya’nın da bunun farkında olduğunu ve bölgede tatbikatlar düzenleyerek, askeri varlığını artırarak önlem aldığına dikkat çekti.
“Afganistan iç savaşı bir domino etkisi yaratabilir. Bunu sadece Afganistan, Orta Asya boyutuyla değil, Afganistan, Pakistan ve Hindistan boyutuyla da göz önünde bulundurmak gerekiyor. Pakistan içerisindeki Peştun gruplardan tutun da Hindistan’daki Keşmir sorununa kadar. Orta Asya sorununa tekrar döndüğümüzde, Afganistan’la en uzun kara sınırı olan ülkelere baktığımızda Tacikistan’ı, Türkmenistan’ı ve daha az Özbekistan’ı görüyoruz. Ama sonuçta bunlar genel olarak olarak bakıldığında Orta Asya’nın kendine has geçiş süreci olarak değerlendirilebilecek bir takım kırılganlıklarını ki burada Fergana başta olmak üzere sorunları harekete geçirebilme kapasitesine sahip bir sorun olarak karşımıza çıkıyor Afganistan. Bu bağlamda Taliban’la, özellikle Kuzey ittifakı dediğimiz Tacikler, Özbekler ve Türkmenler olası bir iç savaşın buradaki yansımaları. Bu iç savaşın sadece Kuzey İttifakı’nın bulunduğu bölgeyle sınırlı kalmayacağı ve Taliban’ın aslında büyük ölçüde Orta Asya sınırlarını hedeflediği şu an çok net bir şekilde gözlemleyebiliyoruz. Rusya bunun Şubat-Mart aylarından beri farkında olduğunu, bölgede gerçekleştirdiği askeri tatbikatlar ve askeri işbirlikleriyle askeri varlığını orada artırmak suretiyle çok net bir şekilde ortaya koyuyor. Rusya’nın temel kaygısı Orta Asya’yla birlikte Rusya’nın kendi içerisindeki etnik ve dini bir takım krizlerin ortaya çıkabilecek olması. Bu anlamda 1. ve 2. Çeçen Savaşları ve özellikle 2. Çeçen Savaşı’ndaki radikal terörist dışarıdan gelenlerin katliama imza attıkları da biliniyor. 1. ve 2. Çeçen Savaşı’nın en büyük farkı o. Dışarıdan gelen cihatçı adını verdiğimiz ya da adı verilen oradaki unsurlar Çeçen savaşının boyutunu ve Çeçenlerle alakalı uluslararası algıyı da büyük ölçüde değiştirdi. Onlar Çeçen değildi, bunu hepimiz biliyoruz. Bugün bakıldığında Rusya’nın önünde böyle bir deneyim var. Rusya kendi yakın çevresinde radikal unsurların, bölge dışı teröristlerin orada göstereceği faaliyetlerin kendisi açısından ne tür sorunlara yol açacağını çok net bir şekilde farkında."

'Rusya ve Çin işbirliği içinde hareket ediyorlarsa da aralarında Orta Asya merkezli bir krize yol açabilir'

Bölgede oluşabilecek ‘domino etkisinin’ Sincan bölgesine de kayabileceğine işaret eden Erol’a göre, durumun kontrolden çıkması durumunda Rusya ve Çin ilişkileri de olumsuz etkilenebilir:
"İkincisi, bölgede oluşacak bu domino etkisi Afganistan sonrası Fergana’yı, daha sonrasında ise kuvvetle muhtemel Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ni etkileyecektir. Bu da Orta Asya devletlerini Çin açısından başarısız bir devlet konumuna sokabilir ki Çin burada gerek Şangay’ı gerekse -farklı bir takım gerekçeleri söz konusu- Orta Asya’ya dönük yaklaşımını değiştirme yoluna gidebilir. Kendi güvenliğine yönelik olarak bir takım adımlar atabilir. Bu da Rusya ve Çin arasında Orta Asya merkezli, -belki hesap ediliyor belki de edilemiyor-, büyük bir krize yol açabilir. Rusya ve Çin’in buradaki tutumu Orta Asya ya da Afganistan üzerinden, her ne kadar şimdi bu tehdide karşı bir işbirliği olarak harekat tarzında kendini gösterse de ki burada gerek Şangay bağlamında Eylül ayında gerçekleştirilecek olan bir askeri tatbikat gerekse de şu an Çin sınırlarında gerçekleştirilecek olan Rusya ve Çin arasındaki bunu engellemeye dönük gözükse de önümüzdeki süreçte olayların kontrolden çıkması durumunda bölgede çok daha farklı jeopolitik değerlendirmeler ve müdahaleler söz konusu olabilir. Bana göre, Rusya, Çin ve Orta Asya’nın en temel kaygısını bu oluşturuyor ve bu bağlamda da Afganistan’daki şu anki krizin net bir şekilde anlaşılıyor.”

‘Türkiye’nin Afganistan’daki rolü sadece Kabil’le sınırlı değil, ülkenin inşası noktasında faaliyetleri, gayretleri var’

Türkiye'nin Afganistan'la bir asırı bulan diyaloğuna atıf yapan Erol’a göre, Ankara'nın Afganistan’da bir ‘hakem’ rolü var. Türkiye Afganistan’da bir ulus devlet inşası sürecinde her zaman için tüm etnik ve dini gruplara eşit mesafede yaklaştığı görüşünü dile getiren Erol, Ankara'nın 'yapıcı bir rol' oynayabileceği değerlendirmesinde bulundu. Erol ANKASAM olarak da Afganistan'da iç savaşın önüne geçilmesi için bir 6+1 platformunu önerdiklerini aktardı:
“Burada yanlış anlaşılan ve karıştırılan bir mevzu var. Türkiye’nin Afganistan’daki rolü sadece Kabil’le sınırlı değil. Türkiye’nin Afganistan’daki varlığı sadece 11 Eylül ve sonrası ile de burada mevzu bahis olamaz. Biraz geçmişe baktığımızda Milli Mücadele döneminden beri yaklaşık olarak 100 yıl zaten Türkiye’nin orada bir varlığı ve o ülkenin inşası noktasında faaliyetleri, gayretleri var. Dolayısıyla Türkiye’nin en zor ve sıkıntılı olduğu dönemlerde bile yapıcı rolü Afganistan’da bile kendisini göstermiştir. Türkiye Afganistan’da bir ulus devlet inşası sürecinde her zaman için tüm etnik ve dini gruplara eşit mesafede yaklaşmıştır. Bu bağlamda Türkiye’nin dengeleyici adil rolü Afganistan coğrafyasında ve Afganistan, İran başta olmak üzere bölgedeki devletlerle olan ilişkilerinde hakem rolü olarak kendisini göstermiştir. Dolayısıyla Türkiye’nin bugün Taliban ve diğer dini, etnik gruplar bağlamında yürüttüğü politika tamamıyla yeni Afganistan’da istikrarın sağlanması noktasında tarafları bir araya getirmeye dönük bir yapıcı rol olarak görebilirsiniz. İç savaş teşvik edilirken Türkiye ve benzeri devletler ki Orta Asya devletlerine baktığınızda bu oldukça önemlidir. Daha geçtiğimiz günlerde Temmuz ayında Özbekistan’ın başkenti Taşkent’te orta ve güney Asya bölgesel bağlantılılık zorluklar ve fırsatlar konulu bir uluslararası konferans düzenlendi. Bu konferansta bölge devletleri meseleyi bir güvenlik sorunu olarak görmekle birlikte meselenin çözümü noktasında Afganistan’ın ekonomik bazda başta olmak üzere bölgesel entegrasyon ve işbirliği süreçlerine dahil edilmesini bu krizde en önemli adım olabileceğiyle ilgili değerlendirme yaptılar. Coğrafyanın buradaki yaklaşımı Afganistan’daki sorunun kendi sahip oldukları bir takım potansiyellerin de aktif bir şekilde, savaşmak, çatıştırmak suretiyle değil, bu coğrafyayı bir bütün olarak görmek suretiyle... Afganistan’ı Orta ve Güney Asya coğrafyasının bir parçası olarak görüyorlar. Nitekim burada kastedilen de Orta ve Güney Asya jeopolitiğinde Afganistan’ın sahip olduğu önem buradaki sorunun çözümü noktasında öncelikle diplomasi ve Afganistan’daki yeniden inşa sürecindeki mümkün mertede iktisadi unsurların da, bölgedeki diğer etnik grupların da süreç içerisinde olabileceği bir devlet inşası bağlamında da gündeme getirilecektir. Bu yüzden Türkiye ve bölge açısından bakıldığında başta Taliban ve diğer etnik gruplar olmak üzere sadece Afganistan özelinde değil, iç dinamikleri bağlamında değil, bölgesel dinamikler bağlamında bir işbirliğinden yana. Biz ANKASAM olarak da bir 6+1 platformunu önerdik Afganistan’da iç savaşın önüne geçilmesi ve Taliban’ın da içinde yer aldığı diplomasi mekanizmasının işletilmesi boyutuyla.”
Yorum yaz