Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Mehmet Levent Kurnaz, iklim değişikliğinin etkilerine ilişkin beklentiyi açıkladı. Kurnaz, 2100 yılında Antalya'nın aynen Kahire gibi olacağını söyledi.
Bugünkü şekillerde tarımsal üretimin bu yüzyılın sonunda muhtemelen mümkün olmayacağını belirten Kurnaz, "Antalya, aynen Kahire nasılsa öyle olacak. Çukurova, Urfa, hepsi aynı şekilde olacak. Bu yüzyılın sonunda sıcaklıklar büyük ihtimalle 4-5 derece artmış olacak" diye konuştu.
Tarımsal üretim açısından da beklentileri değerlendiren Prof. Dr. Kurnaz, seralar olmadan Antalya ve bu bölgelerde açıkta üretimin mümkün olmayacağını belirterek, "Ama seralarda serinletme amaçlı sistemler olması gerekecek, artık ısıtma amaçlı değil. Açıkta tarımsal üretim yapılamayacak. Seralarda şimdi ısıtma yöntemleri kullanılıyor, o zaman serinletme yöntemleri kullanılması ve bol su bulmak gerekecek" dedi.
'2020'den 2100'e kadar yavaş yavaş kötüleşecek durum'
2100 yılında Antalya'da turizm olmayacağını savunan Prof. Dr. Kurnaz, "İnsanlar sıcaktan düşüp ölecek. Tamamen içeride ve klimayla yaşayabilecek böyle günlerde. Bu durumu ancak iklim değişikliği önlenebilirse değiştirmek mümkün. Bütün dünyanın kömür, petrol, doğal gaz yakmayı bırakması gerekiyor. Türkiye'nin özel bir şey yapmasına gerek yok, bütün dünyanın yapması gerekiyor iklim değişikliğini önlemek için. 2020'den 2100'e kadar yavaş yavaş kötüleşecek durum. İleri doğru gittikçe kötüleşecek" diye konuştu.
Su miktarı 8 binden 1360 metreküpe düştü
Sulama politikalarının da mutlaka gözden geçirilmesi gerektiğine işaret eden Kurnaz, “Kişi başına düşen su miktarı yılda 1360 metreküp. Bu rakam cumhuriyet kurulduğu yıllarda 8 bin metreküptü. 20 sene içinde 1000 metreküpe düşecek. Bu, su fakiri olmamız, demek. Suyun yüzde 75'i tarımda kullanılıyor. Tarımsal sulamada ciddi adım atmazsak ürünlerimizi üretecek su bulamayacağız" dedi.
Kesici: 2021'deki kuraklık 2020'den daha kötü
Türkiye Tabiatını Koruma Derneği bilim danışmanı Dr. Erol Kesici de meteoroloji verilerine bakıldığında 2021'in ilk 5 aylık döneminin, en kurak yıl olarak kayıtlara geçen 2020'den çok daha kötü olduğunu söyledi. Yağışların azlığı ve aşırı sıcaklıkların göl, gölet, baraj, dere, nehir gibi sulak alanlardaki buharlaşmayı da ciddi ölçüde artırdığını belirten Dr. Kesici, "Topraktaki buharlaşma da artıyor. Topraktaki nem azalışı da suya ihtiyacın yükselmesine sebep olur. Dolayısıyla tarımsal üretimde 2021 yılı oldukça tehlikeli" diye konuştu.
Türkiye'nin birçok bölgesinde tarımsal sulama için kısıtlı su verileceğinin açıklandığını söyleyen Dr. Kesici, "Örneğin; Eğirdir ve Beyşehir bölgelerinde DSİ tarafından çiftçilere bu duyurular yapıldı. Daha yaz aylarının ilk haftalarını yaşıyoruz. Temmuz- ağustos ayları çok daha sıcak geçecek. Dolayısıyla artık içecek suyu bulmakta bile güçlük çekmekteyiz. Her şeyin yapısında su var ve su olmazsa ürünlerde kaliteyi bir tarafa bırakın, yetişemeyecekler bile. Artı su olmazsa böcek, bakteri gibi zararlılar giderek artacak ve bu insan yaşamını da tehdit edecek. Zararlılarla daha çok mücadele etmek zorunda kalacağız. Bu kez de çevreyi daha çok kirleteceğiz. Hepsi birbirine bağlantılı" dedi.
Şiddetli tarımsal kuraklık
Yer altı, göller ve barajlarda su seviyelerinin çok kritik noktada olduğu uyarısında bulunan Kesici, hava sıcaklığının da nem olmadığı için giderek arttığını ve tarımsal kuraklığın şiddetli olduğu bir dönemin yaşanmaya başladığını açıkladı. Suyun tasarruflu kullanımını ve kirletilmemesi gerektiğini vurgulayan Kesici, “İstanbul örneğinde olduğu gibi 1 günde yaklaşık 5 milyon ton atık suyu denize verdiğimizi düşünürsek bu atık suları mutlak suretle günün gelişen teknolojisine uygun arıtıp, denizlere, göllere, nehirlere vermeden tarımda ve evlerde rahatlıkla kullanabiliriz. Bu aynı zamanda kuraklığı bir nebze olsun önlememizin en önemli noktası" diye konuştu.
İklim değişikliğinin sebebi de insan
Parayla yağmur yağdırılamayacağını dile getiren Dr. Kesici, "Ama günün teknolojileri kullanılarak, yağmur sularını depo ederek, arıttığımız suyu kullanarak, hastalık, kıtlık, savaşa dahi sebep olabilecek yaşamsal tehlikelerin önüne geçmemiz mümkün. Müsilaj olayında olduğu gibi küresel ısınma, iklim değişikliği de bir doğa veya doğal olay değildir. Bu insanın yarattığı bir felakettir. Bunu kabul edersek çözüme daha akılcı ve bilimsel yaklaşabilmemiz de mümkün olacaktır. Çünkü bu tür yaşananlar hep 'doğa olayı, doğal' olarak geçiştirildiğinden çözümü de doğadan bekledik. Bugün bu sorunların çözümü de sebebi olan insanların elinde" dedi.